SON DAKİKA
Hava Durumu

#Chp Genel Başkan Yardımcısı

Porsuk Haber Ajansı - Chp Genel Başkan Yardımcısı haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Chp Genel Başkan Yardımcısı haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Çakırözer: Haber

Çakırözer: "Yapılan Kötü Muamele Asla Kabul Edilemez!"

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve 15,5 milyon yurttaşın Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından yüz binlerce yurttaşın adalet talebiyle başlattığı protestolarda tutuklanan onlarca öğrenci bayrama cezaevinde girdi. Metris Cezaevi’nde tutuklu öğrenciler kendilerini ziyaret eden CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer aracılığıyla gönderdikleri mesajlarda gözaltı sürecinde kendilerine yaşatılanları aktarırken, dayanışma çağrısı yaptı. Öğrenciler, “ ‘Gösteri yasaktı, niye gittiniz’ diyorlar. Demokratik gösteri bizim temel hakkımız, bu hakkımızı kullandık. Tamamen hukuksuz bir tutukluluk yaşıyoruz. Biz yatarız, çıkarız. Yeter ki dışarıdakiler dirensin. Yalnız olmadığımızı bilmeye ihtiyacımız var. Güzel günler göreceğiz, buna inanıyoruz” mesajını verdi. “HUKUKSUZCA ZİNDANDA TUTULAN ÖĞRENCİLER DERHAL SERBEST KALMALI” CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen ve beraberindeki Milletvekili heyeti Metris Cezaevi’nde tutuklu öğrencileri ziyaret etti. Yaklaşık 50 öğrencinin tutuklu bulunduğu cezaevinde ziyaret ettiği öğrencilerin mesajlarını kamuoyu ile paylaşan CHP’li Çakırözer, “Sadece Metris’te değil, Silivri’de, Bakırköy’de diğer şehirlerde yüzlerce öğrenci bayrama cezaevinde, ailelerinden ayrı girdi.  Çoğu günlerdir aynı kıyafetlerini bile değiştirememiş. Kendilerine yapılan kötü muamele asla kabul edilemez. Hepsi suçsuz, tek yaptıkları Anayasal hak olan protesto hakkını kullanmak. Protestolara katılmayanları bile tutuklamışlar. Ama gördüğümüz şu; içeride demokrasi, adalet inançlarından vazgeçmemişler. Dışarıya mesajları bu mücadelenin devam ettirilmesi. Çağrımız haksız, hukuksuz zindanda tutulan üniversite öğrencilerinin ve diğer masum yurttaşların derhal serbest bırakılması” dedi. CHP’li Çakırözer’in Metris Cezaevi’nde görüştüğü öğrenciler, kamuoyuna şu mesajları verdi: “KOĞUŞTA 10 KİŞİYİZ, BİRİMİZ YERDE YATIYOR” Yusuf Başyiğit: “23 yaşındayım, Esenler’de depoda çalışıyorum. Aksaray tramvay durağında gözaltına alındım. Polisten kötü muamele ve darp gördüm. Vatan Caddesi’ndeki Emniyet’te kötü muamele gördük. Tuvalet yasağı bile getirdiler. Koğuşta 10 kişi kalıyoruz. Birimiz yerde yatıyor. Avukat desteğini CHP sağladı.” “DEMOKRATİK GÖSTERİ TEMEL HAKKIMIZ” Azad İzci: “23 yaşındayım. İstanbul Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü öğrencisiyim. Saraçhane’ye kız arkadaşımla birlikte gittik. Miting bitmeden de ayrıldık. Tramvay durağında gözaltına alındım. Hiçbir şiddet olayına karışmadım. Tutuklanma gerekçesi 2911 sayılı kanuna uymamak. Oysa demokratik gösteri bizim temel hakkımız. Bu hakkımızı kullandık. Biz bu ülkenin düşmanı değil evlatlarıyız. Belge diye gösterdikleri tek şey gözaltına aldıktan sonra ellerim kelepçeli fotoğrafım. Gözaltı süresince sanki intikam alınır gibi muamele gördük. Vatan Emniyette hem kötü muamele gördük. Hem de aç bırakıldık. Yemek diye getirdikleri öyle kötü kokuyordu ki kimse yiyemedi. Yiyenler kustu.” “BASIN GELİNCE DURUYORLAR, GİDİNCE DÖVÜYORLARDI” Araz Denizcioğlu: “Piri Reis Üniversitesi 3. sınıf öğrencisiyim. Ben Saraçhane’de yoktum. Tramvayın içinden polis tarafından çıkarıldım. Suratıma yumruk yedim. Tekmelediler. Ters kelepçe ile üç saat geçirdim. Doktor raporuna konmasını istedim. Basın gelince duruyorlar gidince dövüyorlardı. Saraçhane’de yoktum. Tek delil olarak polislerin arasındaki fotoğrafımı koymuşlar. Gözaltında 30 kişiydik. 2 şişe su verdiler sadece. Yemek istediğimizde ‘Biz de yemiyoruz’ yanıtı verdiler.” “POLİSE METRONUN YOLUNU SORDUM, GÖZALTINA ALINDIM” Ömer Çelebi: “KTÜ elektrik enerji bölümü mezunuyum. Elektrik işlerinde çalışıyorum. İşten çıkınca gitmiştim. Özgür Özel’in dinledikten sonra ayrıldım. Ben o bölgeyi çok bilmem. Miting bitince polise metronun yolunu sordum. 20 metre sonra gözaltına alındım. 4 gün gözaltında kaldım. Delil gösterilen tek fotoğrafım polisin gözaltına aldığı an çekilen resim. Onlar da biliyor masum olduğumuzu. Hakim tutuklama kararımızı açıkladıktan sonra kaçarcasına ayrıldı salondan.  Bizim bir suçumuz yok. Mitinge katılmak suç değil. Bayramı burada geçireceğiz sonra Silivri’ye göndereceklermiş bizi. Bizim bir sıkıntımız yok ama yalnız bırakılmak istemiyoruz. Yalnız olmadığımız bilmeye ihtiyacımız var.” “TEK DELİL POLİS ARACINA BİNDİRİRKEN ÇEKTİKLERİ FOTOĞRAF” Ufuk Yılmaz: “Hem okuyorum hem çalışıyorum. Arel üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümündeyim. Neden tutuklandığımızı dahi anlamış değiliz. Sundukları tek delil polis aracına bindirirlerken çektikleri fotoğrafım. Çok küfür yedik polisten.” “GÖSTERİ YASAKTI, NİYE GİTTİNİZ!” DİYORLAR Taha Berkay Aygül: “Müzisyen ve ses mühendisiyim. Stüdyoda ses kayıt işlemleri yapıyorum. Mitingi kız arkadaşımla izledik. Tramvay durağında beni gözaltına aldılar, onu almadılar. 4 gün gözaltı süresi kötüydü. Yemek yok. Tuvalet izne tabi. Psikolojik baskı için özellikle 4 gün geçirttiler orada. ‘Gösteri yasaktı niye gittiniz’ diyorlar. Koğuşta 8 kişiyiz. Öğrenci var, barista var, aşçı var. Hepimiz suçsuzuz.” “ANNEM VE KARDEŞİME BAKIYORUM! İŞE GİDEMEDİĞİMDEN SIKINTIYA DÜŞTÜLER” Emir Sayer: “Hem bir alışveriş merkezinde çalışıyorum hem de uçak teknolojisi bölümünde okuyorum. Annem ve kardeşime ben bakıyorum. Ama şimdi işe de gidemediğim için maalesef onlar da sıkıntıya düştü. Rastgele gözaltılar yapıldı. Mesela birisini sırıttığı için aldılar. Birçok kişi alana dahi ulaşamadı kalabalıktan. O yüzden belge diye fotoğrafları gözaltına alındıktan sonra çektiler. Partinin baronun gönderdiği avukatlar çok ilgili.” “6 GÜNDÜR AYNI KIYAFETLERLE DURUYORUZ” Serhat Yağmur: “Esenyurt’ta işçiyim. Saraçhane’den bir grup koşuyordu. Polis onlara doğru gidiyordu. Grubu uyardım oraya gitmeyin diye. Arkamda polis varmış, beni yaka paça aldılar. Tokat, küfür yedim. Gözaltı aracında 7-8 saat geçirdim. 2 saat ters kelepçeliydim. Bana gösterdikleri belgelerdeki kişi ben değilim. Slogan attın diyorlar atmadım. Hepimiz altı gündür aynı kıyafetlerle duruyoruz.” “GÖZALTINDA 3-4 YUMRUK YEDİM” Yusuf Efe Aktaş: “Kent Üniversitesi’nde Psikoloji okuyorum. Bir cafede barista olarak çalışıyordum. Saraçhane’ye her gün gelebilmek için işimden ayrılmak zorunda kaldım. Çarşamba akşam 20 gibi gözaltına alındım. Gözaltı sırasında 3-4 yumruk yedim. Karakolda da yemek yoktu. Henüz kıyafet, çorap vs. alamadık. Kantin de kapalı.” “BİZ YATAR ÇIKARIZ, YETER Kİ DIŞARIDAKİLER DİRENSİN” Burak Yıldız: “18 yaşındayım. Markette çalışıyorum. Pazartesi günü Saraçhane’den ayrılıp eve döndüm. Salı sabaha karşı şafak operasyonu ile evde Terörle Mücadele ekiplerince gözaltına alındım. Sanırım fotoğraflarımızdan bizi buldular. Tamamen hukuksuz bir tutukluluk yaşıyoruz. Biz yatarız çıkarız. Yeter ki dışarıdakiler dirensin. Güzel günler göreceğiz, buna inanıyorum.” “HAKKIMIZI SONUNA KADAR SAVUNACAĞIZ PES ETMEYECEĞİZ” Mahsuni Kahraman: “19 yaşındayım. Bir sitenin temizlik görevlisiyim. Tokat’tan geldim, askere gidene kadar buradayım. Sabah eve gelen TEM polisiyle gözaltına alındım. Bize gelmiş olamaz bu kadar polis diye düşündüm. Beni aldılar. Saraçhane’ye gitmek hukuksuz bir şey olmaması lazım. Vatan Emniyette aç susuz bıraktılar. Hakkımızı sonuna kadar savunacağız, pes etmeyeceğiz.”   “TÜRK BAYRAĞI AÇMAM DELİL GÖSTERİLİYOR” Oğuzhan Özcan: “Ticaret ile uğraşıyorum. Buradakiler arasında evli ve çocuklu tek benim galiba. Saraçhane’de miting alanında polis gaz sıkınca iki elimle Türk bayrağı açtım. Gazetelerde televizyonlarda gösterilmiş. İşte o görüntü hakkımda delili olarak gösteriliyor. Beni yere yatırıp 7-8 polis darp ettiler. Kafamı tekmelediler. Bunların da görüntüleri yayınlandı. Ters kelepçe ile 3 saat tuttular. Bileklerimde his gitti bir ara. İnsan olan bunu yapmaz. Sonra gözaltında da psikolojik kötü muameleye uğradık. Taş atmadık, direnmedik. Cumhurbaşkanına hakaret ettin diyorlar. Hayır diyoruz. Bana işte o bayraklı fotoğrafımı gösteriyorlar. Benim de avukatım var. Ama gönüllü avukatlar bu çocuklara çok yardımcı oldu. Sağ olsunlar.”

Brezilya'dan Donuk Et İthalatına Tepki Haber

Brezilya'dan Donuk Et İthalatına Tepki

CHP Tarım ve Orman Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem, Türkiye’nin sığır eti üretiminde Avrupa birincisi olduğunu söylerken Brezilya’dan donuk et ithal edilmesine tepki gösterdi. Adem, hükümetin tarım ve hayvancılık politikalarının tamamen rant odaklı olduğunu belirterek yazılı açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Türkiye, sığır eti üretiminde Avrupa’da birinci sırada olduğunu iddia eden bir iktidar tarafından yönetiliyor. Peki, bu birincilik neye yarıyor? Eğer gerçekten Avrupa’nın en büyük üreticisi bizsek, neden Brezilya’dan 10 bin ton donuk et ithal ediyoruz? Çünkü iktidarın söylediği rakamlar, vatandaşın yaşadığı gerçeklerle örtüşmüyor. Üreticiyi perişan ettiler, hayvancılığı bitme noktasına getirdiler. Sonra da ‘çözüm’ diye ithalat kapısını açıyorlar. Asıl sorun şu ki, bu hükümet ne üreticinin sesini duyuyor ne de tüketicinin sofrasındaki yangını görüyor. Siz, bu ülkenin hayvancılığını desteklemek yerine sürekli ithalat yapan bir anlayışla, bu krizi yönetemezsiniz! Üreticiyi desteklemek yerine dışarıdan et ithal eden kafa hangi sorunu çözebilir? Çünkü sizin kafanız memleket meselelerine değil, rant meselelerine çalışıyor! Gerçekten derdiniz bu ülkeyi birinci yapmak olsaydı, hiçbir şey yapmasanız daha iyi olurdu. Bu ülke zaten üretir, zaten güçlüdür. Ama siz ne yapıyorsunuz? Üreticiyi desteklemek yerine ithalata sarılıyorsunuz. Üreticinin elindeki hayvanı ucuza almak için baskı yapıp sonra da dışarıdan donuk et getirerek piyasayı altüst ediyorsunuz. İthalatla fiyatları baskılamaya çalışıyorsunuz ama bu, yerli üreticiyi tamamen yok etmekten başka bir işe yaramaz. Üretici küstü mü, bir daha kazanamazsınız! Bugün Brezilya’dan ithalat yaparak günü kurtarıyorsunuz ama yarın bu ülkenin çiftçisi, besicisi hayvancılığı bırakınca ne yapacaksınız? Türkiye’de et fiyatlarının yükselmesi, üreticinin değil, sizin yanlış politikalarınızın sonucudur. Siz, hayvancılıkla ilgili hiçbir yapısal reform yapmadınız, üretim maliyetlerini düşürmediniz, yem fiyatlarını kontrol altına almadınız. Çiftçi mazot, yem, elektrik faturasıyla boğuşurken, siz ithalatı çözüm gibi sunuyorsunuz. 10 bin ton donuk et ithalatı, bu ülkenin hayvancılığına vurulmuş yeni bir darbedir! Et ve Süt Kurumu’nun ithalata yönelmesi, üreticinin değil, aracının, komisyoncunun, ithalatçının cebini doldurur. Türkiye kendi kendine yeten bir ülke olmaktan çıktıysa bunun sorumlusu sizsiniz. Bugün yerli üretici, ithal edilen ucuz et karşısında zarar ederken, yarın üretimi tamamen bırakacak. O zaman et bulamayınca ne yapacaksınız? Daha mı fazla ithalat yapacaksınız? Ülkenin kaderini Brezilya’daki, Arjantin’deki, Uruguay’daki çiftçiye mi teslim edeceksiniz? Rant düzeninizi değiştirmek, üreticiyi tekrar ayağa kaldırmak için mücadelemizi sürdüreceğiz!”

Eskişehir'den Açıköğretime Sahip Çıkma Çağrısı Yapıyoruz! Haber

Eskişehir'den Açıköğretime Sahip Çıkma Çağrısı Yapıyoruz!

CHP Genel Merkez Eğitim Takımı, Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş öncülüğünde Eskişehir’de ziyaretlerde bulundu. Cumhuriyet Halk Partisi Eskişehir İl Başkanlığında,  İl Başkanı Talat Yalaz, Parti Meclisi Üyesi Prof. Dr. Armağan Erdoğan, Eskişehir Milletvekilleri Utku Çakırözer, Jale Nur Süllü, İbrahim Arslan ile birlikte bir basın toplantısı düzenleyen Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; "Sayın basın mensupları, Bugün burada Parti Meclisi Üyemiz Prof. Dr. Armağan Erdoğan, Eskişehir Milletvekillerimiz Jale Nur Süllü, İbrahim Arslan ve Utku Çakırözer ile birlikte birbirinden değerli akademisyenimiz ve rektörümüzle bir araya geldik. Eskişehir, üniversite dendiğinde ülkemizde akla gelen ilk şehirlerden, Anadolu Üniversitesi ise açıköğretim denildiğinde aynı şekilde akla gelen ilk üniversitelerdendir. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemi, 1982 yılında Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen'in "Duvarsız Üniversite" vizyonuyla kurulmuş, milyonlarca vatandaşımıza yükseköğrenim imkanı sunmuş, sadece Türkiye'nin değil dünyanın da en köklü ve saygın eğitim kurumlarından biridir. Ancak Türkiye’deki bütün kurumlarda olduğu gibi son yıllarda yaşanan gelişmeler, bu güzide kurumun siyasi müdahalelerle adım adım çöküşe sürüklendiğini göstermektedir. Ülkemizde yüksekeğitimde kapasite sorunlarının çözümünde, meslek eğitimi ve yaşam boyu eğitimde öncü bir kuruluş olan Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemi; 22 lisans, 40 önlisans ve 14 kategoride 121 sertifika programı sunmaktaydı. Burası, açık ve uzaktan eğitim faaliyetlerini; 4 kıtada yaklaşık 40 ülkede, engellilerden hapishanelerdeki hükümlülere kadar, örgün eğitime devam edemeyen herkese kaliteli ve etkili bir şekilde, yer ve zamandan bağımsız olarak sürdürmekteydi. Ne yazık ki geçtiğimiz haftalarda Açıköğretim Fakültesi'nde çok farklı boyutlarda kasıtlı bir sorunlar yumağı oluşturulmaktadır. Açıköğretim felsefesi yerle bir edilmiştir, öğrenme yöntemleri, süreçleri malzemeleri güncellenmek ve yenilenmek yerine yok edilmiştir, Birikimli kadrolar dağıtılmıştır, Mali kaynakları üniversitenin gelişimi ve öğrenciler aktarılmak yerine merkezi bütçeye ve siyasi projelere aktarılmış, Açıköğretimin mülklerinin satışının yapılacağı duyulmaktadır. Yakın zamanda tüm anabilim dalları kapatılmış; Mühendislik, işletme, hukuk, iletişim, idari bilimler, güzel sanatlar, inşaat, sağlık vb. farklı alanlardan gelen öğretim üyeleri, kendilerine sorulmadan üniversitenin içindeki farklı birimlere kadrolarıyla aktarılmış, Sadece açık ve uzaktan öğrenme ile uygulamalı iletişim alanından doçent olan 27 öğretim üyesi ile bu büyük sistemin yönetilmesi istenmiştir. 19 Şubat 2025’te YÖK tarafından 2547 Sayılı Kanun'da yapılan değişiklik uyarınca, mevcut öğrencilerin statülerinin korunması şartıyla İktisat ve İşletme Fakülteleri kapatılarak, öğrenciler Açıköğretim Fakültesine, öğretim üyelerinin kadroları da üniversite içindeki farklı fakülte ve yüksek okullara aktarılmıştır. 359 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile merkezi açıköğretim hizmeti vermek üzere kurulan İşletme ve İktisat Fakülteleri, Açıköğretim hizmeti vermediği ve diplomaları eleştiri aldığı gerekçesiyle pasif duruma düşürülmüştür. Bu değişiklikler yapılırken dünyadaki hangi eğilim, yaklaşım ya da gelişmeye göre veya Türkiye’nin hangi sorun alanını düzeltmeye dönük olarak yapıldığı kamuoyu ile ve konunun muhatapları ile paylaşılmamıştır. İstifade edilmesi gerekirken bu birikimin dağıtılmasının bir mantığı yoktur. Zaman içinde elbette farklı kararlar alınabilir, iyileştirmeler yapılabilir, yapılmalıdır da. Ama bütün bunların bir kamu anlayışı içerisinde şeffaf ve hesap verebilir nitelikte yapılması gerekir. Oysa biz son yıllarda neyi görüyoruz? Siyasi ve liyakatsiz atamaların üniversitelere, YÖK’e de işlediğini görüyoruz. Siyasi atamalarla gelen liyakatsizlik ve kadrolaşma bilimin ilerlemesini engelliyor. Açıköğretim Fakültesi'nde yaşanan sorunların temelinde, liyakati değil siyaseti düşünerek yapılan rektör atamaları yatmaktadır. Üniversiteyi tanımayan, kültürünü, geleneğini, süreçlerini bilmeyen, yöneticilik tecrübesi olmayan liyakatsiz atamalarla üniversitede kadrolaşma artmış, akademik çalışma barışı ve ortamı bozulmuştur. Anayasa Mahkemesi’nin ret kararına rağmen Cumhurbaşkanı tarafından atanan rektörler, kendilerine yakın rektör yardımcıları ve dekanları tercih ederek üniversiteleri kendi siyasi bahçeleri haline getirmişlerdir. Bu bir yandan akademik başarının düşmesine, bir yandan da üniversitedeki çalışma ortamlarının bozulmasına yol açmıştır. Sayın basın mensupları, Bugün burada, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’nde neler yapıldığını 3 başlıkta kamuoyu ile paylaşmak isteriz. Akademik kadro herhangi bir açıklama yapılmadan dağıtılmıştır.   Fakülte içindeki tüm anabilim dalları kapatılarak, "Açık ve Uzaktan Eğitim Bölümü" adı altında tek tipçi bir yapı dayatılmaktadır. Bu durum, farklı disiplinlerden gelen öğretim üyelerinin uzmanlık alanlarının göz ardı edilmesine ve akademik çeşitliliğin ortadan kaldırılmasına yol açmaktadır.  Fakülte bünyesindeki 155 akademisyenden sadece "Uzaktan Öğretim" alanında doktora yapmış olanların atanması kararlaştırılmış, diğer alanlardaki uzmanlar başka bölümlere gönderilmiştir. "Uygulamalı İletişim" ve "Eğitim İletişimi" gibi alanlarda doktora yapmış akademisyenlerin de atamaya dahil edilmesi, sürecin şeffaflıktan uzak ve keyfi bir şekilde yürütüldüğünü göstermiştir.  Akademisyenlerin görüşleri alınmadan, şeffaflık ve katılımcılıktan uzak bir şekilde yapılan bu atamalar, fakülte içinde büyük bir huzursuzluk ve belirsizlik yaratmıştır. Hangi akademisyenlerin fakültede kalıp hangilerinin transfer edileceği konusunda herhangi bir açıklama yapılmamış, akademisyenlerin kariyer planlamaları ve akademik çalışma huzurları olumsuz etkilenmiştir.  Akademisyenlerin başka fakültelere sürgün edilmesi, bu fakültelerdeki akademik kadro planlamasını alt üst etmekte, Dr. Öğr. Üyesi ve Doçent kadrolarında bulunan akademisyenlerin kariyer ilerlemelerinde gecikmelere yol açmakta, ders yükü, norm fazlası ve çeşitli yetersizlikleri ortaya çıkarmaktadır. Bu durum, fakülte ve üniversite genelinde bir domino etkisi yaratarak, akademik verimlilik ve kurumsal itibara zarar verebileceği endişesi doğurmaktadır. Bu yapılanlar aslında kurumsal özerkliğin yok edilmesidir.Fakültenin mali varlıkları elinden alınarak, siyasi çıkarlarla harcanmak istenmektedir. Bu durum mali özerkliği hiçe saymaktadır.  Ekonomiyi kötü yönetenler, bütün kurumları parti kurumu haline getirmekle kalmıyor mali kaynaklarına da el koyuyorlar. Açıköğretim Fakültesi'nin yıllar içinde biriktirdiği mali kaynaklar, siyasi amaçlar için harcanıyor. Öğrencilerden alınan öğretim ücretleri, fakültenin gelişimi yerine iktidarın siyasi projelerini gerçekleştirmek için başka yerlere aktarılmaktadır. 2014 yılında Türk Dünyası Vakfı'na yapılan 300 milyon liralık aktarma, bu durumun en çarpıcı örneğidir. Bu durum, fakültenin mali yapısını zayıflatmakta ve hizmet kalitesini düşürmektedir.  2014 yılında 1,5 milyar TL nakit rezervi ve yıllık 500 milyon TL geliri olan Açıköğretim Fakültesi, bugün mali krizle boğuşmaktadır.  Açıköğretim fakültesinin hizmetleri sonucu oluşan gelir fazlası 2010 yılından itibaren merkezi yönetimce alınması kanuna eklendi. Sonraki yıllarda da yine bütçe kanunlarında yer alan hükümlerle her yıl yaklaşık 250 Milyon TL. YÖK Başkanlığına aktarılmış. Ek 44. Madde ile de yıl içinde oluşacak gelir fazlalarının %80’i her üç ayda bir YÖK Başkanlığına aktarılması öngörülmüştür.  Döner sermaye gelirlerinin azalması nedeniyle üniversite, maaş ödeyememe sorunuyla karşı karşıyadır.Üniversitenin farklı şehirlerde sahip olduğu mülkleri satılmak istenmektedir.  2014 yılından itibaren Açıköğretim Sistemindeki öğrenci sayılarındaki düşüşler, sınav, vb. maliyetlerinin artması, kaynakların YÖK ve bazı vakıflara aktarılması nedeniyle üniversitenin ekonomik sorunlar yaşamasına, öğrenciden yıllık yaklaşık 5.000 TL öğretim gideri almasına rağmen kaliteli hizmet sunulamamasına yol açmıştır.  Üniversitenin mali sıkıntı gerekçesiyle açıköğretim bürolarını kapatarak gayrimenkulleri paraya çevirme 90'dan fazla binasını satışa çıkarmaya hazırlanması iddiası bulunmaktadır. Bunun gerekçesi yine kamuoyu ile paylaşılmamıştır.    Hazine, 1 Ağustos 2024 tarihi itibarıyla Tek Hesap sistemine geçmiştir. Buna göre, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında mevduat hesapları hazine adına açılan hesaplara aktarılmıştır. Bu nedenle, gayrimenkullerin satışından elde edilecek gelirler de hazineye gidecek ve üniversitenin nakit açıklarını kapatılmasına pek yaramayacaktır.  Üniversitenin yurt dışı eğitim hizmetlerinin Maarif Vakfı tarafından yerine getirileceği konuşulmaktadır, bu konu da ayrı bir tartışma konusudur. Peki biz CHP olarak açıköğretime nasıl bakıyoruz? Bize göre çağımızın ihtiyacı yeniliktir! Ancak bu yeniliğin doğru stratejilerle, iyi planlanmış, katılımcı ve şeffaf bir süreçle yürütülmesi gerekmektedir.   Küresel bilgi devriminin yaşandığı, bilginin hızla yaratıldığı ve yayıldığı, hatta hemen eskidiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu gelişme, değişim ve dönüşümler yaşamın her alanında olduğu gibi eğitim alanında da çok etkili olmuş, ülkemizin değişen ve çeşitlenen eğitim ihtiyaçları da dijital teknolojilerin sunduğu zorluklar ve fırsatlar bağlamında, yüksekeğitimi, özelde de Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemini yenilemek, öğrencilerin taleplerine uygun hale getirmek dahası sistemi ulusal bir strateji olarak görmek zorunluluk haline gelmiştir.  Bu kapsamda; Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemini; açıklık, esneklik, uygun fiyatlılık, teknoloji destekli, yenilikçi, kaliteli ve akredite, öğrenmeyi öğreten, ihtiyaç temelli programlarla, yaşam boyu öğrenme ve mesleki ve kişisel gelişim olanakları sağlayan, erken çocukluluktan emekliliğe kadar, yaş, cinsiyet, ırk, inanç ve coğrafi konumdan bağımsız olarak herkesin erişimini sağlayan, toplumun ihtiyaçlarını karşılayan, ulusal ve uluslararası alanda tanınan ülkenin önde gelen Açık ve Çevrimiçi Üniversitesi haline getirmek gerekmektedir. Bu doğrultuda; Öncelikli olarak tüm paydaşların katıldığı bir arama konferansı ile dünyada birçok örnekte olduğu gibi, ülkemizde 2009 yılında diğer üniversitelerde (Atatürk, İstanbul ve Ankara) kurulmuş olan açık ve uzaktan öğrenme programlarını Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemi bünyesinde birleştirmek Türkiye’nin Açıköğretim Üniversitesi haline getirmek, Açıköğretim Sistemini disiplinler arası, hibrit eğitim uygulamaları yapan bir sistem olarak yeniden tasarlanmak, Açıköğretim ders materyali üretiminde, öğrencinin kendi kendine öğreneceği çok kanallı, çoklu ortam öğretim/öğrenme yaklaşımını benimsenmesi, tabletlere/akıllı telefonlara kolayca indirilebilen, öğrenciler için özelleştirilmiş, ulusal ve uluslararası erişilebilirlik standartlarına uyan, çok dilli materyaller kullanmak, Sanal gerçeklik, yapay zeka, analitikler, büyük veri, bulut teknolojisi gibi yeni bilgi ve iletişim teknolojilerini Açıköğretim Sisteminde araçsallaştırılmış biçimde kullanarak, eğitim öğretim sisteminin bir ekosistem içinde dijitalleşmesi sağlamak gerekmektedir. Bugün Eskişehir’den açıköğretime sahip çıkma çağrısı yapıyoruz! Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemi, sadece bir eğitim kurumu değil, aynı zamanda Türkiye'nin toplumsal hafızasının ve eğitimde fırsat eşitliğinin sembolüdür. Kamuoyunu, sivil toplum kuruluşlarını, öğrencileri, akademisyenleri ve eğitim camiasını bu hukuksuzluğa karşı seslerini yükseltmeye çağırıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu süreçte akademinin ve bilimin yanında durmaya devam edeceğiz. Çünkü, eğitimin her kademesinin nitelikli, fırsat eşitliğine dönük ve dünyaya açık bir yapıda olması, ülkemiz için çok önemlidir. Bu sebeplerle, parti programımızda bu yönde hedefler belirliyoruz. Bizim en büyük yatırımımız insana olan yatırımdır. Eğitimi yaşam boyu öğrenme anlayışıyla, teknolojiden faydalanarak ilgili tüm tarafların katılımıyla yeniden kurgulayacağız. Bu oldu bitti anlayışı, hesap vermeyen, şeffaf olmayan ve kamu kaynağını kendi ideolojik saplantılarına heba eden anlayışı hep birlikte bitireceğiz. Saygılarımızla."

Birçok İnternet Sitesi Kapanma Tehditi Altında! Haber

Birçok İnternet Sitesi Kapanma Tehditi Altında!

CHP Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut, bağımsız ve özgür gazetecilik yapan mecraların Google’ın okur trafiğine uyguladığı ambargo nedeniyle kapanma tehdidiyle karşı karşıya kaldığına dikkat çekerek, internet sitelerinin yaşadığı sorunların araştırılması, bağımsız ve özgür mecraların kapanmasını önlemek için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis Araştırması açılmasını istedi. Bulut, “Ülkemizde internet haber sitelerinin ekonomik olarak ayakta kalabilmesi için desteklenmesine ve yasal düzenlemelere ihtiyaç var” dedi. CHP Medya ve Halkla İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut, TBMM Başkanlığına verdiği Meclis Araştırma Önergesinde, Türkiye’de bağımsız ve özgür gazeteciliğin, bir yandan iktidarın baskıları diğer yandan ekonomik koşullar nedeniyle her geçen gün zorlaştığında dikkat çekti. Türkiye’de hali hazırda zor şartlarda yayın yapan bağımsız medya kuruluşlarının Google’ın okur trafiğine uyguladığı ambargo nedeniyle kapanma tehdidiyle karşı karşıya kaldığına vurgu yapan Bulut, ulusal internet sitelerinden yerel internet sitelerine birçok mecra için tehlike çanlarının çaldığını belirtti. İNTERNET SİTELERİ KAPANMA TEHDİDİYLE KARŞI KARŞIYA CHP’li Bulut, “Google’ın ‘Keşfet’ ve ‘Haberler’ araçları üzerinden yönlendirilen okur trafiklerinin yüzde 98’i, çok sayıda haber sitesi için ortadan kaldırılmıştır. Bazı haber sitelerinin “Keşfet” trafiği tamamen sıfırlanırken, Google’ın medya kuruluşlarına yönelik trafik akışını nasıl yönlendirdiği ve bu süreçte hangi kriterleri esas aldığı bilinmemektedir. Google’ın algoritma güncellemeleri yapması, internet haberciliği yapan yayın organlarının trafik kayıplarına neden olmuştur. Basın İlan Kurumu’nun Google algoritmasını baz alması nedeniyle varlığını devam ettirmeleri reklamlara bağlı olan haber sitelerinin reklam gelirleri azalmış, internet siteleri kapanma, küçülme ya da yayın durdurma gibi tehlikelerle karşı karşıya kalmıştır” dedi. “BASIN EMEKÇİLERİ ZOR DURUMDA” Reklam gelirlerinin azalması nedeniyle işten çıkarmaların artığına, birçok basın emekçisinin işsiz kaldığına, maaşlarını ya da hak ettiği zamları alamadığına, ekonomik kriz ortamında meslekte yıllarını devirdiği halde asgari ücret ya da çok az üstünde maaşlarla hayatını idame etmek zorunda kalan emekçilerin zor durumda kaldığına dikkat çeken Bulut, şöyle devam etti: “Demokrasinin geliştirilmesinin ve korunmasının en önemli unsurlarından biri düşünce ve ifade özgürlüğüdür. Halkın doğru haber almasını sağlayan, kamuoyunun vicdanı olan, gerçeklere ayna tutan medya ne kadar özgürse, o ülkenin demokrasisi de o kadar güçlüdür.  Sayıları bir elin parmağını geçmeyen, gazeteciliğin evrensel ilkelerine uygun davranan bağımsız mecraların kapanması, bağımsız ve özgür gazeteciliğin yok olması basını tek sesli hale getirecek, demokrasimize darbe vuracak, halkın haber alma hakkını elinden alacak, halkın doğru ve tarafsız bilgiye ulaşmasını engelleyecektir. “DESTEKLENMELİ VE YASAL DÜZENLEME YAPILMALI” Ülkemizde internet haber sitelerinin ekonomik olarak ayakta kalabilmesi için desteklenmesi gerektiği ve yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğu açıktır. Google’ın rekabeti ihlal eden, medya bağımsızlığına darbe vuran algoritma güncellemeleri nedeniyle internet sitelerinin yaşadığı sorunların araştırılması, bağımsız ve özgür mecraların kapanmasını önlemek için alınacak önlemlerin belirlenmesi, düşük ücretlere ve güvencesizliğe mahkûm edilen yazılı, görsel ve dijital basın emekçilerinin yaşadığı ekonomik sıkıntıların tespiti amacıyla Meclis Araştırması açılmalıdır.”

CHP Genel Başkan Yardımcısı Karatepe'den Başkan Ataç'a Ziyaret Haber

CHP Genel Başkan Yardımcısı Karatepe'den Başkan Ataç'a Ziyaret

Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç, bir dizi temasta bulunmak üzere Eskişehir’e gelen CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Yalçın Karatepe’yi ağırladı. CHP Hazine ve Maliye Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Yalçın Karatepe, Eskişehir temasları kapsamında Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç’ı ziyaret etti. Makamda gerçekleşen ziyarette Başkan Ataç, CHP Genel Başkan Yardımcısı Karatepe ve beraberindeki heyete Tepebaşı’nda hayata geçirilen, Türkiye’ye örnek olan çalışmalar hakkında ve Uluslararası Şiir Buluşması, Uluslararası Sanat Çalıştayı ile Pişmiş Toprak Sempozyumuyla ilgili bilgi verdi. Misafirperverliğinden dolayı Başkan Ataç’a teşekkür eden Karatepe, “Tepebaşı Belediyesi’nin çalışmalarını yakından takip ediyoruz. Sizlerin her alanda olduğu gibi sanata ve sanatçıya destek olmanız da ayrıca sevindirici” diyerek Başkan Ataç’a çalışmalarında başarılar diledi. Daha sonra Başkan Ataç, Karatepe ve beraberindeki heyete Tepebaşı Belediyesi hizmet binasında yer alan Uluslararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu eserlerini tanıttı. Ziyarette Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun, Denizli Milletvekili Şeref Arpacı, Mersin Milletvekili Talat Dinçer, Kocaeli Milletvekili Nail Çiler, CHP Eskişehir Milletvekilleri Jale Nur Süllü, İbrahim Arslan, CHP İl Başkanı Talat Yalaz, CHP Tepebaşı İlçe Başkanı Tevfik Yıldırım, başkan yardımcıları ve meclis üyeleri de yer aldı.

Türkiye Tarımsal Kuraklığa Teslim Ediliyor! Haber

Türkiye Tarımsal Kuraklığa Teslim Ediliyor!

CHP Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem, tarımda suyun doğru yönetilmediğini, plansızlığın Türkiye’yi büyük bir tarımsal felakete sürüklediğini söyledi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem, “Aydın Valiliği’nin 2025 yılı havza bazlı su dağıtım kararı, Türkiye’nin tarımsal üretimde ne kadar büyük bir krizin içine sürüklendiğinin en somut etkisini olarak karşımızda duruyor. Bugün Aydın’da, Büyük Menderes Havzası’nda, çiftçilere tarım alanlarının yalnızca yarısını sulayabilecekleri, diğer yarısında kuru tarım yapmaları gerektiği tebliğ ediliyor. Çiftçiler, plansızlığın bedelini emekleriyle, ekmekleriyle ödüyor. Oysa bu karar, bir gecede alınmadı. Kuraklık göz göre göre geldi, ama yetkililer seyretmekten başka hiçbir şey yapmadı!” dedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem, tarımda yönetememe krizinin artık su gibi berrak bir şekilde gözler önünde olduğunu belirterek, suyun doğru yönetilmediğini, plansızlığın Türkiye’yi büyük bir tarımsal felakete sürüklediğini söyledi. Büyük Menderes Havzası’nda pamuk ekimi yapacak çiftçiye, mısır ekecek üreticiye, yonca eken hayvancıya “su yok, başınızın çaresine bakın” denildiğini ifade eden Adem, çiftçinin zaten zor durumda olduğunu, su sorununun ise tarımsal üretimi tamamen bitirme noktasına getirdiğini dile getirdi. Erhan Adem konuya dair yaptığı yazılı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Bu sadece Aydın’ın değil, Türkiye’nin dört bir yanındaki çiftçilerin yaşadığı ortak bir felaketin adıdır. Antalya’da yer altı su seviyeleri hızla düşüyor, obruk tehlikesi artıyor. Çukurova’da çiftçilere resmi yazıyla ekim yapmamaları söyleniyor. Adıyaman’da, Konya’da, Denizli’de, Edirne’de üretici her geçen gün toprağına daha az su verebiliyor. Ama bu gerçekler karşısında iktidarın çözümü sadece ‘desteklemeleri azaltmak, suyu kısıtlamak ve çiftçiyi çaresiz bırakmak’ oluyor. Sorunu sadece iklim değişikliğiyle açıklamak kolaycılıktır. Asıl mesele, suyun yönetilememesi, plansızlık ve yanlış tarım politikalarıdır. Su, bugün değil, yıllardır azalıyor. Büyük Menderes Havzası, Gediz, Konya Kapalı Havzası, Çukurova, Trakya ve Türkiye’nin dört bir yanında çiftçiler sürekli uyarılarda bulundu. Ama bu ülkeyi yönetenler çiftçiyi değil, karbon ticaretini ve rantı düşündü! Büyük Menderes’te bugün uygulanan su kısıtlaması, yarın Türkiye’nin diğer tüm havzalarına yayılacak. Tarımsal üretim, hayvancılık ve gıda güvenliği ciddi şekilde tehdit altında. Üreticiye “su yok, ekim yapmayın” diyenlerin, 5-10 yıl içinde gıda krizini nasıl yöneteceğini merak ediyoruz! Bugün çözüm bulmayanlar, yarın halkı ithal gıdaya mahkum edecekler. Bu felaketin önüne geçmek için vakit kaybetmeden harekete geçilmelidir: 1.Havza bazlı su yönetiminde basınçlı sulama sistemine geçiş zorunlu hale getirilmelidir. Damla sulama yapan çiftçilere özel teşvikler sağlanmalı, su tasarrufu yapan üreticiler ödüllendirilmelidir. 2.Kuraklık yönetimi değil, risk yönetimi yapılmalıdır. Her yıl sezon başında değil, sezon bitmeden gelecek yılın üretim planlaması yapılmalıdır. 3.Planlı üretim modeli çiftçiye uygun hale getirilmelidir. Çiftçinin ÇKS kayıtlarıyla planladığı üretim desteklenmeli, su planlaması buna göre yapılmalıdır. 4.Tarım ve su politikaları rant odaklı değil, üretici odaklı olmalıdır. Su krizi, karbon ticareti üzerinden çözülmez, ancak sürdürülebilir tarım uygulamalarıyla yönetilebilir. 5.Kuraklıkla mücadelede merkezi hükümet, yerel yönetimlerle işbirliği içinde olmalıdır. Sulama birlikleri, çiftçi örgütleri ve uzmanlarla ortak bir strateji geliştirilmelidir. İktidarın tarımsal üretimi plansızlığa mahkum eden, çiftçiyi suya hasret bırakan, karbon ticaretiyle tarım alanlarını sermayeye teslim eden politikalarına karşı üreticilerle birlikte mücadele edeceğiz! Bugün Aydın’da su kıtlığı var, yarın soframızda ekmek kıtlığı olacak. Susuz kalan tarım, aç kalan Türkiye demektir hükümet derhal su yönetimi konusunda gerçekçi bir eylem planı açıklamalıdır.

Vatandaşın Sıkıntısının Farkındaysanız Çözmek İçin Adım Atın! Haber

Vatandaşın Sıkıntısının Farkındaysanız Çözmek İçin Adım Atın!

CHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın emekli ikramiyesine ilişkin olarak “3 bin liradan 4 bin liraya çıktı daha ne olacak?” ifadelerine tepki göstererek, “En azından en düşük emekli aylığı kadar olsun. Yapılabilir mi? Evet yapılabilir. Dünyanın hiçbir yerinde kaynak sorunu yaşamayan tek kurum vardır, o da devlet. Devleti bir ticari işletme gibi düşünür ve kurgularsanız bu tür açıklamaları yapmak durumunda kalırsınız. Ama devlet finansman sorunu olmayan bir kurum olarak görürseniz, siz vatandaşlarınızın beklentisini karşılayacak bütçe olanaklarına da sahip olduğunuzu fark edersiniz” dedi. CHP’nin Hazine ve Maliye Bakanlığından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe’nin öncülüğündeki ekonomi takımı CHP’nin ekonomi politikalarını kamuoyuna aktarmak ve vatandaşların sorunlarını dinlemek üzere çıktıkları Türkiye turunda bugün Eskişehir'deydi. Heyet Eskişehir’de ilk olarak Eskişehirli iş adamları ile buluştu. Buluşmanın ardından heyet, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’ni ziyaret ederek, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce’yi ziyaret etti. Karatepe’ye Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce, Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, CHP Eskişehir İl Başkanı Talat Yalaz, CHP Milletvekilleri Şeref Arpacı, İlhami Özcan Aygun, Utku Çakırözer, Jale Nur Süllü, İbrahim Arslan, Nail Çiler, Aşkın Genç ve Talat Dinçer eşlik etti. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi ziyaretinden sonra CHP Eskişehir İl Başkanlığı’na geçen heyet bir basın açıklaması yaptı. Karatepe şunları kaydetti: "Biz CHP ekonomi takımı olarak tüm yurdu dolaşıyoruz. Bugün 25’inci il ziyaretimizi Eskişehir'e yapıyoruz. Eskişehir'i gezerken gördüğümüz sorunlar Türkiye'nin genelinde gördüğümüz sorunlardan farklı değil. Diğer illerde neler yaşanıyorsa Eskişehir'de benzer sorunların olduğunu görüyoruz. Vatandaşımızın enflasyondan, hayat pahalılığından ciddi şekilde şikayetçi olduğunu biliyoruz. Gelirlerin yetmiyor olmasından, aylıkların düşük olmasından şikayetçi olduklarını biliyoruz. Kredi erişiminde yaşanan sorunların farkındayız. Dolayısıyla Eskişehir'in sorunları aslında ortalama vatandaş açısından baktığımızda Türkiye'nin geri kalanından da farklı olmadığını çok net bir biçimde görüyoruz. "Biz vatandaşa yapılan hiçbir harcamayı yük olarak gören bir anlayışın yanında olamayız" Vatandaşın yaşadığı sıkıntıyı görebiliyoruz. Bunu iktidar görüyor mu? Bu konuda tereddütlerimiz var. Vatandaşın içinde bulunduğu durumun iktidarın özellikle ekonomi yönetiminin çok farkında olmadığını düşünüyoruz. Onlar, vatandaşı bütçe üzerinde yük gören anlayışa sahip olduklarını ifade ediyor. Sayın Şimşek'in geçen hafta sonu yaptığı açıklama toplumun geniş kesimlerine nasıl baktıklarını gösteriyor. Şimşek EYT ödemelerinin ve deprem harcamalarının bütçe üzerinde büyük bir yük olduğunu ifade ediyor. Biz vatandaşa yapılan hiçbir harcamayı yük olarak gören bir anlayışın yanında olamayız. Vatandaş için yapılan harcamaları yük olarak gören anlayışı reddediyoruz. Deprem harcamaları bütçe üzerinde yükmüş. Malatya'da, Adıyaman'da, Maraş'ta, Hatay'da hala konteynerde yaşayan, iş yerini açamamış esnafın durumunu görünce bunlara yönelik harcamaları yük olarak ifade edebilmenin nasıl bir insani bakış açısına sahip olduklarını somut biçimde bize gösterdiğini ifade etmek isterim. Emeklilere yapılan harcamalar, onlara yapılan ödemeler ya da deprem bölgesi için yapılan harcamalar yük değildir. Bütçeden bu alanlara yapılan aktarımlara baktığımız zaman 2024 yılında ve 2025 yılı bütçesinde ayrılan payların geçmiş yıllara göre azaldığını biliyoruz. Bütçeden ayrılan payların emeklilere, sosyal harcamalara yönelik payın azaldığını bize gösteriyor olmasına rağmen iktidarın bunları hala yük olarak görmesi şiddetle reddettiğimiz bir durumdur. Çabalarının sonucunda en son emeklilere ödenecek bayram ikramiyesi rakamını görüyoruz. Bayram ikramiyesi mecliste sunulan tasarıyla 4 bin lira olarak duyuruldu. "4 bin lira, emekli ikramiyesi yeterli değil" Basının yönelttiği ‘bu rakam değişebilir mi?’ sorusuna Bakan Işıkhan, ‘4 bin liranın az olduğunu siz söylüyorsunuz’ diyor. Hayır Sayın Bakan, bu yorum o emekli ikramiyesini dört gözle bekleyen 16 milyon vatandaşımızın yorumu. 4 bin lira, emekli ikramiyesi yeterli değil. Geçen sene 3 bin lira olan rakamı, resmi enflasyon veriniz yüzde 42 ki bu enflasyon verisinin gerçekçi olmadığını hepimiz biliyoruz. Bunun altında artırıp, hayırlı olsun diye emeklilere ifade edemezsiniz. Burada rahatsız olan sadece soruyu soran ya da tespiti yapan gazeteci arkadaşlarımız değil, 16 milyon emeklimizin tamamı 4 bin lira bayram ikramiyesinin yetersiz olduğunu biliyor. Ama zaten anlayışınız emeklere verilen her kuruşu yük olarak görmek olduğu için bundan rahatsızlık duymayabilirsiniz ama ikramiyeyi bekleyen vatandaşlarımızın büyük rahatsızlık duyduğunu ifade etmek isterim. "Enflasyonu arttırıyorsunuz. Eenflasyon yükseldiğinde de dar gelirliye hak ettikleri geliri vermiyorsunuz" Bugün Merkez Bankası bir çalışma raporu yayınlandı. Uzun zamandan beri söylediğimiz ya da ortaya koyduğumuz tespitleri, Merkez Bankası'nın akademik raporlarla destekliyor olması bizim için sevindirici bir durum. Ocak ayında Sağlık Uygulama Tebliği'nde yapılan değişiklikle hastanelerde, doktor ücretlerine önemli artış yapılmıştı. Sonra Şubat ayında bu rakam biraz indirildi. Ocak ayındaki seviyenin altına getirildi. Bunu enflasyonu düşürmek için yaptıklarını biliyorduk ki enflasyon verisi piyasaların beklentilerinin altında geldi. Kendi artırdıkları bir şeyle enflasyona yol açıyorlar. Sonra kendi indirdikleri şeyle enflasyonu yönetmeye çalıştıklarını biliyoruz. Bu aslında bize şunu gösteriyor. Uzun zamanla beri ifade ettiğimiz bir şey. Türkiye'de enflasyona yol açan unsurlarının başında iktidarın aldığı kararları özellikle yönetilen ve yönlendirilen fiyatlar üzerinden enflasyona etki ettiğini biliyoruz. KDV oranlarını artırdığınız zaman fiyatlar, vergiler dahil değerlendirdiği için enflasyon yüksek çıkıyor. Sonra dönüp diyorsunuz ki enflasyon yüksek çıkıyor. Bununla mücadele edebilmek için emekli aylıklarına artış yapmayalım ya da asgari ücreti baskılayalım. Oysa enflasyona yol açan kararın almış olduğunuz örneğin vergi artışı gibi ya da yönetip yönlendirdiğiniz diğer fiyatlar olduğunu biliyoruz. Bunlardan yola çıkarak enflasyonu arttırıyorsunuz. Daha sonra enflasyon yükseldiğinde dar gelirliye, asgari ücretliye hak ettikleri geliri vermiyorsunuz. “Vatandaşın sıkıntısının farkındaysanız çözmek için adım atın” Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle bir ifade kullanmış. Erdoğan diyor ki, ‘Muhalefetin yaptığı gibi vatandaşın sıkıntısını, siyasi rant malzemesi haline getirmeyeceğiz’. Sayın Cumhurbaşkanı, vatandaşın sıkıntısının farkındaysanız çözmek için adım atın. Madem vatandaşın sıkıntıda olduğunu biliyorsunuz, bu sıkıntıyı gidermek için ne yapıyorsunuz? Örneğin geçinmekte zorlanan, emekli aylığı çok düşük kaldığı için açlık sınırının 10 bin lira altında emekli aylığı ile hayatta kalmaya çalışan emeklilerin dört gözle beklediği ikramiye tutarı acaba ne olur? Derdime deva olur mu? Burada önemli bir artış yapılır mı? Vatandaşın sıkıntısının farkında olmanız yeterli değil. Fark ettiğiniz sıkıntıyı çözecek tedbirler almanız gerekiyor. Siz çözüm üretecek makamdasınız. Bunun gereğini yapacaksınız. Ama yapmayacağınızı biliyoruz. Bu tür harcamaları yük olarak gören zihniyete sahip olduğunuzdan biliyoruz. Vatandaşa yönelik her türlü kamu harcamasını yük olarak gören bu anlayış var olduğu sürece vatandaş sıkıntılarının çözümü söz konusu olmayacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilk seçimden sonra iktidara geleceğimizi biliyoruz. Biz sadece sıkıntıların varlığına işaret etmeyeceğiz. O sıkıntıları çözecek kararlılığı ve iradeyle gösterip vatandaşın sorunlarına çözüm olacağız. TÜSİAD Başkanı ve Yüksek İstişare Kurulu Başkanlarının açıklamaları ki o açıklamaların doğru olmadığına dair iktidardan herhangi bir açıklama da gelmedi. Bu kararın iş dünyasına mesaj niteliği taşıdığını biliyoruz. Onları korkutmak, sindirmek için alınmış bir karar olduğunu biliyoruz. Türkiye'de hiç kimsenin korkmasına gerek yok. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında hem iktidar olarak, hem muhalefet partilerinin toplumun tüm kesimleriyle sağlıklı ilişki kurabilmeleri için gerekli her türlü zemini hazırlayacağız. İş dünyası buna hazır. Şu anda içinde bulunduğumuz dönemde bile görüşlerini yüksek sesle ifade ediyoruz. TÜSİAD gelişmesinin yaşandığı hafta yani o açıklamalar ardından evlerine baskın yapılarak gözaltına alınmaları, adli kontrol şartıyla serbest bırakılmaları Türkiye'de Merkez Bankası rezervinin o hafta içerisinde 10 milyar dolar civarında erimesine yol açmıştır. Bu tür kararların, bu tür uygulamaların nasıl ekonomik sonuç ürettiğini de iktidarın dikkatine bu veri üzerinden bir kez daha sunmuş olalım." “Devleti bir ticari işletme gibi düşünür ve kurgularsanız bu tür açıklamaları yapmak durumunda kalırsınız” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, emekli ikramiyesinin 4 bin lira olmasına ilişkin soru soran bir gazeteciye, "Sen beni dolduruşa mı getirmeye çalışıyorsun? 3 bin liradan 4 bin liraya çıktı daha ne olacak?" şeklinde verdiği cevap hakkında ANKA Haber Ajansı tarafından görüşleri sorulan Karatepe, şu şekilde yanıt verdi: "En azından en düşük emekli aylığı kadar olmalı. Çünkü bu ilk verildiği zaman bu kadardı. Bizim talebimiz asgari ücret kadar olması yönünde ama onu yapmayacaklarını biliyoruz. Daha ne olması gerektiğini sorusunun yanında en azından bir aylık maaşına denk gelecek kadar yani en düşük emekli aylığı kadar pek çok emeklimiz için bu seviyeye çıkarılabilir. Yani dolduruşa gelmekle falan değil, devlet yönetimi rasyonel olmayı gerektirir. Vatandaşın içinde bulunduğu ekonomik sorunlar, emeklinin sorunu çözmenin tek yolu var, onların cebine daha fazla para koymak. Daha fazla para koyacak olan iktidar sahipleridir. Yapılması gerekenin ne olduğunu söyleyeyim. Hiç gaza gelmekle falan değil, daha ne olsun sorusunun yanıtı, en azından en düşük emekli aylığı kadar olsun. Yapılabilir. Dünyanın hiçbir yerinde kaynak sorunu yaşamayan tek kurum vardır, o da devlet. Devleti bir ticari işletme gibi düşünür ve kurgularsanız bu tür açıklamaları yapmak durumunda kalırsınız. Ama devlet finansman sorunu olmayan bir kurum olarak görürseniz, siz vatandaşlarınızın beklentisini karşılayacak bütçe olanaklarına da sahip olduğunuzu fark edersiniz."

TÜİK Emeklinin Cebinden Çalıyor! Haber

TÜİK Emeklinin Cebinden Çalıyor!

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı ve Emek Büroları Koordinatörü Gamze Taşcıer, TÜİK’in açıkladığı enflasyon verilerine tepki gösterdi. “Saray rejimi enflasyonla mücadele etmiyor, ülkeyi hayalflasyonla yönetiyor” diyen Taşcıer, iktidarın, TÜİK verilerini makyajlayarak, vatandaşın yaşadığı ekonomik çöküşü gizlemeye çalıştığını söyledi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer şunları söyledi: KIRMIZI ET ZAMMI, 145 ÜLKENİN YILLIK GIDA ENFLASYONUNDAN FAZLA! “Türkiye’de ekonomi yönetiminin geldiği vahim tabloyu anlamak için uzaklara gitmeye gerek yok. Ulusal Kırmızı Et Konseyi verilerine göre Ocak ayında 374 TL olan kırmızı etin kilosu, Şubat ayında 412 TL’ye yükseldi. Yani, sadece bir ayda %10,2 zam geldi! Bu artış, dünya genelinde 145 ülkenin yıllık gıda enflasyonundan daha fazla! Türkiye’de bir ay içinde kırmızı et fiyatları, pek çok ülkenin bir yılda yaşadığı enflasyonu aştı. Vatandaş, bir zamanlar sofralarından eksik etmediği kırmızı eti artık lüks olarak görmek zorunda kalıyor. Peki, maaşlar bu hızda artıyor mu? Hayır! Emeklinin, asgari ücretlinin, memurun geliri yerinde sayarken; mutfaktaki yangın büyüyor, alım gücü her geçen gün düşüyor.” TÜİK EMEKLİNİN CEBİNDEN ÇALIYOR “Ocak ayında 14.469 TL olan emekli maaşı, iki aylık resmi enflasyon farkı göz önüne alındığında 13.470 TL’lik bir alım gücüne geriledi. Yani, emeklinin cebinden henüz yılın ilk iki ayında 1.000 TL buhar oldu! Ancak bu, sadece kağıt üzerindeki kayıp. Gerçek kaybı görmek için mutfağa bakmak gerekiyor! Örneğin, Ocak ayında 38,7 kg et alabilen bir emekli, Şubat ayında reel alım gücüyle ancak 32,7 kg et alabiliyor. Yani, sadece iki ay içinde yaklaşık 6 kg et kaybı yaşandı. Ama TÜİK’e göre enflasyon kontrol altında!” İKTİDAR ÜCRETLİLERİ LİMON GİBİ SIKTI “İktidarın uyguladığı yanlış politikalar, asgari ücretle çalışanları, emeklileri ve sabit gelirli milyonları limon gibi sıkıp, suyunu çıkardı. Sadece maaşlar değil, halkın sofrasındaki her ürün de enflasyonla eridi. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri limon fiyatları! Son bir yılda limonun kilosu %594 oranında zamlandı. Geçtiğimiz yıl 2 lira 16 kuruş olan limon, bugün 15 TL’ye çıktı. Halkın cebindeki üç kuruşa göz diken iktidar, "Enflasyonu düşürüyoruz" diyerek algı operasyonu yapmaya devam ediyor. Gerçek şu ki: Türkiye’de fiyatlar durmuyor, vatandaşın alım gücü hızla eriyor! İşte hayalflasyon tam da budur: Vatandaşın ekmeği küçülürken, iktidarın başarı hikâyesi yazmaya devam etmesidir!”

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.