Özel: ''Tarım Türkiye’de Stratejik ve Hayati Bir Sektör''
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, yurdun dört bir yanında gerçekleştirdiği mitinglere, Gaziantep’te fıstık mitingi ile devam etti. Mitinge katılan on binlerce yurttaşı selamlayarak konuşmasına başlayan Özel, “Alnının terini fıstık tarlasında, biber tarlasında, alnının telini bağlarda toprağa damlatan, o topraktan bereket fışkırtan, o bereketle çoluğunun çocuğunun rızkını arayan, yüreğinde vatan, millet, bayrak ve Atatürk sevgisinden başka bir şey olmayan güzel Gaziantep’in yiğit, mert, çalışkan insanları hepiniz hoş geldiniz. Burada sadece Gaziantep’ten değil Şanlıurfa'dan, Adıyaman’dan, Adana’dan, Osmaniye’den, Kilis’ten ve bölgemizin dört bir yanından bugüne kadar seslenip de haykırıp da sesini duyuramayanlar sesleri ulaşsa da sözlerine değer verilmeyenler bugün buraya, bundan sonrasını konuşmaya, bundan sonra ne olacaksa onu burada hep beraber haykırmaya geldiler. Hoş geldiniz, şeref verdiniz” dedi. Özel, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“TARIM SEKTÖRÜ HAYATİ BİR SEKTÖR”
“Tarım Türkiye’de stratejik ve bir o kadar da hayati bir sektör. Toprak vatanımız, tarım ekmeğimiz. Yıllarca bir tarım ülkesi olmakla, kendi kendine yeten az sayıda ülkeden biri olmakla övündük. Maalesef şu anda ithalata muhtaç olan, çiftçisi yok sayılan, kendi çiftçisine vermediği, aktarmadığı kaynakları yabancı ülkelere aktaran bir ülke konumuna geldik. 2003 yılında bu memlekette 2 milyon 800 bin çiftçi vardı. O günden bugüne nüfusumuz 20 milyon arttı. Beklerseniz ki çiftçi sayımız da 500 bin, 1 milyon artsın ama bugün 2 milyon 300 bin çiftçimiz var. 20 milyon nüfus artmış yarım milyon çiftçi kayıp. Ne oldu? Onlar yok oldular, iflas ettiler. Topraklarından koptular. Büyükşehirlerin gecekondularında büyük şehirlerde iş arayarak bulabildilerse bir asgari ücretle geçinmeye çalışarak yoksa gündelik işlerde çoluğunun çocuğunun ekmeğinin peşine koştular. Oysa böylesine bir tarım ülkesinde çiftçilerin çocuklarının da çiftçi olmasını, herkesin toprak sahibi olmak istemesini, geçimin oradan sağlanmasını beklersiniz. Yarım milyon çiftçi kayıp. Türkiye’de resmi rakamlar gösteriyor ki çiftçilerin yaş ortalaması 58’e dayanmış. Bu 20 yıl önce 30’lu yaşlardaydı. Yani bu iktidar çiftçiyi toprağından kopardı. Sadece belli bir yaşın üstündekiler gidip de başka yerde ekmek arayamayacaklar, mecburen çalışıyor. Ancak gençlerin hepsinin gönlü başka yerlerde. Bugün çiftçilik yapan 4 gençten 3 tanesi ‘Gelecek sene iş bulursam bir büyükşehre giderim’ diyorsa işte sorun buradadır.”
“ÇARENİN ADI CUMHURİYET HALK PARTİSİ’DİR”
“Lütfen bu meydanları bu Türkiye’nin dört bir yanında kendiliğinden ürünlerini yola dökenleri, sütünü dökenleri, fıstığını dökenleri, karpuzu yere vuranları, çayı yakanları, fındığı dökenleri görün. Bu tepkiyi görün. Bu tepki siyasi değil insani bir tepkidir, vicdani bir tepkidir. Tayyip Bey, Devlet Bey her fırsatta bir beka sorunu icat etmeye çalışıyorsunuz ya, ‘Efendim, o beka sorunudur, bu beka sorunudur.’ Siz gelmeden önce kendi kendine yetebilen bir ülke bugün buğdayı dahi ithal ediyorsa, bugün yem süt paritesi bırakın bir buçuğu, 0.9’lara gelmiş, canım süt veren inekler bıçak altına gidiyorsa, bugün fıstık üreticisi bırakın geçinmeyi, borçlarını ödeyemiyor, hacizle karşı karşıya kalıyorsa bu siyasi değildir, vicdani bir tepkidir, insani bir tepkidir. Yerel seçimlerden bu yana üreticilerin haykırışları, isyanları hep kulağımızda. Ben onları duyuyorum ama birileri duymuyor. Ben onları duyduğum gibi onların yanına gidiyorum, onları dinliyorum. Sorunu duyduğum gibi nasıl çözüleceğini anlatmaya çalışıyorum. ‘Sesimizi duyurun.’ Geçmişte çok söyledim, ‘Sizi duyuruyorum, sesinizi duyurmaya geldim’ diye. Yine sesimizi duyuracağım ama bu sefer sesinizi bu iktidara onun küçük ortağına değil, sesinizi bütün Türkiye’ye duyuracağız. Çünkü artık bu hükümetin bu ülkeye verecek hiçbir şeyi yoktur. Bu ülkede Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı yorgundur, tükenmiştir, çare üretememektedir. Derdinizin çaresi bu iktidarda değil, bu iktidarı değiştirmektedir. Elbette üzgünsünüz, kızgınsınız, umutsuzsunuz ama üzülmeyin. Elbette var bir çaresi, onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi’dir.”
“ÜRETİCİ DE TÜKETİCİ DE MAĞDUR”
“Bugün buradan başka meydanlarda duyduklarımızı da söyleyip yalnız olmadığınızı hatırlatmaya geldim. Rize, Tayyip Bey’in memleketi. 19 lira çayın maliyeti, 17 lira verdi fiyatı. Rizeliler isyandadır. Tekirdağ Hayrabolu’da buğday mitingi yaptık. Ancak isyan Konya’da da vardır, Osmaniye’de de vardır, Çukurova’da da vardır. Türkiye’nin dört bir yanında vardır. Geçen sene 8 lira 25 kuruş olan buğdaya bu sene 9 lira 25 kuruş fiyat vermişler, buğday üreticisinin adeta canına okumuşlardır. Giresun’a Fındık Mitingine gittim, ziraat odaları hesap kitap yapmışlar, ‘165 lira olmazsa fındık asla borçlar ödenmez’ dediler. Gittiğim gün fiyat açıkladılar, 135 lira verdiler. Orada da, ‘40 gün vade. Yok çeri, yok çöpü’ dediler. Bugün 135 lirayı arıyor fındık üreticisi, 115 liradan fındık işlem görmektedir. Burdur’a gittim, Burdur’da fasulye tarlasına girdim. Aynı bugün, fıstık bahçesine gittiğim gibi. Fasulye tarlasında şunu gördüm, taze fasulyenin kilosu 8 lira. Sordum, şaşırdım. Eşim son pazara çıktığında ‘100 lira’ diyordu. İstanbul’da 120 lira, Muğla’da 140 lira. Burdur’da 80 lira. Şurada tarlada fasulye 8 lira, burada pazarda 80 lira. Buradan buraya gelene kadar bir ürün 10 kat zamlanıyorsa bunu ne nakliyeyle, ne genel giderlerle ne başka bir şeyle asla izah edemeyiz. Üretici mağdur hakkını alamıyor, tüketici mağdur, o fiyatlara yiyemiyor. Arada birileri 72 lira para kazanıyor. Bu fıstıkta da böyle, çayda da böyle, fındıkta da böyle, fasulye de de böyle, üzüm de de böyle. Demek ki sorun nerede? Demek ki sorun sistemde, demek ki sorun iktidarda.”
“ÇARE BU İKTİDARI DEĞİŞTİRMEKTEDİR”
“Çare iktidara ricada bulunmakta değil, bu iktidarı değiştirmektedir, bu iktidarı değiştirmekte. Burası, bu bölge, sizler başta Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman bu bölge Türkiye’deki fıstık üretiminin dörtte üçünü, Antep fıstığı üretiminin yüzde 75’ini gerçekleştiriyor. Dünyadaki toplam üretimin yüzde 12’sini yapıyorsunuz. Ancak fıstık üretirken bu zorluğa sizler katlanıyorsunuz, fıstık üretmek zor iş emek ister, alın teri ister sabır ister. Bir fıstık bahçesinde bugün gittim, çıkışta gözleri de görmeyen bir amcam yolumu kesti. Dedi ki, ‘Tam verim için, tam 15-20 yıl bekliyorsun. Fıstık ağacı verime gelsin diye. Çocuğuna bakar gibi bakıyorsun. Bazen onun ilacından önce ağacın ilacını alıyorsun. Bazen kendin aç kalıyorsun, ağacı gübresiz bırakmıyorsun. Ama maalesef bu emeğin karşılığını almak için 20 yıl bekliyorsun. Sonra bir var yılı oluyor, bir yok yılı oluyor. Bu kadar emeğin, bu kadar masrafın sonunda çiftçi rahat etmek, rahat nefes almak istiyor. Ama bugün fıstık üreticisinin nefesini kesenler var. Bugün fıstık üreticisinin cebine göz dikenler var. Bugün Ziraat Odası başkanlarımla konuştum, üreticilerle konuştum. Fıstıkla ilgili kim varsa konuştum. Diyorlar ki, ‘Geçen sene fıstığın kilosu 110 liraydı. Ablam bana traktörün üstünden fıstık verdi. Bu fıstık, boz fıstık doğru mu? Bunun fiyatı geçen sene 110 liraydı. Doğru mu? Şimdi o günden bugüne kadar bütün her şeyin fiyatı iki kata, üç kata çıktı. Ben şimdi söyleyeyim, öyle yalan dolan yok. Sahte konuşmalar yok. İşte fıstık burada, işte millet televizyonlarının başında. Geçen sene gübrenin çuvalı bin 600 lirayken bu sene 3 bin liraya çıktı. Doğru mu? Geçen sene ilaç 340 lirayken bu sene 600 liraya çıktı. Doğru mu? Mazot 24 liradan 45 liraya çıktı. Doğru mu? Sulama maliyeti üç kat arttı. Doğru mu? Geçen yıl markette 350 liraya satılan fıstık, şimdi markette 600 liraya satılıyor. Doğru mu? Peki bütün masraflar iki üç kat artmış. Bu mübarek ürünün, bu sizlerin geçiminin ana maddesi, bu ürünün fiyatı geçen sene 115 lira da bu sene niye 90 lira, niye 95 lira? Bu akılla vicdanla, mantıkla izah edilebilir mi?”
“YAZIKLAR OLSUN BU DÜZENE”
“Buradan bu ülkeyi yönetenlere sesleniyoruz. Bir avuç tüccarı korumayı bırakın, bir avuç tüccarı, aracıyı zengin etmeyi bırakın. Bu insanların emeğine göz dikmeyi bırakın. Fıstık üreticisini karınca gibi görüp ona tepeden bakıp onu ezmeyi bırakın, karıncanın kardeşi var o da Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Derdi sen çekeceksin, donu tepene sen yiyeceksin, yağmurda sen ıslanacaksın, rüzgarda sen titreyeceksin, çırpmayı sen yapacaksın, parayı başkası kazanacak. Yok öyle. Ama yazıklar olsun bu düzene, yazıklar olsun. Şimdi Tarım Bakanı; orada burada abuk subuk telefon konuşmaları yapmayı bırak, şundan haberin var mı? Geçen sene dört kilo fıstık satıp bir işçi yevmiyesi ödeniyordu. Bu sene 10 kilo fıstık satıp bir işçi yevmiyesi ödeniyor. Doğru mu? Buradan bir kez daha soruyorum, bütün Türkiye duysun. Geçen sene bir kilo fıstık dört litre mazot alıyordu. Bu sene iki litre mazot alıyor. Doğru mu? Böyle hesap olmaz olsun. Onun için burdayım, onun için sesinizi Tarım Bakanına, Devlet Beye. Tayyip Beye duyurmak için değil, duymuyorlar. Onlar garibanın, yoksulluğun, işçinin sesini değil onlar zenginlerin, yandaşların, varsılların gününü gün edenlerin sesini duyuyorlar. Sizin sesinizi biz duyuyoruz biz sizi çaresiz bırakmayacağız. Fıstık üreticisinin vardır bir çaresi. Onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi.”
“SON DEĞİL İLK CUMHURBAŞKANI’NIN PEŞİNDEYİZ”
“Yarın iktidarda olursak yapacaklarımı söyleyeceğim. Yani evet sorun var biliyoruz ve bu sorunu eleştiriyoruz. Öyle bir parti değiliz biz. Cumhuriyet Halk Partisi kuru kuruya eleştiren, her şeyi eleştiren, sadece eleştiren bir parti değildir. Cumhuriyet Halk Partisi bir sorun varsa sorunu gören, çözümü bilen, çözüm yollarını söyleyen partidir. Yarın iktidar olduğumuzda Toprak Mahsulleri Ofisi derhal nasıl Fiskobirlik kapandı veya Fiskobirlik o işlevini kaybetti TMO fındık alıyorsa, nasıl Manisa’da kuru üzüm alıyorsa, nasıl hububat alıyorsa TMO, Gaziantep’te, Siirt’te, Şanlıurfa’da, Adıyaman’da, Antep fıstığını almak durumundadır. TMO fıstık alacak. Fıstıkta derhal taban fiyat uygulamasına geçeceğiz, desteklemeler artırılacak, bir yıl sonra değil sezon öncesinde destekleme ödemeleri yapılacak. Eskiden Güneydoğu Birlik vardı doğru mu? Güneydoğu Birlik, AK Parti geldi 2002; 2004’te beline kazmayı vurdu. 2006’da ensesine bir tane daha vurdu, 2022’de tamamen kapattı. Bugünkü sıkıntı Güneydoğu Birliğin olmaması, onun piyasayı düzenleyici bir fiyat bir taban fiyat ilan etmemesi, Onun alım yaparak sizi diğer alım yapan belli tüccarların eline mahkum etmemesinden kaynaklanıyordu. Bu yüzden yeniden üretici birliklerini açmak, kooperatifleri açmak, sizleri bir ve bir arada tutmak, sizleri bu piyasanın ana aktörü yapmak boynumuzun borcudur. Artan sıcaklıklar fıstıkta verimi düşürüyor. Bugün gösterdiler, eskiden yüzde 5 boş çıkardı diyorlar. Şimdi yüzde 20, 25’e çıktı. Sulama zaruri hale geldi, fıstığın sınanabilmesi için gerekli projelerin hızla başlatılması lazımdır. Fıstığa katma değer kazandırmak fıstığın ihracatını artırmak, katma değerli ürünler olarak büyük gelir elde edecek şekilde fıstığı ihraç etmenin yollarını bulmak gerekmektedir. Üreticilerin, fıstık üreticilerinin banka borçları çoktur. Bankaya borcu alanlar bir elini kaldırsın. Bu borçların faizleri tamamen silinmeli, anapara yıllara bölünmelidir. Bunun başka yolu yoktur. Köylere icra araçları gelmekte, sarı taksilerden icra memurları inmekte, köylü milletin efendisi iken perişan hale getirilmektedir. Buradan açıkça söylüyorum, köylüye Çukurova’da ‘Al ananı da git’ diyen son cumhurbaşkanının değil, ‘Köylü milletimizin efendisidir’ diyen ilk cumhurbaşkanının peşindeyiz. İlk cumhurbaşkanının.”
“SAHTE GÜNDEMİNİ PEŞİNE TAKILMAYACAĞIM”
“Yine bu bölgede sadece fıstık değil kırmızı biber üreticileri de feryat ediyor. Onları da gördüm, onları da duydum. Geçen sene İslahiye’de tarlada 130 TL olan biber bu yıl 60 TL’ye alınıyor, alıcı bulamıyor. Bütün masraflar biraz önce konuştuğumuz gibi iki kat artmasına rağmen İslahiye yarı fiyatına kırmızı biber satmak zorunda kalıyor. Bu sorunun en önemli sebeplerinden bir tanesi de yurt dışından kırmızı biber ithalatına izin veren, bizim üreticimizi düşünmeyen anlayıştır. Bunun için Gaziantep’in fıstık üreticisinin, kırmızı biber üreticisinin ve Gaziantep’in üzüm üreticisinin sorunlarının çözümü onlardan yana iktidarın işbaşına gelmesinden başka çare görülmemektedir. Çiftçi yok sayılarak millet açlığa itiliyor. Bugün Türkiye’nin her tarafında çiftçiler ayaktadır. Bugün Türkiye’de tarım krizi vardır. Fiyatlar çiftçi için ucuz, tüketici için pahalıdır. Tarlada 10 TL olan ürün markette 100 liradır. Ama Tayyip Erdoğan, ‘Çiftçilerin sıkıntısı yok’ diyor. Bizi de çiftçilerin sorunlarını istismar etmekle suçluyor. Rahatsız oluyor. ‘Bunları konuşmayın’ diyor. Onun yerine kavga çıkarmak, tartışma yapmak, polemik yapmak ve gündemi saptırmak istiyor. Allah eksikliklerini göstermesin, kendilerine hükümetten görmeyen, muhalif olduğunu söyleyen bazıları da onların peşine takılıp olur olmaz gündemlerle başka şeyler konuşmak istiyor. Buradan hem Erdoğan’ı hem sayın Bahçeli'yi hem kendini muhalefetten görüp milletin derdini görmeyen sığ siyasi kavgalar isteyenleri uyarıyorum. Vallahi de yapmayacağım billahi de yapmayacağım. Sizin sahte gündeminizin peşine takılıp Antepli fıstıkçıyı yalnız bırakmayacağım.”
“BEN MİLLETİN YANINDAYIM”
“Benim derdim 12 bin 500 TL’ye geçinmek zorunda olan emeklidir. Benim derdim maaşına zam yapılmayıp enflasyona ezdirilen emekçidir. Benim derdim Rize'deki çaycı, Manisa’daki üzümcü, Antep’teki fıstıkçıdır. Çukurova‘daki pamukçu, Konya’daki buğday üreticisini, Tekirdağ’daki ayçiçeği üreticisini bırakıp sizin peşinize düşene yazıklar olsun. Ben milletin yanındayım. Bir de çıkmışlar efendim, ‘Gelin, Anayasa yapalım.’ Önce milletin anası ağlıyor, anası ağlıyor. Bu milletin sesini duy ondan sonra gel. Milletin sesini duymayanlar, mutfaktaki yangını söndürmeyenler, emekliye hakkını vermeyenler, fıstık üreticisini sömürenlerle ne konuşacak kelimemiz, yürüyecek yolumuz, yapılacak Anayasamız vardır. Bizim yolumuz Antepli fıstık üreticisinin, biber üreticisinin mutfağına evine çoluğunun çocuğunun ekmeğine giden yoldur. Benim yoldaşım sizlersiniz, sizinle birlikteyim.”
“BİRBİRLERİNİ TEHDİT EDİYORLAR”
“Bugün iktidar partisinin ve ortağının derdi birbirine hareket çekmek. Tavır yapmak. 17/25 diye bir tane takvim bulmuş, arkadan gösteriyor. Onu tehdit ediyor. Öbürü kararname çıkarırken öbürünü tehdit ediyor. Dostlar alışverişte görsün, birbirlerini yiyorlar. Ama milleti açlığa, yoksulluğa, sefalete, işsizliği terk ediyorlar. O yüzden kendinden başkasını düşünmeyenlere inat halkın partisi Cumhuriyet Halk Partisi diyor ki üzülmeyin, enseyi karartmayın, sakın korkmayın, hepinizin yanındayız. Vardır bunun bir çaresi, onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi. Bugün burada yerel seçimlerden sonra ilk kez Gaziantep’teyim. Bir olan belediyemizi üçe çıkardık. Karkamış Belediye Başkanımızı Nizip’e yollarken, Karkamış’ı yeniden kazandık. Ayrıca 1920’deki büyük işgale direnişten alan, anacığının başındaki örtü indirilmeye çalışılırken Fransız askerine direnen, dipçiklerle öldürülen Mehmet Kamil’den adını alan bu Cumhuriyet kentini bu Cumhuriyet ilçesi Şehitkamil’i kazandık. Hepinize teşekkür ediyorum. 1989’da Büyükşehir olan Gaziantep’i iki dönem SHP, bir dönem CHP’den 15 yıl boyunca Celal Doğan yönetmişti. Bu büyükşehri Cumhuriyet Halk Partili bu büyükşehri sosyal demokrat bir belediye başkanının yönetmesi geçen seçimlerde içten bile değildi. Ama bu seferlik olmadı. Çok açık söylüyorum, kusur sizde değil bizdedir. Ve biz hep beraber bu kenti, adında gazi olan bu kenti cumhuriyet için çok önemli bu kenti büyük şehirleri ile ve tüm ilçeleri ile birlikte ilk seçimlerde kazanmaya and içiyoruz. Söz veriyoruz.”
“HEP BİRLİKTE BAŞARACAĞIZ”
“Her ne kadar seçimleri, seçim sonuçlarını Gaziantep için yeterli görmesem de Şehitkamil için bütün örgütümüzün şahsında Hasan Hurşit Yıldırım İlçe Başkanımıza, Karkamış’taki örgütümüzün şahsında Metin Göğebakan‘ı, Nizip örgütümüz adına Mehmet Murat Alagöz’ü tebrik ediyor, Nizip’te Ali Doğan’ın, Karkamış‘ta Mustafa Güzel’in, Şehitkamil‘de Umut Yılmaz’ın bundan sonra halk için bu güzel şehrin güzel insanları için var güçleriyle çalışacaklarına yürekten inanıyor, başarılar diliyor, genel başkanları olarak her daim arkalarında olduğumu ifade ediyorum. Şehitkamil’de geçtiğimiz günlerde ayağımı da kırmışım, televizyonda bakarken bir gördüm ki belediyenin bir dondurma karavanı var. Mahalle mahalle geziyor. İşte orada gördüm onu şimdi. O değil mi başkan? Çeksin orayı, pembe dondurma karavanı. Mahalle mahalle geziyor, yoksul çocuklara ücretsiz dondurma dağıtıyor. O gözlerindeki ışığı gördüm, o yüzlerdeki gülümsemeyi gördüm. Ve dedim ki iyi ki Cumhuriyet Halk Partisi var, iyi ki onun gencecik bir belediye başkanı Umut var, iyi ki gelecek için Umut var. Kent lokantaları açıyoruz, hızla artacak. Bugün kreşi açtım, devamı gelecek. Görülmedik 40 bin ton asfalt döktük, arkası durmadan devam edecek. 20 bin ihtiyaç sahibine koştuk, asla yalnız kalmayacaklar. Okullarında takdir teşekkür alanlara bisiklet hediye ettik, devam edecek. Ve buradan bütün Türkiye’ye söylüyorum ki bu zengin sevenler yerine yoksulu gözetenler, rantçılar yerine halkçılar ve bu milleti ayırıp bölüp kutuplaştırıp seçim kazanmak yerine bu milleti birleştirenler eninde sonunda başaracaklar, kazanacaklar. Biz kazanacağız, siz kazanacaksınız, Türkiye kazanacak. Onun için de diyorum ki Cumhuriyet Halk Partisi’nin ittifakı en büyük, en güçlü ittifaktır. Bu ittifak renklerini karşınızdaki ay yıldızlı al bayraktan alır. Bu ittifak, bu ülkeyi seven herkesin ittifakıdır. Bu ittifak, sosyal demokratların olduğu kadar milliyetçi demokratların, muhafazakar demokratların, Kürt demokratların, sol demokratların, bu ülkede yaşayan ve kendini demokrat olarak gören herkesin ittifakıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak buradan bir kez daha sesleniyoruz, Türkiye’nin bütün demokratları birleşin, yan yana durun, başınızda emeğinize sömüren alın terimizi sömüren sizin hakkınızı başkalarına yediren bu iktidardan kurtulun. Bunu Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye ittifakında hep birlikte başaracağız.”
“KİMSEYİ YALNIZ BIRAKMAYACAĞIZ”
“Bugün Türkiye’nin dört bir tarafında yollara dökülen bütün çiftçilere sesleniyorum. Bundan sonra derdimiz sadece kendimize ait bir dert değildir. Bundan sonra fıstık üreticisi Mehmet abi, fındık bahçesindeki Zeynep ablanın, buğday üreticisi Mustafa kardeşimin, emekli Refika teyzemin asgari ücretli Musa kardeşimin, iş bulamayan Rabia kardeşimin can yoldaşıdır. Hep birlikte hepimizin derdini birlikte sahipleneceğiz. Hep birlikte sesimizi yükseltecek, hep birlikte mücadele edecek hep birlikte kazanacağız. Kimseyi arkada bırakmayacağız. Kimseyi yalnız bırakmayacağız. Buradan bütün Türkiye’ye, örneğin Rize’ye, Tekirdağ’a, Konya’ya, Kayseri’ye, Manisa’ya, Antalya’ya, Artvin’e, Urfa’ya sesimizi duyurmaya var mısınız? Bundan sonra birlikte, hep beraber halkın iktidarını kurana kadar mücadeleye var mıyız? Hep birlikte çalışmaya, hep birlikte kazanmaya, hep birlikte hakça bölüşmeye var mıyız? İşte bizim gücümüz burada. Bundan sonra Tayyip Bey’e ses duyurmaya çalışmak yok. Duymuyor. Duymadı, duymayacak. Biz gücümüzü kendimizden, biz gücümüzü fıstık bahçesine damlattığımız alın terinden, biz gücümüzü namusuyla çalıştırıp yetiştirdiğimiz çocuklarımızın geleceğinden, biz gücümüzü fabrikalardan, tarlalardan, biz gücümüzü sokaklardan ve halktan alıyoruz. Gücünüzü kullanmaya var mısınız? Mücadeleye var mısınız? Kazanmaya hazır mıyız? Hep beraber kazanacağız. Hep beraber kazanacağız. Biz kazanacağız, biz başaracağız. Bu meydandan Türkiye’nin bütün emekçilerine güçlü bir alkış istiyorum. Güçlü bir alkış. bütün emekçilere, emeklilere bir alkış. Bu ülkenin çiftçilerine bir alkış. Bütün mağdur ve mazlumlara bir alkış. Gaziantep’ten bu gazi kentten bütün Türkiye’ye söz veriyoruz. Bunlar duymadılar, duymuyorlar, duymayacaklar. Bu maaşlarla, bu fiyatlarla, bu yönetimle geçim olmuyor. Demek ki seçim olacak o seçimi biz kazanacağız, siz kazanacaksınız, Türkiye kazanacak. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ayaklarınıza, yüreklerinize sağlık. Evlatlarımıza, büyüklerimize sağlık. Hepinizi yürekten selamlıyorum. Hep birlikte başaracağız, hep beraber biz başaracağız. Sağ olun, var olun.”