SON DAKİKA
Hava Durumu

#Chp Eskişehir İl Başkanlığı

Porsuk Haber Ajansı - Chp Eskişehir İl Başkanlığı haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Chp Eskişehir İl Başkanlığı haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Sandıktan Kaçmayın, Mertçe Mücadele Edin! Haber

Sandıktan Kaçmayın, Mertçe Mücadele Edin!

Cumhuriyet Halk Partisi Eskişehir İl Başkanlığı tarafından sabah saatlerinde gözaltına alınan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na destek amacıyla basın açıklaması yapıldı. CHP Eskişehir İl Başkanlığı önünde yapılan açıklamaya, CHP İl Başkanı Talat Yalaz, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce, Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, CHP Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü, önceki dönem Büyükşehir Belediye Başkanı Prof.Dr.  Yılmaz Büyükerşen, İlçe Başkanları, Belediye Başkanları, İl ve İlçe Yöneticileri, Kadın ve Gençlik Kolları Başkan ve üyeleri, Meclis üyeleri ve çok sayıda partili katılım sağladı. Basın açıklamasını yapan İl Başkanı Talat Yalaz şu ifadeleri kullandı; "Türkiye, halkın seçme ve seçilme hakkını, halkın iradesini ve seçtiklerini hedef alarak siyasi ömrünü uzatmaya çalışan Erdoğan iktidarının büyük siyasi saldırısıyla güne başladı. Erdoğan ve çevresindeki dar çıkar grubu halkın seçme ve seçilme hakkına açık bir darbe girişiminde bulunmuştur. Bu, millete topyekun bir saldırıdır.  Ülkemizde yapılan son seçimde halkın iradesiyle Cumhuriyet Halk Partimiz Türkiye’nin birinci partisi olmuştur. Milletin iradesiyle yükselen bu büyük güç, halkçı belediyecilik anlayışıyla, ön seçim kararlılığıyla, şeffaf ve adil yönetim ilkeleriyle iktidarın korkulu rüyası haline gelmiştir. Ve şimdi, seçimle kazanamayacaklarını anlayanlar, zorbalığa başvurmaktadır! Hedef alınan yalnızca Cumhuriyet Halk Partisi değil, milletin ta kendisidir. Erdoğan’ı sandıkta 4 kez yendiği için defalarca iktidarın saldırılarının hedefi olan Cumhurbaşkanı Ön Seçim Adayımız, Türkiye Belediyeler Birliği ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu ve İstanbul’daki çalışma arkadaşları, belediye başkanlarımız, yol arkadaşlarımız, gazeteciler, fikir insanları, toplumun her kesiminden yurttaşlar bu sabah itibariyle gözaltına alınmıştır. BU BİR DARBEDİR! Milletin yerine karar vermek, halkın iradesinin yerine geçmek ya da ona engel olmak için güç kullanmak darbedir. Şu anda bir sonraki cumhurbaşkanını milletin belirlemesine engel olmak üzere bir güç devrededir. Bu güç, ülkeyi kendi iktidarı için rehin almak isteyen dar ve küçük bir çıkar grubudur. Bu güç bertaraf edilmezse, 86 milyon vatandaşımızın can ve mal güvenliği kalmayacak, ülkemiz felakete sürüklenecektir. Aynı şekilde, her türlü pervasızlığı kendine hak gören bu siyasi azınlık, bu sabah itibariyle Cumhuriyetimizin 100 yılı aşan temel ilkelerini ve işleyişini askıya almak ve çok partili demokrasi hayatımızı yok etmek için de harekete geçmiş durumdadır. Değerli yurttaşlarımız, Ekrem İmamoğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi, adalet ve demokrasi talep eden herkesin ortak sesi, ortak nefesidir, ortak iradesidir. Bu mücadele, sadece Ekrem İmamoğlu’nun, sadece Cumhuriyet Halk Partisi’nin mücadelesi değildir! Bu, 86 milyonun geleceğine sahip çıkma mücadelesidir! Bugün de Ekrem İmamoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi ve 86 milyonluk büyük milletimiz bu darbenin karşısında sağlam ve dirayetli bir şekilde durmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak iktidarın kumpaslarına dün boyun eğmediğimiz gibi bugün de boyun eğmiyoruz. Siyaseti iktidarın istediği sınırlarda yapmadık, yapmıyoruz. Ekrem İmamoğlu milletimize emanettir.  Esas güç millettir ve en sonunda mutlaka millet kazanacaktır... Hiç şüphe yok ki yine öyle olacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak gücümüzü milletimizden ve Cumhuriyetimizden alıyoruz. Kararlıyız. Boyun eğmiyoruz. Milletin iktidarının müjdesini veriyoruz. Ülkeyi rehin almaya çalışanlara sesleniyoruz: Sandıktan kaçmayın! Mertçe mücadele edin! Ve buradan bütün milletimize sesleniyoruz, bütün Cumhuriyet sevdalılarını çağırıyoruz, 23 Mart’ta ön seçim sandıklarında buluşalım. Oylarımızla, irademizle, örgütlü gücümüzle, bu hukuksuzluğa dur diyelim! Her şey çok güzel olacak! Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!"

Eskişehir'den Açıköğretime Sahip Çıkma Çağrısı Yapıyoruz! Haber

Eskişehir'den Açıköğretime Sahip Çıkma Çağrısı Yapıyoruz!

CHP Genel Merkez Eğitim Takımı, Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş öncülüğünde Eskişehir’de ziyaretlerde bulundu. Cumhuriyet Halk Partisi Eskişehir İl Başkanlığında,  İl Başkanı Talat Yalaz, Parti Meclisi Üyesi Prof. Dr. Armağan Erdoğan, Eskişehir Milletvekilleri Utku Çakırözer, Jale Nur Süllü, İbrahim Arslan ile birlikte bir basın toplantısı düzenleyen Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; "Sayın basın mensupları, Bugün burada Parti Meclisi Üyemiz Prof. Dr. Armağan Erdoğan, Eskişehir Milletvekillerimiz Jale Nur Süllü, İbrahim Arslan ve Utku Çakırözer ile birlikte birbirinden değerli akademisyenimiz ve rektörümüzle bir araya geldik. Eskişehir, üniversite dendiğinde ülkemizde akla gelen ilk şehirlerden, Anadolu Üniversitesi ise açıköğretim denildiğinde aynı şekilde akla gelen ilk üniversitelerdendir. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemi, 1982 yılında Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen'in "Duvarsız Üniversite" vizyonuyla kurulmuş, milyonlarca vatandaşımıza yükseköğrenim imkanı sunmuş, sadece Türkiye'nin değil dünyanın da en köklü ve saygın eğitim kurumlarından biridir. Ancak Türkiye’deki bütün kurumlarda olduğu gibi son yıllarda yaşanan gelişmeler, bu güzide kurumun siyasi müdahalelerle adım adım çöküşe sürüklendiğini göstermektedir. Ülkemizde yüksekeğitimde kapasite sorunlarının çözümünde, meslek eğitimi ve yaşam boyu eğitimde öncü bir kuruluş olan Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemi; 22 lisans, 40 önlisans ve 14 kategoride 121 sertifika programı sunmaktaydı. Burası, açık ve uzaktan eğitim faaliyetlerini; 4 kıtada yaklaşık 40 ülkede, engellilerden hapishanelerdeki hükümlülere kadar, örgün eğitime devam edemeyen herkese kaliteli ve etkili bir şekilde, yer ve zamandan bağımsız olarak sürdürmekteydi. Ne yazık ki geçtiğimiz haftalarda Açıköğretim Fakültesi'nde çok farklı boyutlarda kasıtlı bir sorunlar yumağı oluşturulmaktadır. Açıköğretim felsefesi yerle bir edilmiştir, öğrenme yöntemleri, süreçleri malzemeleri güncellenmek ve yenilenmek yerine yok edilmiştir, Birikimli kadrolar dağıtılmıştır, Mali kaynakları üniversitenin gelişimi ve öğrenciler aktarılmak yerine merkezi bütçeye ve siyasi projelere aktarılmış, Açıköğretimin mülklerinin satışının yapılacağı duyulmaktadır. Yakın zamanda tüm anabilim dalları kapatılmış; Mühendislik, işletme, hukuk, iletişim, idari bilimler, güzel sanatlar, inşaat, sağlık vb. farklı alanlardan gelen öğretim üyeleri, kendilerine sorulmadan üniversitenin içindeki farklı birimlere kadrolarıyla aktarılmış, Sadece açık ve uzaktan öğrenme ile uygulamalı iletişim alanından doçent olan 27 öğretim üyesi ile bu büyük sistemin yönetilmesi istenmiştir. 19 Şubat 2025’te YÖK tarafından 2547 Sayılı Kanun'da yapılan değişiklik uyarınca, mevcut öğrencilerin statülerinin korunması şartıyla İktisat ve İşletme Fakülteleri kapatılarak, öğrenciler Açıköğretim Fakültesine, öğretim üyelerinin kadroları da üniversite içindeki farklı fakülte ve yüksek okullara aktarılmıştır. 359 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile merkezi açıköğretim hizmeti vermek üzere kurulan İşletme ve İktisat Fakülteleri, Açıköğretim hizmeti vermediği ve diplomaları eleştiri aldığı gerekçesiyle pasif duruma düşürülmüştür. Bu değişiklikler yapılırken dünyadaki hangi eğilim, yaklaşım ya da gelişmeye göre veya Türkiye’nin hangi sorun alanını düzeltmeye dönük olarak yapıldığı kamuoyu ile ve konunun muhatapları ile paylaşılmamıştır. İstifade edilmesi gerekirken bu birikimin dağıtılmasının bir mantığı yoktur. Zaman içinde elbette farklı kararlar alınabilir, iyileştirmeler yapılabilir, yapılmalıdır da. Ama bütün bunların bir kamu anlayışı içerisinde şeffaf ve hesap verebilir nitelikte yapılması gerekir. Oysa biz son yıllarda neyi görüyoruz? Siyasi ve liyakatsiz atamaların üniversitelere, YÖK’e de işlediğini görüyoruz. Siyasi atamalarla gelen liyakatsizlik ve kadrolaşma bilimin ilerlemesini engelliyor. Açıköğretim Fakültesi'nde yaşanan sorunların temelinde, liyakati değil siyaseti düşünerek yapılan rektör atamaları yatmaktadır. Üniversiteyi tanımayan, kültürünü, geleneğini, süreçlerini bilmeyen, yöneticilik tecrübesi olmayan liyakatsiz atamalarla üniversitede kadrolaşma artmış, akademik çalışma barışı ve ortamı bozulmuştur. Anayasa Mahkemesi’nin ret kararına rağmen Cumhurbaşkanı tarafından atanan rektörler, kendilerine yakın rektör yardımcıları ve dekanları tercih ederek üniversiteleri kendi siyasi bahçeleri haline getirmişlerdir. Bu bir yandan akademik başarının düşmesine, bir yandan da üniversitedeki çalışma ortamlarının bozulmasına yol açmıştır. Sayın basın mensupları, Bugün burada, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’nde neler yapıldığını 3 başlıkta kamuoyu ile paylaşmak isteriz. Akademik kadro herhangi bir açıklama yapılmadan dağıtılmıştır.   Fakülte içindeki tüm anabilim dalları kapatılarak, "Açık ve Uzaktan Eğitim Bölümü" adı altında tek tipçi bir yapı dayatılmaktadır. Bu durum, farklı disiplinlerden gelen öğretim üyelerinin uzmanlık alanlarının göz ardı edilmesine ve akademik çeşitliliğin ortadan kaldırılmasına yol açmaktadır.  Fakülte bünyesindeki 155 akademisyenden sadece "Uzaktan Öğretim" alanında doktora yapmış olanların atanması kararlaştırılmış, diğer alanlardaki uzmanlar başka bölümlere gönderilmiştir. "Uygulamalı İletişim" ve "Eğitim İletişimi" gibi alanlarda doktora yapmış akademisyenlerin de atamaya dahil edilmesi, sürecin şeffaflıktan uzak ve keyfi bir şekilde yürütüldüğünü göstermiştir.  Akademisyenlerin görüşleri alınmadan, şeffaflık ve katılımcılıktan uzak bir şekilde yapılan bu atamalar, fakülte içinde büyük bir huzursuzluk ve belirsizlik yaratmıştır. Hangi akademisyenlerin fakültede kalıp hangilerinin transfer edileceği konusunda herhangi bir açıklama yapılmamış, akademisyenlerin kariyer planlamaları ve akademik çalışma huzurları olumsuz etkilenmiştir.  Akademisyenlerin başka fakültelere sürgün edilmesi, bu fakültelerdeki akademik kadro planlamasını alt üst etmekte, Dr. Öğr. Üyesi ve Doçent kadrolarında bulunan akademisyenlerin kariyer ilerlemelerinde gecikmelere yol açmakta, ders yükü, norm fazlası ve çeşitli yetersizlikleri ortaya çıkarmaktadır. Bu durum, fakülte ve üniversite genelinde bir domino etkisi yaratarak, akademik verimlilik ve kurumsal itibara zarar verebileceği endişesi doğurmaktadır. Bu yapılanlar aslında kurumsal özerkliğin yok edilmesidir.Fakültenin mali varlıkları elinden alınarak, siyasi çıkarlarla harcanmak istenmektedir. Bu durum mali özerkliği hiçe saymaktadır.  Ekonomiyi kötü yönetenler, bütün kurumları parti kurumu haline getirmekle kalmıyor mali kaynaklarına da el koyuyorlar. Açıköğretim Fakültesi'nin yıllar içinde biriktirdiği mali kaynaklar, siyasi amaçlar için harcanıyor. Öğrencilerden alınan öğretim ücretleri, fakültenin gelişimi yerine iktidarın siyasi projelerini gerçekleştirmek için başka yerlere aktarılmaktadır. 2014 yılında Türk Dünyası Vakfı'na yapılan 300 milyon liralık aktarma, bu durumun en çarpıcı örneğidir. Bu durum, fakültenin mali yapısını zayıflatmakta ve hizmet kalitesini düşürmektedir.  2014 yılında 1,5 milyar TL nakit rezervi ve yıllık 500 milyon TL geliri olan Açıköğretim Fakültesi, bugün mali krizle boğuşmaktadır.  Açıköğretim fakültesinin hizmetleri sonucu oluşan gelir fazlası 2010 yılından itibaren merkezi yönetimce alınması kanuna eklendi. Sonraki yıllarda da yine bütçe kanunlarında yer alan hükümlerle her yıl yaklaşık 250 Milyon TL. YÖK Başkanlığına aktarılmış. Ek 44. Madde ile de yıl içinde oluşacak gelir fazlalarının %80’i her üç ayda bir YÖK Başkanlığına aktarılması öngörülmüştür.  Döner sermaye gelirlerinin azalması nedeniyle üniversite, maaş ödeyememe sorunuyla karşı karşıyadır.Üniversitenin farklı şehirlerde sahip olduğu mülkleri satılmak istenmektedir.  2014 yılından itibaren Açıköğretim Sistemindeki öğrenci sayılarındaki düşüşler, sınav, vb. maliyetlerinin artması, kaynakların YÖK ve bazı vakıflara aktarılması nedeniyle üniversitenin ekonomik sorunlar yaşamasına, öğrenciden yıllık yaklaşık 5.000 TL öğretim gideri almasına rağmen kaliteli hizmet sunulamamasına yol açmıştır.  Üniversitenin mali sıkıntı gerekçesiyle açıköğretim bürolarını kapatarak gayrimenkulleri paraya çevirme 90'dan fazla binasını satışa çıkarmaya hazırlanması iddiası bulunmaktadır. Bunun gerekçesi yine kamuoyu ile paylaşılmamıştır.    Hazine, 1 Ağustos 2024 tarihi itibarıyla Tek Hesap sistemine geçmiştir. Buna göre, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında mevduat hesapları hazine adına açılan hesaplara aktarılmıştır. Bu nedenle, gayrimenkullerin satışından elde edilecek gelirler de hazineye gidecek ve üniversitenin nakit açıklarını kapatılmasına pek yaramayacaktır.  Üniversitenin yurt dışı eğitim hizmetlerinin Maarif Vakfı tarafından yerine getirileceği konuşulmaktadır, bu konu da ayrı bir tartışma konusudur. Peki biz CHP olarak açıköğretime nasıl bakıyoruz? Bize göre çağımızın ihtiyacı yeniliktir! Ancak bu yeniliğin doğru stratejilerle, iyi planlanmış, katılımcı ve şeffaf bir süreçle yürütülmesi gerekmektedir.   Küresel bilgi devriminin yaşandığı, bilginin hızla yaratıldığı ve yayıldığı, hatta hemen eskidiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu gelişme, değişim ve dönüşümler yaşamın her alanında olduğu gibi eğitim alanında da çok etkili olmuş, ülkemizin değişen ve çeşitlenen eğitim ihtiyaçları da dijital teknolojilerin sunduğu zorluklar ve fırsatlar bağlamında, yüksekeğitimi, özelde de Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemini yenilemek, öğrencilerin taleplerine uygun hale getirmek dahası sistemi ulusal bir strateji olarak görmek zorunluluk haline gelmiştir.  Bu kapsamda; Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemini; açıklık, esneklik, uygun fiyatlılık, teknoloji destekli, yenilikçi, kaliteli ve akredite, öğrenmeyi öğreten, ihtiyaç temelli programlarla, yaşam boyu öğrenme ve mesleki ve kişisel gelişim olanakları sağlayan, erken çocukluluktan emekliliğe kadar, yaş, cinsiyet, ırk, inanç ve coğrafi konumdan bağımsız olarak herkesin erişimini sağlayan, toplumun ihtiyaçlarını karşılayan, ulusal ve uluslararası alanda tanınan ülkenin önde gelen Açık ve Çevrimiçi Üniversitesi haline getirmek gerekmektedir. Bu doğrultuda; Öncelikli olarak tüm paydaşların katıldığı bir arama konferansı ile dünyada birçok örnekte olduğu gibi, ülkemizde 2009 yılında diğer üniversitelerde (Atatürk, İstanbul ve Ankara) kurulmuş olan açık ve uzaktan öğrenme programlarını Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemi bünyesinde birleştirmek Türkiye’nin Açıköğretim Üniversitesi haline getirmek, Açıköğretim Sistemini disiplinler arası, hibrit eğitim uygulamaları yapan bir sistem olarak yeniden tasarlanmak, Açıköğretim ders materyali üretiminde, öğrencinin kendi kendine öğreneceği çok kanallı, çoklu ortam öğretim/öğrenme yaklaşımını benimsenmesi, tabletlere/akıllı telefonlara kolayca indirilebilen, öğrenciler için özelleştirilmiş, ulusal ve uluslararası erişilebilirlik standartlarına uyan, çok dilli materyaller kullanmak, Sanal gerçeklik, yapay zeka, analitikler, büyük veri, bulut teknolojisi gibi yeni bilgi ve iletişim teknolojilerini Açıköğretim Sisteminde araçsallaştırılmış biçimde kullanarak, eğitim öğretim sisteminin bir ekosistem içinde dijitalleşmesi sağlamak gerekmektedir. Bugün Eskişehir’den açıköğretime sahip çıkma çağrısı yapıyoruz! Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemi, sadece bir eğitim kurumu değil, aynı zamanda Türkiye'nin toplumsal hafızasının ve eğitimde fırsat eşitliğinin sembolüdür. Kamuoyunu, sivil toplum kuruluşlarını, öğrencileri, akademisyenleri ve eğitim camiasını bu hukuksuzluğa karşı seslerini yükseltmeye çağırıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu süreçte akademinin ve bilimin yanında durmaya devam edeceğiz. Çünkü, eğitimin her kademesinin nitelikli, fırsat eşitliğine dönük ve dünyaya açık bir yapıda olması, ülkemiz için çok önemlidir. Bu sebeplerle, parti programımızda bu yönde hedefler belirliyoruz. Bizim en büyük yatırımımız insana olan yatırımdır. Eğitimi yaşam boyu öğrenme anlayışıyla, teknolojiden faydalanarak ilgili tüm tarafların katılımıyla yeniden kurgulayacağız. Bu oldu bitti anlayışı, hesap vermeyen, şeffaf olmayan ve kamu kaynağını kendi ideolojik saplantılarına heba eden anlayışı hep birlikte bitireceğiz. Saygılarımızla."

Vatandaşın Sıkıntısının Farkındaysanız Çözmek İçin Adım Atın! Haber

Vatandaşın Sıkıntısının Farkındaysanız Çözmek İçin Adım Atın!

CHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın emekli ikramiyesine ilişkin olarak “3 bin liradan 4 bin liraya çıktı daha ne olacak?” ifadelerine tepki göstererek, “En azından en düşük emekli aylığı kadar olsun. Yapılabilir mi? Evet yapılabilir. Dünyanın hiçbir yerinde kaynak sorunu yaşamayan tek kurum vardır, o da devlet. Devleti bir ticari işletme gibi düşünür ve kurgularsanız bu tür açıklamaları yapmak durumunda kalırsınız. Ama devlet finansman sorunu olmayan bir kurum olarak görürseniz, siz vatandaşlarınızın beklentisini karşılayacak bütçe olanaklarına da sahip olduğunuzu fark edersiniz” dedi. CHP’nin Hazine ve Maliye Bakanlığından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe’nin öncülüğündeki ekonomi takımı CHP’nin ekonomi politikalarını kamuoyuna aktarmak ve vatandaşların sorunlarını dinlemek üzere çıktıkları Türkiye turunda bugün Eskişehir'deydi. Heyet Eskişehir’de ilk olarak Eskişehirli iş adamları ile buluştu. Buluşmanın ardından heyet, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’ni ziyaret ederek, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce’yi ziyaret etti. Karatepe’ye Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce, Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, CHP Eskişehir İl Başkanı Talat Yalaz, CHP Milletvekilleri Şeref Arpacı, İlhami Özcan Aygun, Utku Çakırözer, Jale Nur Süllü, İbrahim Arslan, Nail Çiler, Aşkın Genç ve Talat Dinçer eşlik etti. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi ziyaretinden sonra CHP Eskişehir İl Başkanlığı’na geçen heyet bir basın açıklaması yaptı. Karatepe şunları kaydetti: "Biz CHP ekonomi takımı olarak tüm yurdu dolaşıyoruz. Bugün 25’inci il ziyaretimizi Eskişehir'e yapıyoruz. Eskişehir'i gezerken gördüğümüz sorunlar Türkiye'nin genelinde gördüğümüz sorunlardan farklı değil. Diğer illerde neler yaşanıyorsa Eskişehir'de benzer sorunların olduğunu görüyoruz. Vatandaşımızın enflasyondan, hayat pahalılığından ciddi şekilde şikayetçi olduğunu biliyoruz. Gelirlerin yetmiyor olmasından, aylıkların düşük olmasından şikayetçi olduklarını biliyoruz. Kredi erişiminde yaşanan sorunların farkındayız. Dolayısıyla Eskişehir'in sorunları aslında ortalama vatandaş açısından baktığımızda Türkiye'nin geri kalanından da farklı olmadığını çok net bir biçimde görüyoruz. "Biz vatandaşa yapılan hiçbir harcamayı yük olarak gören bir anlayışın yanında olamayız" Vatandaşın yaşadığı sıkıntıyı görebiliyoruz. Bunu iktidar görüyor mu? Bu konuda tereddütlerimiz var. Vatandaşın içinde bulunduğu durumun iktidarın özellikle ekonomi yönetiminin çok farkında olmadığını düşünüyoruz. Onlar, vatandaşı bütçe üzerinde yük gören anlayışa sahip olduklarını ifade ediyor. Sayın Şimşek'in geçen hafta sonu yaptığı açıklama toplumun geniş kesimlerine nasıl baktıklarını gösteriyor. Şimşek EYT ödemelerinin ve deprem harcamalarının bütçe üzerinde büyük bir yük olduğunu ifade ediyor. Biz vatandaşa yapılan hiçbir harcamayı yük olarak gören bir anlayışın yanında olamayız. Vatandaş için yapılan harcamaları yük olarak gören anlayışı reddediyoruz. Deprem harcamaları bütçe üzerinde yükmüş. Malatya'da, Adıyaman'da, Maraş'ta, Hatay'da hala konteynerde yaşayan, iş yerini açamamış esnafın durumunu görünce bunlara yönelik harcamaları yük olarak ifade edebilmenin nasıl bir insani bakış açısına sahip olduklarını somut biçimde bize gösterdiğini ifade etmek isterim. Emeklilere yapılan harcamalar, onlara yapılan ödemeler ya da deprem bölgesi için yapılan harcamalar yük değildir. Bütçeden bu alanlara yapılan aktarımlara baktığımız zaman 2024 yılında ve 2025 yılı bütçesinde ayrılan payların geçmiş yıllara göre azaldığını biliyoruz. Bütçeden ayrılan payların emeklilere, sosyal harcamalara yönelik payın azaldığını bize gösteriyor olmasına rağmen iktidarın bunları hala yük olarak görmesi şiddetle reddettiğimiz bir durumdur. Çabalarının sonucunda en son emeklilere ödenecek bayram ikramiyesi rakamını görüyoruz. Bayram ikramiyesi mecliste sunulan tasarıyla 4 bin lira olarak duyuruldu. "4 bin lira, emekli ikramiyesi yeterli değil" Basının yönelttiği ‘bu rakam değişebilir mi?’ sorusuna Bakan Işıkhan, ‘4 bin liranın az olduğunu siz söylüyorsunuz’ diyor. Hayır Sayın Bakan, bu yorum o emekli ikramiyesini dört gözle bekleyen 16 milyon vatandaşımızın yorumu. 4 bin lira, emekli ikramiyesi yeterli değil. Geçen sene 3 bin lira olan rakamı, resmi enflasyon veriniz yüzde 42 ki bu enflasyon verisinin gerçekçi olmadığını hepimiz biliyoruz. Bunun altında artırıp, hayırlı olsun diye emeklilere ifade edemezsiniz. Burada rahatsız olan sadece soruyu soran ya da tespiti yapan gazeteci arkadaşlarımız değil, 16 milyon emeklimizin tamamı 4 bin lira bayram ikramiyesinin yetersiz olduğunu biliyor. Ama zaten anlayışınız emeklere verilen her kuruşu yük olarak görmek olduğu için bundan rahatsızlık duymayabilirsiniz ama ikramiyeyi bekleyen vatandaşlarımızın büyük rahatsızlık duyduğunu ifade etmek isterim. "Enflasyonu arttırıyorsunuz. Eenflasyon yükseldiğinde de dar gelirliye hak ettikleri geliri vermiyorsunuz" Bugün Merkez Bankası bir çalışma raporu yayınlandı. Uzun zamandan beri söylediğimiz ya da ortaya koyduğumuz tespitleri, Merkez Bankası'nın akademik raporlarla destekliyor olması bizim için sevindirici bir durum. Ocak ayında Sağlık Uygulama Tebliği'nde yapılan değişiklikle hastanelerde, doktor ücretlerine önemli artış yapılmıştı. Sonra Şubat ayında bu rakam biraz indirildi. Ocak ayındaki seviyenin altına getirildi. Bunu enflasyonu düşürmek için yaptıklarını biliyorduk ki enflasyon verisi piyasaların beklentilerinin altında geldi. Kendi artırdıkları bir şeyle enflasyona yol açıyorlar. Sonra kendi indirdikleri şeyle enflasyonu yönetmeye çalıştıklarını biliyoruz. Bu aslında bize şunu gösteriyor. Uzun zamanla beri ifade ettiğimiz bir şey. Türkiye'de enflasyona yol açan unsurlarının başında iktidarın aldığı kararları özellikle yönetilen ve yönlendirilen fiyatlar üzerinden enflasyona etki ettiğini biliyoruz. KDV oranlarını artırdığınız zaman fiyatlar, vergiler dahil değerlendirdiği için enflasyon yüksek çıkıyor. Sonra dönüp diyorsunuz ki enflasyon yüksek çıkıyor. Bununla mücadele edebilmek için emekli aylıklarına artış yapmayalım ya da asgari ücreti baskılayalım. Oysa enflasyona yol açan kararın almış olduğunuz örneğin vergi artışı gibi ya da yönetip yönlendirdiğiniz diğer fiyatlar olduğunu biliyoruz. Bunlardan yola çıkarak enflasyonu arttırıyorsunuz. Daha sonra enflasyon yükseldiğinde dar gelirliye, asgari ücretliye hak ettikleri geliri vermiyorsunuz. “Vatandaşın sıkıntısının farkındaysanız çözmek için adım atın” Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle bir ifade kullanmış. Erdoğan diyor ki, ‘Muhalefetin yaptığı gibi vatandaşın sıkıntısını, siyasi rant malzemesi haline getirmeyeceğiz’. Sayın Cumhurbaşkanı, vatandaşın sıkıntısının farkındaysanız çözmek için adım atın. Madem vatandaşın sıkıntıda olduğunu biliyorsunuz, bu sıkıntıyı gidermek için ne yapıyorsunuz? Örneğin geçinmekte zorlanan, emekli aylığı çok düşük kaldığı için açlık sınırının 10 bin lira altında emekli aylığı ile hayatta kalmaya çalışan emeklilerin dört gözle beklediği ikramiye tutarı acaba ne olur? Derdime deva olur mu? Burada önemli bir artış yapılır mı? Vatandaşın sıkıntısının farkında olmanız yeterli değil. Fark ettiğiniz sıkıntıyı çözecek tedbirler almanız gerekiyor. Siz çözüm üretecek makamdasınız. Bunun gereğini yapacaksınız. Ama yapmayacağınızı biliyoruz. Bu tür harcamaları yük olarak gören zihniyete sahip olduğunuzdan biliyoruz. Vatandaşa yönelik her türlü kamu harcamasını yük olarak gören bu anlayış var olduğu sürece vatandaş sıkıntılarının çözümü söz konusu olmayacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilk seçimden sonra iktidara geleceğimizi biliyoruz. Biz sadece sıkıntıların varlığına işaret etmeyeceğiz. O sıkıntıları çözecek kararlılığı ve iradeyle gösterip vatandaşın sorunlarına çözüm olacağız. TÜSİAD Başkanı ve Yüksek İstişare Kurulu Başkanlarının açıklamaları ki o açıklamaların doğru olmadığına dair iktidardan herhangi bir açıklama da gelmedi. Bu kararın iş dünyasına mesaj niteliği taşıdığını biliyoruz. Onları korkutmak, sindirmek için alınmış bir karar olduğunu biliyoruz. Türkiye'de hiç kimsenin korkmasına gerek yok. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında hem iktidar olarak, hem muhalefet partilerinin toplumun tüm kesimleriyle sağlıklı ilişki kurabilmeleri için gerekli her türlü zemini hazırlayacağız. İş dünyası buna hazır. Şu anda içinde bulunduğumuz dönemde bile görüşlerini yüksek sesle ifade ediyoruz. TÜSİAD gelişmesinin yaşandığı hafta yani o açıklamalar ardından evlerine baskın yapılarak gözaltına alınmaları, adli kontrol şartıyla serbest bırakılmaları Türkiye'de Merkez Bankası rezervinin o hafta içerisinde 10 milyar dolar civarında erimesine yol açmıştır. Bu tür kararların, bu tür uygulamaların nasıl ekonomik sonuç ürettiğini de iktidarın dikkatine bu veri üzerinden bir kez daha sunmuş olalım." “Devleti bir ticari işletme gibi düşünür ve kurgularsanız bu tür açıklamaları yapmak durumunda kalırsınız” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, emekli ikramiyesinin 4 bin lira olmasına ilişkin soru soran bir gazeteciye, "Sen beni dolduruşa mı getirmeye çalışıyorsun? 3 bin liradan 4 bin liraya çıktı daha ne olacak?" şeklinde verdiği cevap hakkında ANKA Haber Ajansı tarafından görüşleri sorulan Karatepe, şu şekilde yanıt verdi: "En azından en düşük emekli aylığı kadar olmalı. Çünkü bu ilk verildiği zaman bu kadardı. Bizim talebimiz asgari ücret kadar olması yönünde ama onu yapmayacaklarını biliyoruz. Daha ne olması gerektiğini sorusunun yanında en azından bir aylık maaşına denk gelecek kadar yani en düşük emekli aylığı kadar pek çok emeklimiz için bu seviyeye çıkarılabilir. Yani dolduruşa gelmekle falan değil, devlet yönetimi rasyonel olmayı gerektirir. Vatandaşın içinde bulunduğu ekonomik sorunlar, emeklinin sorunu çözmenin tek yolu var, onların cebine daha fazla para koymak. Daha fazla para koyacak olan iktidar sahipleridir. Yapılması gerekenin ne olduğunu söyleyeyim. Hiç gaza gelmekle falan değil, daha ne olsun sorusunun yanıtı, en azından en düşük emekli aylığı kadar olsun. Yapılabilir. Dünyanın hiçbir yerinde kaynak sorunu yaşamayan tek kurum vardır, o da devlet. Devleti bir ticari işletme gibi düşünür ve kurgularsanız bu tür açıklamaları yapmak durumunda kalırsınız. Ama devlet finansman sorunu olmayan bir kurum olarak görürseniz, siz vatandaşlarınızın beklentisini karşılayacak bütçe olanaklarına da sahip olduğunuzu fark edersiniz."

Bu Tarihi Sürece Gelin Hep Birlikte İmzamızı Atalım Haber

Bu Tarihi Sürece Gelin Hep Birlikte İmzamızı Atalım

Cumhuriyet Halk Partisi Eskişehir İl Başkanı Talat Yalaz 23 Mart Pazar Günü gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı Önseçimi ile ilgili bir basın toplantısı düzenledi.  CHP Eskişehir İl Başkanlığında düzenlenen basın toplantısında konuşan İl Başkanı Talat Yalaz şu ifadelere yer verdi; "Kıymetli Basın Emekçileri hepiniz hoş geldiniz, sizler aracılığıyla değerli Eskişehirlileri saygıyla selamlıyorum. Bugün burada açıklama yapmamızın temel sebebi, 23 Mart Pazar Günü gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı Önseçimi ile öncesinde ve devamında gelişecek olan süreçtir. 26 Şubat Çarşamba günü belirli aralıklarla düzenli olarak gerçekleştirdiğimiz eşgüdüm İl ve İlçe Başkanları toplantımızı İl Başkanlığımızda bir araya gelerek gerçekleştirdik. İlçe Başkanlarımızla 11 Şubat Salı günü, TBMM Grup Toplantısında Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in “Başlıyoruz” söylemiyle birlikte akın akın partimize üye olmak için gelen yurttaşlarımızın ilgisini, günbegün artan üye sayılarımızı değerlendirdik. Cumhurbaşkanlığı Önseçiminde oy kullanmak isteyen hemşehrilerimiz için son üyelik başvurusu tarihi genel merkezimiz tarafından 28 Şubat, yani bugün olarak belirlenmişti. Bugüne kadar başvuruda bulunan tüm hemşehrilerimizin üyelik başvuruları genel merkezimize gönderilmeye devam ediyor. An itibariyle Eskişehir’de 20 bine yakın üyemiz oy kullanma hakkına sahip... İlçe Başkanlarımız ile ilçelerimizde ve mahallelerimizde kurulacak sandıklarımızı, seçim kurullarımızı belirleyerek hazırlıklarımızı tamamladık. Genel Merkezimizin sunduğu seçim takvimi kapsamında Eskişehir İl ve İlçe Örgütleri olarak önseçimimize hazırız! Dün (27.02.2025) de ülkemizin dört bir yanından gelen il başkanlarımız, örgüt temsilcilerimiz, belediye başkanlarımız ve çok kıymetli yol arkadaşlarımızla birlikte Genel Merkezimizde hazır bulunduk. Dün yani 27 Şubat, ikinci yüzyılın şafağının ilk belirtisinin olduğu gün olarak tarihe geçmiştir! Genel Başkanımız Özgür Özel’in ve Ekrem İmamoğlu’nun birlikte CHP Genel Merkezinden kamuoyuna yaptıkları manifesto niteliğindeki sesleniş; çiftçi Mehmet Amcanın, emekli Fatma Teyzenin, öğrenci Ahmet Kardeşimizin ve daha nice yurttaşımızın bu cennet vatan için besledikleri umutlarının yeniden yeşermesidir! Her türlü zulme, baskıya ve istibdada karşın ya hep beraber ya hiçbirimiz diyerek cesaret göstermektir! 22 Yıllık bıkmış, bezmiş ve bu ülkeye olumlu manada verebilecekleri hiçbir şey kalmayan bu hoyrat iktidara yeter diyebilmektir! Bu örnekler saymakla bitmez... Çünkü bu güzel memleket yönetilmiyor; freni patlamış bir kamyon edasıyla savruluyor! Bu savrulmayı, bu beceriksizliği, bu yozlaşmayı ve çürümeyi sindiremiyor, katiyen kabul etmiyoruz! Bizleri, bu ülkenin aydınlık yarınlarına yürekten inananları, hiçbir çıkar gözetmeksizin yola çıkanları asla durduramayacaklar! Türkiye Cumhuriyeti Devletinin birinci partisi olarak ülkemizin yarınları için mücadeleden hiçbir zaman vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz! Bizim mücadelemiz; ülkemizi hak ettiği yere taşımak içindir! Bizim mücadelemiz demokratik, laik ve adil bir hukuk devleti içindir! Güçlü, sağlam ve aydınlık bir gelecek ancak cesur adımlarla inşa edilir! Cesuruz, kararlıyız, inandık ve hep birlikte başaracağız! 23 Mart’ta gerçekleşecek önseçimin ardından adaylığı kesinleşecek olan Cumhurbaşkanı Adayımız, ülkemizin yeni Cumhurbaşkanı olacak ve ayrı gayrı demeden toplumumuzun tüm kesimlerini kapsayarak gerçek bir Devlet Başkanı nasıl olur açıkça gösterecek! Buna yurttaşlarımız hazır, örgütümüz hazır, bizler hazırız. Birlikte seçecek, tarihe geçeceğiz! Buradan tüm yurttaşlarımıza sesleniyorum; gelin, gelecek nesillerimiz için aydınlık bir Türkiye için bu mücadeleye omuz verin! Ülkemiz için erken seçim kaçınılamaz tek kurtuluştur! Tarih denen büyük yargıç, cesurları mutlaka ve mutlaka haklı çıkartacaktır! İnsanca, hakça bir düzem için bir olalım, birlik olalım bu bozuk çarkı hep birlikte kıralım! Yine bu kapsamda partililerimize sesleniyorum. Bu tarihi sürece gelin hep birlikte imzamızı atalım. Bu sadece bir aday belirleme süreci değildir. Türkiye’nin bir sonra ki Cumhurbaşkanına, örgütümüzün en güçlü selamıdır. 23 Mart’ta sandığa gelerek oy kullanmak son yılların en büyük parti görevidir. Yüzbinlerce üyemizin dahil olacağı bu süreç sonunda sadece partimiz ve partililerimiz için değil tüm Türkiye için erken seçim süreci tam anlamıyla başlatılacaktır." 

Kumpaslara Geçit Vermeyeceğiz! Haber

Kumpaslara Geçit Vermeyeceğiz!

Cumhuriyet Halk Partisi'nin 81 İl Başkanı Ankara’da biraraya gelerek son günlerde Cumhuriyet Halk Partisi'ne yönelik yaşanan saldırılara ve kurultay tartışmalarına cevap verdi. Cumhuriyet Halk Partisi Eskişehir İl Başkanı Talat Yalaz'ın da katıldığı 81 İl Başkanı Ankara’da Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi'nde bir araya gelerek son günlerde partiye yönelik olarak gerçekleştirilen saldırılara ve kurultay eleştirilerine cevap verdi. Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi; "Cumhuriyet Halk Partisi, yüz yıllık mücadele geçmişiyle Türkiye’nin en köklü siyasi gücüdür. Bunu bilen şer odakları ana muhalefet partisi olan  partimize hukuk dışı vicdansız saldırılarda bulunuyor, itibar suikastları düzenlemeye çalışıyor . Bu saldırılar partimizin kuruluş değerlerine ve temsil ettiği milyonlarca yol arkadaşımıza karşıdır. Bu saldırılar, demokratik toplumun varlık sebebine, hukukun üstünlüğüne ve vatandaşlarımızın özgür iradelerine karşıdır. Bu saldırılar muhalefeti kuşatmak ve hareket alanını daraltmak için yapılıyor.  İstanbul büyükşehir Belediye  başkanımıza yönelik iddianameler, belediye başkanlarımıza karşı yapılan saldırılar, belediyelerimizin kaynağını kesme girişimlerini bu bağlamda değerlendiriyoruz.  Bu saldırıların son halkası son kurultayımızı karalamaya dönük, sonuçsuz kalmaya mahkûm, mesnetsiz girişimlerdir.  Kurultayımız, Türkiye siyasi tarihinde bir milat olarak anılacak şekilde,  parti içi demokratik bir yarış sonucunda yönetimin değişebileceğini kanıtlayan büyük demokrasi şöleni olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, çok partili demokrasiye geçiren, seçimler sonucunda siyasi rakibine iktidarı barış içerisinde ve demokrasinin gerektirdiği şekilde teslim eden bir büyük tarihsel mirasın sahibiyiz. Bu tarihsel mirasımız ışığında ve demokrasiye duyduğumuz güçlü inançla, ifade etmek isteriz ki tüm kurultaylarımızda olduğu gibi 38. Olağan Kurultayımızda da Kurultay delegelerimizin özgür iradeleri herhangi bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde tecelli etmiştir. Hiçbir karalama girişimi bu hakikati değiştiremez. Aksi, Cumhuriyet Halk Partisi tarihine de kimliğine de hakaretten başka bir şey değildir. Kısa vadeli siyasi çıkarları için bu tarihsel mirasa saldırmak, onu karalamak, ancak saldıranı küçültür.  Kurultayın ardından girdiğimiz ilk seçimlerde halka verdiğimiz umudun toplumsallaştığını ortaya koyan bir sonuçla, 47 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi olduk.  Bugün karşı karşıya olduğumuz tüm saldırıların nedeninin 31 Mart 2024 yerel seçim başarımız olduğunu biliyoruz. Saldırıların halen birinci parti olmaya devam etmemizden kaynaklandığını çok iyi biliyoruz.  İktidarın aksine bizler birinci parti olmayı bir başarı değil vatandaşımıza hizmet etmenin önemli sorumluluğu olarak gördük, görmeye de devam ediyoruz.  İktidar ise halkın tercihlerini kabullenmek ve ondan dersler çıkartmak yerine halkın tercihleriyle kavga eden, halkın iradesini gasp etmeye yönelen ve halka karşı savaş açan bir siyasi anlayışta ısrar ediyor. Bugün savcılıklarda delegelerimizin ve halkın iradesiyle hesaplaşan anlayış işte bu anlayıştır. Kurultayımıza dair soruşturma aşamasında ki dosya, siyaseti mahkeme koridorlarında  dizayn etmeye çalışan zihniyetin  bir meczuptan medet uman çaresizliğinden başka bir şey değildir.  Biliyoruz ki, bu dosya İstanbul’da yürütülen ve turpun büyüğü torbada denilen süreçten bağımsız değildir. Ülkeyi sürüklediği çoklu krizden çıkartma ihtimali kalmayan iktidar günden güne saldırganlaşıyor.   Bu saldırıların amacının öncelikle partimizin yükselişini engellemek ve halk arasında korku ortamı, güvensizlik yaratmayı hedeflediğini biliyoruz. Bu saldırı tarzı, 2010’dan beri Türk siyasetine yön vermeye çalışan FETÖ’nün yöntemleriyle birebir aynıdır! Bu oyunu daha önce gördük!  Kimsenin şüphesi olmasın ki bu saldırıları sonuçsuz bırakacak güce, kuvvete ve siyasi iradeye sahibiz! Örgütümüz buna asla müsade etmez. 81 il başkanı buna asla müsade etmez.  Hiçbir güç, CHP örgütünün iradesine ipotek koyamaz! Kurultay, Cumhuriyet Halk Partisi’nin en üst organıdır ve her partilinin şerefidir, onurudur. Burada bulunan 81 il başkanımızdan bir kısmı önceki dönem Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nu , bir kısımı da Genel Başkanımız Özgür Özel’i demokratik bir biçimde desteklemiştir. Parti içi demokratik yarışta farklı tercihlerde bulunmuş olsak da Kurultay sonuçlarının açıklandığı andan itibaren 81 il başkanı olarak, tek vücut, tek yürek, iktidar yolculuğunda omuz omuza yürümekteyiz. Genel Başkanımız Özgür Özel önderliğinde tüm örgütlerimiz, gençlik kollarımız , kadın kollarımız hep birlikte, partimizi birinci parti olarak dimdik ayakta tutmaya devam etmiştir.  Bu süreçte, partimizi zayıflatmak için kurulmaya çalışılan siyasi cephenin farkındayız. Örgütümüzü bölmeye, siyaseti mahkemelerde dizayn etmeye çalışan güçlere karşı örgütümüzü tek ses olmaya çağırıyoruz! Büyük örgütümüz ve halkımız bilsin ki mücadelemiz Türkiye’nin aydınlık yarınları içindir. İşsizlik, yoksulluk ve adaletsizliklerin son bulması içindir.  Bizler; sokaklarda, meydanlarda, halkın gerçek gündemini konuşmaya devam edeceğiz. Günde 6 bin kişilik yemek çöpünün çıktığı sarayın bozuk düzenini, ucuz gıda için akşam pazarlarına giden annelerle, fabrikada öğlen yemeğinden arttırdığı meyveyi evdeki çocuğuna götüren emekçilerle, hayattan dışlanan emeklilerle birlikte değiştireceğiz. Uçak konvoylarıyla yurtdışına gidenlerin düzenini, ayakkabısı su alan babalarla yıkacağız. Bizim yolumuz halkın yoludur. Yerimiz de halkın yanıdır. Biz sokakta halkımızla yanyana olmaya devam edeceğiz. Kurtuluş yok tek başına,ya hep beraber ya hiç birimiz."

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.