SON DAKİKA
Hava Durumu

#Chp Bursa Milletvekili

Porsuk Haber Ajansı - Chp Bursa Milletvekili haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Chp Bursa Milletvekili haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Bakan Murat Kurum, Faciadan Doğrudan Sorumludur! Haber

Bakan Murat Kurum, Faciadan Doğrudan Sorumludur!

Erzincan’ın İliç ilçesindeki Çöpler Altın Madeni’nde 13 Şubat 2024’te meydana gelen liç yığını çökmesine ilişkin Erzincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya katılan CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal, “Kapasite artışına olur veren Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, faciadan doğrudan sorumludur, yargılanmalıdır” dedi. 9 işçinin hayatını kaybettiği çevre felaketinde sorumluların yargılanması için duruşmaya katılan ve adliye önünde işçi aileleri ile buluşan Milletvekili Sarıbal, “Kimse bize ‘bu bir kaza’ diyemez. Kimse bize ‘bu işin fıtratında var’ diyemez. Burada, bir iki kişinin üzerine yıkılmaya çalışılan bir suç var. 2-15 yıl arası cezalarla geçiştirilerek, bir felaketin üzeri örtülmeye çalışılıyor. Maden ocaklarına izin verenler, ruhsat dağıtanlar, bu şirketlere göz yumanlar katliamdan doğrudan sorumludur. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, doğrudan sorumludur. Denetim yapmayan, çevreyi ve insanı değil, sermayeyi koruyan Bakanlığın İl Müdürlüğü doğrudan sorumludur. Bu düzeni kuran, bu sömürü çarkını işleten Saray rejimi doğrudan sorumludur. Bu dava, toprağımıza, suyumuza, ormanımıza, insanımıza sahip çıkma davasıdır. Bilim insanlarının yıllardır yaptığı uyarılar dikkate alınmadı. Hukuk tanınmadı. Doğa ve insan yaşamı hiçe sayıldı. Sermayenin kar hırsı, siyasi iktidarın vurdumduymazlığıyla birleşti ve 13 Şubat’ta İliç’te bir katliama dönüştü. 9 işçimiz göçük altında kaldı, siyanür ve sülfürik asit Fırat Havzası’na yayıldı. Fırat’ın aktığı her yere ölüm taşındı. Gerçek sorumlular yargılanana, adalet yerini bulana kadar mücadele edeceğiz. Bu sadece Erzincan’ın değil, tüm halkların yaşamını tehdit eden bir ekokırım suçudur. Bu suça ortak olan tüm şirket yöneticileri, yetkililer ve siyasi sorumlular yargılanmalıdır” diye konuştu.

Meralar Ranta, Yem Parası Tekellere Gidiyor! Haber

Meralar Ranta, Yem Parası Tekellere Gidiyor!

CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal karma yemde 2024 yılı ithalat verilerini değerlendirdi, 2025 yılının çiftçiler açısından büyük zorluklarla başladığını belirterek, iktidarın yanlış tarım politikaları ve doğal afetlerin üretimi tehdit ettiğini vurguladı. Türkiye’de büyükbaş ve küçükbaş hayvan varlığına göre hayvanların toplam kaliteli kaba yem ihtiyacının yılda 85 milyon ton olduğunu belirten Milletvekili Sarıbal, karma yem üretimi için kullanılan hammaddelerin yaklaşık yüzde 50’sinin ithalat yoluyla temin edildiğini ve yem katkı maddeleri hariç 5.1 milyar dolar ödendiğini söyledi. Kuraklığın yem bitkileri tarımını etkilediğini kaydeden Sarıbal, karma yem üretiminde kullanılan yağlı tohumlar ve küspeleri, bazı hububatlar ve yan ürünleri gibi hammaddelerin ithal edilme zorunluluğu olduğunu hatırlattı, “Yağlı tohumlar ve hububat üretimini artırılmasının yanı sıra; meralardan daha etkin bir şekilde yararlanılmasını sağlayacak mera ıslahı ve otlatma planlanması konularında gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Hayvancılıkta dışa bağımlılıktan kurtulmak isteniyorsa öncelikle Mera Kanunu’nun 14’üncü maddesinde tahsis amacı değişikliğini kolaylaştıran düzenlemeler yürürlükten kaldırılmalıdır. Meralar ve tarım arazilerinin amaç dışı kullanımına asla izin verilmemeli; bu alanlar hiçbir gerekçe ile yapılaşmaya açılmamalıdır” diye konuştu. DEVLETİN MALI DENİZ, YEMEYEN DOMUZ Verimli ve karlı bir hayvancılıkta hedeflenen seviyeye ulaşmak için yüksek kalitede kaba yem üretiminin büyük öneme sahip olduğunu kaydeden Sarıbal, Türkiye’de kaba yem üretiminin yetersiz olduğunu söyledi. Milletvekili Sarıbal, “Kaliteli kaba yemler, çayır-meralar ve yem bitkileri tarımı olmak üzere başlıca iki kaynaktan sağlanmaktadır. Meralar, hayvanların besin ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılayarak gıda güvenliğine katkı sağlamaktadır. 1949 yılında yaklaşık 40 milyon hektar olan meralar, 1950’lerden sonra tarımda mekanizasyonun artmasıyla yoğun bir şekilde sürülerek tarım arazilerine dönüştürülmüş; son 80 yılda mera alanların yaklaşık üçte ikisi kaybedilerek, günümüzde toplam 14.6 milyon hektara düşmüştür. Hayvan yeminin İrlanda’da yüzde 97’si, İngiltere’de yüzde 83’ü, Fransa’da yüzde 71’i, Hollanda’da ise yüzde 54’ü meralardan sağlanmaktadır. Dünyada toplam 4,8 milyar hektar tarım alanının 3,2 milyar hektarını mera alanları oluşturmaktadır. Türkiye 14.6 milyon hektar ile dünya mera alanı sıralamasında 42. sırada yer almaktadır. 15 yıldır canlı büyükbaş hayvan ithal ettiğimiz Güney Amerika ülkelerinden Brezilya’da 160, Arjantin’de ise 95 milyon hektar mera alanı bulunmaktadır. Meralar, ‘devletin malı deniz, yemeyen domuz’ anlayışıyla özellikle AKP döneminde, meralar kolayca rant sağlanabilecek ve yağmalanabilecek alanlar olarak algılanmıştır” diye konuştu. TÜRKİYE’NİN KALİTELİ KABA YEM İHTİYACI 85 MİLYON TON Yem bitkileri tarımının sürekli ve güvenli kaba yem üretimi için önemine değinen Sarıbal, “Hayvancılığı gelişmiş AB ülkelerinde toplam tarla arazisinin Almanya’da yüzde 36’sında, Hollanda’da yüzde 31’inde, İtalya’da yüzde 30’unda, Fransa ve İngiltere’de yüzde 25’inde yem bitkileri yetiştirildiği halde ülkemizde bu oran yüzde 17,6 kadardır. Türkiye büyükbaş ve küçükbaş hayvan varlığına göre hayvanların 2024 yılı toplam kaliteli kaba yem ihtiyacı yılda 85 milyon tondur. 2024 yılında yem bitkileri üretiminden toplam 19 milyon ton kuru ot ve silaj elde edilmiş; çayır-mera alanlarından ise 18 milyon ton kuru kaba yem sağlanmıştır.  Hububat tarlalarından yaklaşık 37 milyon ton kaliteli kaba yem elde edildi. Bu miktar 85 milyon tonluk kaliteli kaba yem ihtiyacının ancak yüzde 44’ünü sağlamıştır. Özellikle küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde kaba yemler çok önemli olup, kaba yemsiz sağlıklı ve ekonomik besleme mümkün değildir. Ancak Türkiye’de özellikle besi ve süt sığırı yetiştiriciliği ağırlıklı olarak kesif/karma yeme dayalı olarak yürütülmektedir. Nitekim 2024 yılında üretilen 29,3 milyon ton karma yemin yaklaşık yüzde 59’unu büyükbaş ve küçükbaş yemleri oluşturmaktadır” dedi. ÇİFTÇİ 2025’E FELAKETLERLE BAŞLADI Milletvekili Sarıbal, özellikle 23 Şubat gecesi Adana, Mersin ve Hatay başta olmak üzere birçok ilde yaşanan don olaylarının üreticilere büyük zarar verdiğini ve çiftçilerin şimdi de şiddetli kuraklıkla mücadele ettiğini söyledi. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün yayımladığı Şubat ayı kuraklık haritalarına dikkati çeken Sarıbal, ülkenin büyük bölümünde “acil durum” seviyesinde şiddetli kuraklık yaşandığını kaydetti. Özellikle Aydın ve Denizli’nin içinde bulunduğu Büyük Menderes Havzası’nda barajlardaki su seviyesinin kritik seviyeye gerilemesi nedeniyle Valiliğin, tarım alanlarının yarısına su verilmeyeceğini duyurduğunu belirtti. Pamuk, mısır, buğday, arpa, ayçiçeği ve yem bitkilerinin bu bölgede temel üretim kalemleri olduğunu, çiftçilerin ekim için yaptığı yatırımların boşa gittiğini kaydeden Sarıbal, “Yani çiftçiler ürettiklerinin yarısını feda edecek, emeğinin yarısını çöpe atacak. Çiftçiye denilen şu: ‘Kuru tarım yap, ne olursa olsun” ifadelerini kullandı. İZNİK ÇİFTÇİSİNE “ZEYTİNİNİ SULAYAMAZSIN” DENİLİYOR Kuraklık krizinin Bursa’yı da vurduğunu belirten Sarıbal, İznik Gölü’nde su seviyesindeki kritik düşüş gerekçesiyle tarımsal sulamanın yasaklandığını hatırlatarak şu ifadeleri kullandı: “İznik’in çiftçisine ‘Zeytinini sulayamazsın’ deniliyor. Zeytinciye, meyve üreticisine ‘Kendi başının çaresine bak’ diyorlar. Ama gölü besleyen su kaynaklarına ne oldu? Göl çevresindeki fabrikalar gölün suyunu hoyratça kullanırken, yer altı sularını dahi sömürürken neden kimse hesap sormuyor?” diyerek tepki gösterdi. KORUMA ALTINDAKİ AYIYA NE OLDU? Basın toplantısında Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü’ne bağlı bir tesisten kaçan koruma altındaki ayının bulunma süreciyle ilgili soru işaretlerini de gündeme getiren Sarıbal, “Ayının 16 Ocak 2025 tarihinde kaçtığı bilgisi kamuoyuna yansımıştı. Günler sonra bulunduğu, uyuşturularak koruma altına alındığı ve barınağa geri getirildiği söylendi. Ancak olayın gelişimi ve ardından yaşananlar ciddi soru işaretleri barındırıyor. Öncelikle, ayının kaçtığı alan yaban hayvanı geliştirme sahası statüsünde, yani avcılığın kesinlikle yasak olduğu bir bölge. Buna rağmen, ayının bulunması için bölgeye avcıların da yönlendirildiği bilgisi bize ulaşmış durumda. Bu, avcılığı denetlemekle yükümlü bir kurumun kendi koyduğu yasağı ihlal ettiği anlamına geliyor. Yetkililer, ayının veteriner hekimler tarafından uyuşturucu iğneyle yakalandığını öne sürdü. Ancak bu iddiayı destekleyen hiçbir resmi belge ya da görsel kayıt sunulmadı. Üstelik yakalandığı iddia edilen ayının kaçtığı bölgeye teslim edilmediği, avcılar tarafından öldürüldüğü iddia ediliyor. Ayının kaçmasında ihmali bulunan görevliler hakkında herhangi bir soruşturma başlatıldı mı? Ayının yakalandığına dair resmi bir kayıt veya belge var mı? Sorular ortada. Cevap bekliyoruz” ifadelerini kullandı.

Sanayiye Serbest, Çiftçiye Yasak! Haber

Sanayiye Serbest, Çiftçiye Yasak!

Bursa’nın en önemli doğal su kaynaklarından biri olan İznik Gölü’nde su seviyesi kritik seviyeye düştü. Yaşanan kuraklık nedeniyle gölden tarımsal sulama yapılması yasaklanırken, sanayi tesislerinin su kullanımına yönelik herhangi bir kısıtlama getirilmemesi tartışma yarattı. Konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşıyan CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’a yazılı soru önergesi verdi. Milletvekili Sarıbal, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’a “İznik Gölü’nden kaç sanayi tesisinin su temin ettiğini, 5 yıllık kullanılan su miktarı verilerini, tarımsal sulama yasaklanırken, sanayi tesislerine su tahsis edilmesinin gerekçesini, sanayi tesislerinin İznik Gölü’ne bıraktığı atık suların denetlenip denetlenmediğini, kirlilik oranlarını, sanayi tesislerinin su kullanımına kısıtlama getirilip getirilmeyeceğini sordu. Devlet Su İşleri 1. Bölge Müdürlüğü tarafından hazırlanan “Kurak Şartlarda Sulama Yöntemi Faaliyetleri” raporuna göre, Marmara Bölgesi’nde yaşanan su krizinin belgelendiğini kaydeden Sarıbal, 2024 yılı Ocak ayına göre yağışlarda %42 azalma görüldüğünü, son 23 yılın en kurak Haziran ayının yaşandığını söyledi. Küresel ısınma ve yetersiz yağışların etkisiyle İznik Gölü'nü besleyen kaynakların giderek azaldığına dikkati çeken Sarıbal, “Rapora göre 2022’de %16, 2023’te %40 ve 2024’te %30 oranında su kaybı yaşanmaktadır. Buharlaşma nedeniyle İznik Gölü’ne giren toplam su miktarı yetersiz kalmakta ve su açığı yıllık 65 milyon metreküpe ulaştı. Gölün minimum işletme kotu 83,30 metre olmasına rağmen, 28 Şubat 2025 itibarıyla su seviyesi 82,80 metreye kadar düştü. Bu durum, gölden su çeken pompaların işlevsiz hale gelmesine ve 16 bin 28 hektarlık tarım arazisine sulama suyu verilememesine neden oldu. Bu veriler ışığında, İznik Gölü’nden su alan tüm pompaj sulamaları iptal edildi. Keramet, Gölyaka-Balarım-Orhangazi II, İznik ve Boyalıca pompaj sulamaları askıya alındı. İznik Gölü’nden su tahsisi durduruldu. Göl seviyesi 83,30 metreye ulaşmadıkça tarımsal sulama yapılmayacak. İznik Gölü ile birlikte Çakırlı Göleti ve Çavuşköy Göleti'nde de su kısıtlamasına gidildi. 2025 sulama sezonunda: Tarım arazilerinde %50 oranında kuru tarım uygulanacağı ifade edildi. Sulama alanı dışındaki bölgelere su verilmeyeceği belirtildi. Buna rağmen, İznik Gölü çevresinde faaliyet gösteren sanayi tesislerinin su kullanımıyla ilgili herhangi bir kısıtlama getirilmedi” ifadelerini kullandı. İznik Gölü Koruma Bölgesi’nin yıllar içinde sanayi bölgesi olduğunu, onlarca tesisin ya gölden su çektiğini ya da gölü besleyen su kaynaklarını sömürdüğünü dile getiren Sarıbal, “AKP iktidarı tarafından özel yasalarla korunan Amerikan Cargill, Heltaş ve diğer fabrikalar gölden su çekmeye devam ederken, gözden çıkarılan yine çiftçi oldu. Çiftçi tarım yapmasın, toprağını ekmesin, yağmur duasına çıksın, fabrikalar, İznik’in suyunu sömürsün. Çiftçinin tarlasını sulamasına izin vermezken sanayi tesislerine gölden su çekme ayrıcalığı tanımak çifte standarttır. Tarımı bitirmeye, üretimi durdurmaya, çiftçiyi toprağından koparmaya çalışan, ülkenin tüm kaynaklarını sermayeye peşkeş çeken bu anlayışı reddediyoruz” diye konuştu.

İklim Kanunu Doğa Talanını Meşrulaştırıyor Haber

İklim Kanunu Doğa Talanını Meşrulaştırıyor

CHP Bursa Milletvekili ve Parti Meclisi Üyesi Orhan Sarıbal, ekoloji örgütleri, sendikalar ve meslek örgütlerinin bileşeni olduğu İklim Adaleti Koalisyonu ile birlikte TBMM’de düzenlediği ortak basın toplantısında İklim Kanunu teklifine tepki gösterdi. Milletvekili Sarıbal, İklim Kanunu teklifinin doğayı koruma amacı taşımadığını, aksine sermayeye yeni rant alanları açan ve ekolojik yıkımı derinleştiren bir düzenleme olduğunu belirterek, doğaya karşı işlenen suçlara karşı ağır yaptırımlar getiren bir Ekokırım Yasası çıkarılmadan çevreyi korumanın mümkün olmayacağını vurguladı. Sarıbal, “Kim olursa olsun, doğaya, tarıma, çevreye ne yapamayacağını ve buna aykırı hareket ettiğinde neyle karşılaşacağını bilmelidir. Suçu işledikten sonra ‘düzenleme yapalım, idare edelim’ anlayışıyla bir yere varamayız” dedi. “BU KANUN, DOĞA VE İNSAN YERİNE SERMAYEYİ KORUYOR” İklim Kanunu teklifinin, halkın ve doğanın ihtiyaçlarını göz ardı ettiğini belirten Sarıbal, şu noktalara dikkati çekti: “Kanunda fosil yakıtların kaldırılmasına dair hiçbir madde bulunmuyor. Ormanların kesilmesini yasaklayan düzenlemeler yer almıyor. Maden tahsislerini durduracak bir karar bulunmuyor. Su kaynaklarının verimli kullanımı için bütçe ayrılmıyor. Buna karşılık teklifte, ‘yeşil büyüme’, ‘sürdürülebilir kalkınma’ ve ‘2053 sıfır emisyon hedefi’ gibi kavramlarla sermayenin ihtiyaçları önceleniyor. Bu süslü lafların arkasında, doğanın ve emeğin piyasa koşullarına teslim edilmesi yatıyor. Doğayı ve toplumu önceleyen halkın İklim Kanunu için kömür ve fosil yakıtlardan çıkış için net bir plan hazırlanmalı. Ekolojik yıkıma neden olan madencilik, enerji ve sanayi politikaları gözden geçirilmeli. Kuraklık, sel ve yangın gibi iklim krizinin etkilerine karşı uyum politikaları geliştirilmeli. Doğal ekosistemleri koruyacak tarım politikaları oluşturulmalı. İklim suçlarına karşı denetim ve yaptırımlar getirilmelidir” diye konuştu.

CHP'li Sarıbal: Haber

CHP'li Sarıbal: "Son Üç Yılda Gıda Enflasyonu Yüzde 289!"

CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal, TÜİK verilerine göre son üç yılda gıda enflasyonunun yüzde 289 olduğunu belirterek,  “Halkın artık satın almasının mümkün olmadığı kuzu etinin fiyatı yüzde 537, dana etinin fiyatı ise yüzde 460 oranında arttı. Meyve fiyatlarındaki artış yüzde 368, çay fiyatlarındaki artış yüzde 325, tereyağı fiyatlarındaki artış yüzde 321’i buldu. Halk neredeyse ekmek alamaz hale geldi. Çünkü son üç yılda ekmek fiyatları yüzde 293 oranında arttı. Tek ekonomistin ülkesinde işçinin, emeklinin cebinden çıkan her kuruş, yandaşın cebine giriyor. Mutlu azınlığın keyfi kaçmasın diye, milyonlar açlığa, borca, yoksulluğa mahkum ediliyor” dedi.   CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, tarımdaki büyüme rakamlarını ve Şubat ayı gıda enflasyonunu değerlendirdi. Özellikle enflasyon verilerinin manipüle edilerek halkın gerçek enflasyonla yüzleşmesinin engellendiğini kaydeden Milletvekili Sarıbal, gıda fiyatlarındaki artışın özellikle dar gelirli ve emekli kesim için büyük bir yük oluşturduğunu belirtti. Özellikle süt, tereyağı, peynir gibi temel gıda maddelerinin fiyatlarının ciddi şekilde arttığını belirten Sarıbal, TÜİK’in açıkladığı enflasyon verileri ile ENAG’ın verileri arasındaki büyük farklara dikkati çekti. Milletvekili Sarıbal; “TÜİK’e göre Şubat ayında aylık enflasyon yüzde 2,27, yıllık enflasyon ise yüzde 39,05 olarak açıklanırken, ENAG’a göre bu rakamlar aylık yüzde 3,37, yıllık yüzde 79,51 olarak kaydedildi. TÜİK’e göre 2003’ten bu yana ortalama fiyatlar 29 kat, gıda fiyatları ise 41 kat arttı. Fiyatlarda herhangi bir düşüş söz konusu değil; sadece artış hızı yavaşlıyor. TÜİK verilerine göre son üç yılda gıda enflasyonu yüzde 289 oldu. Halkımızın artık satın almasının hemen hemen mümkün olmadığı kuzu etinin fiyatı yüzde 537, dana etinin fiyatı ise yüzde 460 oranında arttı. Meyve fiyatlarındaki artış yüzde 368, çay fiyatlarındaki artış yüzde 325, tereyağı fiyatlarındaki artış yüzde 321’i buldu. Halk neredeyse ekmek alamaz hale geldi. Çünkü son üç yılda ekmek fiyatları yüzde 293 oranında arttı. Tek ekonomistin ülkesinde işçinin, emeklinin cebinden çıkan her kuruş, yandaşın cebine giriyor. Mutlu azınlığın keyfi kaçmasın diye, milyonlar açlığa, borca, yoksulluğa mahkum ediliyor” diye konuştu. ŞUBAT’TA ZAM ŞAMPİYONU KURU FASÜLYE Yüksek enflasyon ve gıda fiyatlarındaki artışın Ramazan'da mutfağa yansıdığını belirten Sarıbal, “Derinleşen ekonomik krizin gölgesinde günden güne artan gıda enflasyonu gündemdeki yerini koruyor. Gıda fiyatlarındaki artış dar gelirlileri ve çalışanları daha fazla etkiliyor. Örneğin 2023 yılında hissedilen enflasyon, açıklanan enflasyonun yaklaşık iki katı oldu. Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin tespitlerine göre; 2024 Şubat ayında üretici ve market arasındaki en yüksek fiyat farkı 3,2 kat ile kuru fasulyede görüldü. Kuru fasulyeyi 3,1 kat ile havuç, 3 kat ile kuru kayısı ve Antep fıstığı izledi. Üreticide 33 lira olan kuru fasulye markette 106 liraya, 13 lira olan havuç 40 liraya, 150 lira olan kuru kayısı 447 liraya, 250 lira olan Antep fıstığı 742 liraya satıldı. Üretici ve market arasındaki fiyat farkı nohutta 2,9 kat, kırmızı mercimekte 2,7 kat, yeşil mercimek, mandalina ve portakalda 2,5 kat, salatalık ve pırasada 1,9 kat, patlıcan, patates ve elmada ise 1,8 kat oldu” dedi. GEÇİM SIKINTISI ÇEKEN HALKA DİYANET’TEN AVOKADO REÇETESİ İktidarın sahte rakamlarla övünürken halkın cebindeki yangını görmezden geldiğini belirten Sarıbal, milyonlarca insan temel gıdaya ulaşamazken, Diyanet’in sahurda “Biraz peynir, birkaç zeytin, eğer severseniz avokado” önerisine “Tasarrufu hep halka, sabrı hep yoksula, lüksü ve bolluğu ise kendilerine rezerve edenler, milyonların açlık sınırında yaşadığını bilmiyor mu, yoksa bilmezden mi geliyor? Halkın iftar sofrasında ekmek küçülürken, rakamlarda büyüyen yalnızca yoksulluk ve borç” ifadelerini kullandı. EN DÜŞÜK YILLIK ORTALAMA GELİR ÇİFTÇİNİN Gelir Dağılımı İstatistiklerine göre, en düşük yıllık ortalama gelirin tarım sektöründe yaşandığını, çiftçiler emeğinin karşılığını alamazken, tüketicilerin de yüksek enflasyon nedeniyle uygun fiyatlı gıdaya erişemediğini kaydeden Sarıbal, “2003-2023 yıllık ortalama reel büyüme hızı Gayrisafi Yurt İçi Hasılada yüzde 5,5 olurken tarımda yüzde 2,7’de kaldı. TÜİK’in 28 Şubat’ta açıkladığı verilere göre 2024 yılında GSYH bir önceki yıla göre yüzde 3,2, tarım ise yüzde 3,9 büyüdü. Ancak tarımda maliyetler yaban otları gibi artarken çiftçinin ürünü geçen yılki kadar bile para etmedi. Saray iktidarının övündüğü ekonomik büyüme ne üreticiye ne de tüketiciye yansıdı. Bu süreçte kazananlar ise büyük gıda şirketleri, zincir marketler ve ithalatçı ve ihracatçılar oldu. Tarım ürünlerinde üretimin artırılması, üreticilerin desteklenmesi ve girdi maliyetlerinin düşürülmesi, gıda enflasyonuyla mücadelede kritik öneme sahip. Çiftçilerin kullandığı mazot, gübre, tohum ve yem gibi temel girdilerin sübvanse edilmesi, üretimin artırılması açısından büyük önem taşıyor” diye konuştu.

İklim Krizi Tarımı Vuruyor, İktidar Seyrediyor! Haber

İklim Krizi Tarımı Vuruyor, İktidar Seyrediyor!

AKP milletvekillerinin imzasını taşıyan Türkiye'nin ilk "İklim Kanunu Teklifi", TBMM Başkanlığı’na sunulurken CHP Bursa Milletvekili ve PM üyesi Orhan Sarıbal, Çevre Komisyonu’nda görüşülen kanunla ilgili “AKP’nin Meclis’e sunduğu İklim Kanunu Teklifi, çiftçiyi, üreticiyi, tarımı ve gıda güvencesini yok sayan bir anlayışın ürünüdür. İklim Kanunu ülkenin kaynaklarının sömürülmesinin yasası olacak” dedi. Venezuela Devlet Başkanı Chavez’in uluslararası bir iklim kongresindeki konuşmasını hatırlatan Sarıbal, “Eğer küresel ısınma sizin banka kriziniz olsaydı, yirmi dört saatte çözerdiniz. İklim krizi denen temel mesele aslında sizin yönetim, rejim sorununuzdur. Eğer rejimi değiştirmiyorsanız, sorunları da çözemezsiniz. İklim Kanunu taslağında ‘sermaye’ kelimesi tam 21 defa geçerken, doğa ve ekoloji gibi ifadeler sadece 5 kez kullanılıyor. Kanun taslağında karbon piyasası, emisyon ticaret sistemi ve piyasa kelimelerinin sıklığı dikkat çekiyor. Ancak çevre, emek, sağlık ve iklim adaleti gibi temalar bu kanunda geçmiyor. Kanun, küresel kapitalizmle uyum sağlamak amacıyla çıkarılmaktadır. Yani aslında içinde kullandığınız kelimeler kanunun da içeriğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Sermaye sıkıntıda, ülke kapitalizmi sıkıntıda, küresel kapitalizme yeniden uyum sağlayabilmek, rekabet edebilmek, bu rekabeti kara dönüştürebilmek için acilen böyle bir kanuna ihtiyacımız var demişler. Bu kanunun direkt zenginlerin rekabet etmesi, kar etmesi için bu ülkenin kaynaklarının başka bir şekilde sömürülmesinin aracı olacak” açıklamasını yaptı. TARIM YOK SAYILDI Kanun teklifinin Meclis’e sunulmadan önce Tarım Komisyonu’nda değerlendirilmemesini büyük bir eksiklik olarak nitelendiren Sarıbal, şunları söyledi: “İklim değişikliği sadece çevre meselesi değildir; aynı zamanda gıda üretimi, su kaynakları ve çiftçilerin geçim mücadelesiyle doğrudan bağlantılıdır. Ancak bu teklif hazırlanırken çiftçilerin, üreticilerin, tarım uzmanlarının, ziraat mühendislerinin, meslek odalarının görüşleri alınmamış; Tarım Komisyonu sürecin dışında bırakılmıştır. Bu kabul edilemez!” Milletvekili Orhan Sarıbal, yıllardır uygulanan yanlış politikalar nedeniyle çiftçilerin yoksulluğa sürüklendiğini ve şimdi de bu teklifle tarıma ve doğaya büyük bir darbe vurulacağını belirtirken; “İklim krizi tarımı vuruyor, iktidar seyrediyor. Kuraklık büyüyor, su kaynaklarımız azalıyor, gıda fiyatları yükseliyor. Ancak iktidarın çıkardığı her düzenleme şirketleri zengin ediyor. Bugüne kadar yapılan her yanlış düzenleme toprağımızın çoraklaşmasına, sularımızın ticarileşmesine, ormanlarımızın yok edilmesine neden oldu. Bu iklim değil, karbon emisyonu ticareti kanunudur. Ticari kaygılarla yürütülen her yasal değişiklik, şirketlere yarıyor, dereler kurutuluyor, tarım arazileri yok ediliyor; ormanlarımızı ağaçsızlaştırıyor, soluduğumuz havayı kirletiyor. Bu kanun teklifinin geri çekilmesi şarttır! Eğer gerçekten bir İklim Kanunu çıkarılacaksa, bu kanun sermaye gruplarının değil, halkın, üreticinin, çiftçinin, bilim insanlarının söz sahibi olduğu bir süreçle hazırlanmalıdır” diye konuştu.

Fındıkta Sermaye Kazandı, 400 Bin Üretici Kaybetti! Haber

Fındıkta Sermaye Kazandı, 400 Bin Üretici Kaybetti!

CHP Bursa Milletvekili ve PM üyesi Orhan Sarıbal, Meclis’te yaptığı basın toplantısında 2024 yılı fındık ihracat verilerini değerlendirdi, gündeme ilişkin açıklamalar yaptı. Türkiye’de 2024 yılında fındık üretiminin 717 bin tona yükseldiğini, 123 ülkeye 323 bin ton iç fındık ihracatı gerçekleştirildiğini kaydeden Milletvekili Sarıbal, 2.6 milyar dolar döviz geliri elde edildiğini belirtti. Sarıbal, “Kazanan uluslararası şirketler ve iktidarın sermaye baronları oldu. 400 bin fındık üreticisi tekellere teslim edildi” dedi. Fındığın Türkiye’nin en önemli ihracat kalemlerinden biri olmasına rağmen, fiyat belirleme süreçlerinde büyük şirketlerin ve uluslararası sermayenin etkisinin arttığını belirten Sarıbal, “2024 yılındaki rekor ihracat değeri üreticiye yansımadı. Türkiye, uzun yıllardır dünya fındık üretiminde lider konumda olmasına rağmen son yıllarda pazar payında düşüş yaşanıyor. 90’lı yıllarda dünya fındık üretiminin yaklaşık yüzde 80-82’sini karşılayan Türkiye’nin payı, son 10 yılda yüzde 65 seviyelerine geriledi. 400 bini aşkın üreticinin geçimini sağladığı fındıkta üretim alanı 2023 yılı itibariyle 7,5 milyon dekar. En fazla üretim alanına sahip il 2,3 milyon dekar ile Ordu. 2023 yılında toplam fındık üretimi 650 bin ton olarak gerçekleşti. Ordu ili 200 bin ton ile ilk sırada yer alıyor. TÜİK verilerine göre üretim 2024 yılı itibariyle 717 bin tona yükseldi. 2024 yılında toplam 123 ülkeye 323 bin ton/iç fındık ihracatı gerçekleştirilerek 2.6 milyar dolar döviz geliri elde edildi. Fındık ve mamulleri ihracatı 2023 yılına göre miktar bazında yüzde 14, değer bazında ise yüzde 41 artış gösterdi. Yıllık bazda değerlendirildiğinde değer bazında 2015 yılındaki 2.8 milyar doların ardından en yüksek ikinci ihracat rakamlarına ulaşıldı. İhracatın yüzde 46’sı Almanya ve İtalya’ya yapıldı” diye konuştu. ÇİFTÇİ TASFİYE EDİLDİ Balsu Gıda’nın halka arz edilmesi üzerinden fındık üretiminde tekelleşmeyi gündeme getiren Sarıbal, “Fındıkta en fazla ihracat yapan ilk 6 şirketin payı yüzde 60’ı aşıyor. Türkiye’de üretilen fındığın yaklaşık yüzde 60’ı direkt ve dolaylı olarak Ferrero’ya gidiyor. Ferrero üreticiden fındık almıyor; tedarikçi tüccar kullanıyor. Ferrero değerli tarım adı altında sürdürdüğü programla 100 bin hektar alanda 50 bin fındık üreticisine ulaştı. Hedefi küçük çiftçileri tasfiye ederek kendine bağlı büyük işletmeler oluşturmak. Ferrero’nun halen 10 bin üreticiyle sözleşmesi bulunuyor. AKP’nin kurucularından ve Erdoğan’ın eski danışmanlarından Cüneyd Zapsu’ya ait Balsu Gıda İtalyan Ferrero’dan sonra fındık piyasasının ikinci büyük aktörü olarak karşımıza çıkıyor. Balsu Gıda şirketi, 2018’de Şili’de fındık dikimine başladı ve 160 hektarlık arazide 70 bin fındık fidanı dikimi gerçekleştirdi. Balsu 12-14 Şubat 2025 tarihlerinde halka arz yöntemiyle piyasadan 4.9 milyar TL topladı. Böylelikle 19.5 milyar TL şirket değeri ile Türkiye’deki en büyük halka açık ilk fındık şirketi haline geldi. Halka arzdan elde edilen fonlar Şili ve ABD pazarlarına açılmak için kullanılacak; böylelikle yerli ve milli Balsu küresel arenada daha güçlü bir oyuncu haline gelecek” dedi. TMO GIDA TEKELLERİNİN ÇIKARINI KORUYOR TMO’nun sürekli gıda tekellerinin çıkarlarına uygun karar aldığını, fiyat belirlemelerinin maliyetin altında kaldığını, şirketlerin çıkarlarına hizmet eden politikaların tarım sektörünü bitme noktasına getirdiğini ifade eden Sarıbal, “Fındıkta fiyat sezon başında110 liradan başlamış, bir ara 135 lirayı görmüştü. Üretici 150 lira beklerken fiyatlar halen kilo başına120-130 liradan seyrediyor. Bunda TMO’nun, 29 Ocak tarihinde elindeki fındığı satışa çıkarmasının büyük payı var. Bu kararın ardından serbest piyasada fiyatlarda sert bir düşüş yaşandı. 2022 ürünü fındık 125 liradan satışa sunulunca bir günde adeta kapışılırcasına 23 bin ton fındık satıldı. Oysa TMO’nun fındık satışının zamanlaması hiç uygun değildi. Serbest piyasada fiyatlar yükselirken TMO düşük fiyata fındık satarak hem üreticiye hem ülkeye zarar verdi. Tarım politikalarının ana hedefi, çiftçilerin sürdürülebilir şekilde üretime devam etmelerini sağlamak olmalıdır. Bunun için; üreticiyi destekleyen politikalar geliştirilmeli, küçük ve orta ölçekli çiftçilerin rekabet gücü artırılmalıdır. Kooperatifleşme teşvik edilmeli, üreticilerin pazarlama gücü artırılarak tekelci şirketlere bağımlılığı azaltılmalıdır. Tarımsal girdi maliyetleri düşürülmeli, sübvansiyonlar etkin hale getirilmelidir” diye konuştu. SARAY’DA KAYNAYAN KAZANLAR, MİLLETİN TENCERESİNİ BOŞALTTI! CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, iktidarın Türkiye’nin sosyal yapısını zayıflattığını ve halkın geçim sıkıntısını derinleştirdiğini belirtirken, “Gençlerimiz umutsuz, maddi imkansızlıklar ve psikolojik sorunlar nedeniyle evlenemiyor. Evlenseler bile boşanıyorlar. TÜİK verileri de bu durumu doğruluyor. 2025 yılı aile yılı ilan edildi ancak boşanmalarda Cumhuriyet tarihinin rekoru kırıldı. 187 bin çift boşandı, aile kurumu yıkıldı” dedi. Hükümetin sosyal devlet anlayışını yok ettiğini ve yoksulluğu yönetemez hale geldiğini belirten Sarıbal, “Şubat ayının ilk iki haftasında 3,2 milyar TL’lik tüketici kredisi borcu, 3,6 milyar TL’lik kredi kartı borcu yasal takibe düştü. 2025 yılına üç haneli kira enflasyonu ile başladık. Kiralarda yıllık artış yüzde 100,6. Asgari ücretli bir vatandaş maaşının tamamını kiraya verse bile ev bulamıyor. 2021’de 159 TL olan pirzola, 2025’te 1615 TL! Kırmızı et fiyatları 2015’ten bu yana 16 kat arttı, 2021’den beri ise 8 katına çıktı. Saray’da kaynayan kazanlar, milletin tenceresini boşalttı! Saray’da yaşayanlar et fiyatlarını dert etmez, çünkü onlar bin odalı sofralarında bin çeşit yemek yiyorlar. Ama milyonlarca insan ucuz et kuyruğunda, geçim sıkıntısında” diyerek tepkisini dile getirdi. İPTAL KARARI ULUDAĞ’IN RANTA AÇILMASINI ENGELLEMEZ CHP grubu olarak “Uludağ Alan Başkanlığı'nın Kurulmasına İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”ne karşı açtıkları iptal davasındaki Anayasa Mahkemesi kararını da değerlendiren Sarıbal “Mahkeme, başkanlığın bazı yetkilerini Anayasa’ya aykırı buldu ve iptal etti. Doğal sit alanları, tabiat varlıkları ve korunması gereken taşınmaz kültürel varlıkların tespitine ilişkin yetkiler Uludağ Alan Başkanlığı’ndan alındı. Ancak, başkanlığın görev ve yetkileri ile kamulaştırmaya ilişkin maddeler iptal edilmedi. ‘İmar Planı Yapma’ yetkisi iptal edilmemiştir. Bunun, Uludağ’ı rant projelerine açmak için bir hamle olduğunu biliyoruz. Uludağ’ı rant projelerine açmak için hukuku, kanunları eğip büküyorlar. Uludağ, sadece Bursa için değil, Türkiye için de eşsiz bir doğal mirastır. Su kaynakları, ekosistem ve bölgedeki biyolojik çeşitlilik hala risk altındadır. Uludağ’ı korumak için mücadele etmeye devam edeceğiz” diye konuştu.

Don Zararına Karşı Acil Bir Destek Paketi Açıklanmalı Haber

Don Zararına Karşı Acil Bir Destek Paketi Açıklanmalı

Türkiye genelinde etkili olan ani sıcaklık düşüşü ve zirai don, tarım üreticilerini zarara uğratırken, CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın acilen zarar tespit çalışmalarına başlaması gerektiğini söyledi, “Çiftçilere doğrudan maddi destek sağlanmalı” dedi. Sıcaklığın bazı bölgelerde -10, 14 dereceye kadar düştüğünü belirten Sarıbal, özellikle Adana, Mersin ve Hatay’daki tarım arazilerinde meyve ağaçları, soğan, patates, marul üreticisinin kayıp yaşadığını belirtirken, “Türkiye’de çiftçinin çilesi bitmiyor. Çiftçilerimiz zaten ekonomik sıkıntılarla mücadele ederken, bir kez daha sarsıldı. Önce iktidarın yanlış tarım politikaları, sonra kuraklık, şimdi de don… Üretici her defasında kendi yarasını kendi sarmaya çalışıyor, ama ne destek var ne çözüm. Tohumdan gübreye, mazottan ilaca her şey ateş pahası. Üstüne bir de afetler vurunca çiftçi tamamen çaresiz kalıyor. Anadolu’nun bereketli toprakları kaderine terk edilirken, sofralarımıza neyin, kaça geleceği kimsenin umurunda değil. Desteklemeler göstermelik değil, gerçekçi olmalı. Üretici tarladan çekildiğinde, sofralarımız daha da pahalılaşacak” diye konuştu. GİRDİ MALİYETLERİ ARTARKEN DESTEKLER YETERSİZ! Tarımsal girdi maliyetlerinin son yıllarda hızla arttığını hatırlatan Sarıbal, tohum fiyatlarının yüzde 52,3, enerji giderlerinin yüzde 23,2, gübre fiyatlarının yüzde 21,45 oranında zamlandığını belirtti. Milletvekili Sarıbal, “Tarımsal yatırıma katkı sağlayan mal ve hizmetler ise yüzde 44,2 oranında zamlandı. TÜİK’in belirlemelerine göre tarımsal girdiler, 2021 yılında yüzde 64,4, 2022 yılında yüzde 91,1, 2023 yılında da yüzde 38,8 oranında artmıştı. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin saha araştırmasına göre; Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da son 65, Akdeniz Bölgesi'nde son 33 yılın en düşük ocak ayı yağışı yaşandı. Kuraklıktan Adana, Adıyaman, Erzincan, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Karaman, Kilis, Malatya, Mersin, Osmaniye ve Konya etkilendi. Üreticiyi şimdi de don vurdu. Tarım ve Orman Bakanlığı acilen zarar tespit çalışmalarına başlamalı. Dondan zarar gören bölgeler afet bölgesi ilan edilmeli. Çiftçilere doğrudan maddi destek sağlanmalı. Zarar gören çiftçilerin banka ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçları faizsiz ertelenmeli. Don zararına karşı acil bir destek paketi açıklanmalı. İklim krizinin tarıma etkileri üzerine uzun vadeli politikalar geliştirilmelidir. Çiftçiyi kaderine terk etmek, sadece üreticiyi değil, Türkiye’nin tarımını ve gıda güvencesini de tehlikeye atmak demektir” ifadelerini kullandı.

Üretim Yapacak Çiftçiyi de Kampanyayla Aramak Zorunda Kalacağız! Haber

Üretim Yapacak Çiftçiyi de Kampanyayla Aramak Zorunda Kalacağız!

CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal, iktidar ortağı MHP’nin başlattığı “Askıda 9 Gülek Buğday” kampanyasına tepki gösterdi. Milletvekili Sarıbal, bu kampanyanın aslında iktidarın tarım politikalarındaki başarısızlığını gözler önüne serdiğini belirterek, “Çiftçi, kendisi yardıma muhtaç hale getirilmişken, yoksul halka yardım etmeye çağrılıyor. İktidar, halkın ekmeğini büyütmek yerine, rant baronlarının ve beşli çetelerin vergi borçlarını affetmeye devam ediyor. Devletin görevi yoksulluğu yönetmek değil, yoksulluğu ortadan kaldırmaktır. Bugün ‘Askıda 9 Gülek Buğday’ diyorsunuz, yarın üretim yapacak çiftçiyi de kampanyayla aramak zorunda kalacağız” dedi. EN DÜŞÜK YILLIK GELİR TARIM SEKTÖRÜNDE İktidarın uyguladığı yanlış tarım politikaları sonucunda çiftçilerin üretim yapamaz hale geldiğini vurgulayan Sarıbal, “2002’de 26,6 milyon hektar olan ekili-dikili tarım alanları 23,9 milyon hektara geriledi. Çiftçi borçları son 1 yılda yüzde 44, 20 yılda 164 kat arttı. Gübre fiyatları bir ayda yüzde 10, sulama ücretlerindeki artış yüzde 100 arttı. Çiftçilerin bankalara borcu 868 milyarı geçti. Takibe alınan krediler ise yüzde 72 oranında artarak 3,6 milyara yükseldi. TÜİK’in 2024 yılı Gelir Dağılımı İstatistiklerine göre en düşük yıllık gelir ortalaması tarım sektöründe gerçekleşti. Çiftçi her geçen gün toprağından kopuyor, şehirlere ucuz işgücü olarak sürükleniyor” dedi. HALKIN EKMEĞİNİ BÜYÜTMEK İÇİN ÖNCE ÇİFTÇİYİ DESTEKLEYİN Milletvekili Sarıbal, iktidarın tarım politikalarını eleştirerek, “İklim değişikliği, maliyet artışları ve çiftçinin ekonomik durumunun bozulması nedeniyle buğday üretimi 22 milyon tondan 20.8 milyon tona geriledi. 2023 yılında 11.9 milyon ton gibi çok yüksek bir buğday ithalatı yapılınca, 2024 yılında ithalat yasakları ile buğday ithalatı neredeyse yarı yarıya düştü.  Ekmeklik buğday ithalatında uygulanan kısıtlamalar nedeniyle buğday unu ihracatı yüzde 20 oranında azaldı. Mazot fiyatı bir yılda yüzde 90 arttı. 2023 yılında 1 ton buğdayla 388 litre mazot alabilen çiftçi, 2024 yılında sadece 229 litre alabildi. Buğday alım fiyatları, enflasyonun ve maliyet artışlarının çok altında kaldı. Halkın ekmeğini büyütmek için öncelikle çiftçiyi destekleyin” dedi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.