SON DAKİKA
Hava Durumu

#Orhan Sarıbal

Porsuk Haber Ajansı - Orhan Sarıbal haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Orhan Sarıbal haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Zeytin Üreticisi Bir Kumpasın İçerisinde Haber

Zeytin Üreticisi Bir Kumpasın İçerisinde

CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal, zeytin alım fiyatlarıyla ilgili Meclis’te basın toplantısı düzenledi. Zeytin üreticisinin alın teri ve emeğinin hak ettiği değeri bulamadığını belirten Sarıbal, “Üretici perişan. Emeğinin hakkını almak için koca bir yıl çalışan zeytin üreticisi bir kumpasın içerisinde. Zeytin üreticisi emeğinin karşılığını alamazsa, yeterli geliri olmazsa Türkiye’de zeytincilik bitecek” dedi. Türkiye’nin bulunduğu coğrafi konum ve sahip olduğu Akdeniz iklimi nedeniyle İtalya, İspanya, Yunanistan ve Tunus gibi Akdeniz ülkeleriyle birlikte dünyanın önde gelen zeytin üreticilerinden olduğunu kaydeden Sarıbal, zeytin ülkesi Türkiye’de üreticilerin mağdur edildiğini söyledi. İktidarın uyguladığı yanlış politikalar nedeniyle yıllardır zeytin bahçelerinde emek veren, bu topraklara değer katan üreticilerin ekonomik olarak zor durumda kaldığını, zeytin üreticisinin geçim kaygısı yaşadığını belirten Sarıbal, “Çok kısa süre önce bir açıklama yapmıştım. ‘Bu yıl zeytinde var yılı’ demiştim. Bu yıl Cumhuriyet tarihinin rekoru kırılacak. Önce 2.9 milyon ton dediler, yüzde 30 sofralık, yüzde 70 yağlık dediler. Şimdi yeni bir rekolte tahmini var. O da 3.6 milyon ton. Gerçekten büyük bir rekor. Bunun yüzde 20’si sofralık, yüzde 80’i yağlık olarak düşünülüyor. Çünkü kuraklıktan dolayı zeytin sofralık olamadı. Ancak sulanabilen kısımlar sofralık olabildi. Zeytinin dane büyüklüğü 1 kilograma giren 250 - 300 danelilere çok iyi fiyat verilmesi gerekiyor ve yağlık zeytine de iyi fiyat verilmesi gerekiyor. Bu yıl o ürünü yeterli değerlendiremezsek gelecek 2 yıl da ekonomik olarak çöküş yılı olacaktır. Marmarabirlik var, TARİŞ var, Tarım Kredi Kooperatifleri var, Toprak Mahsulleri Ofisi var. Bunlar kısmen özel kısmen kamu kurumlarıdır. Zeytinimiz var, ürünümüz var ama dizimizi dövüyoruz. Marmarabirlik yağlık zeytinde temel fiyat olarak öngördüğü fiyatı artırmadı. Kendine göre kurumun gerekçeleri olabilir. Avrupa Birliği şu anda zeytin ve zeytinyağına ihtiyaç duyuyor. Oysa biz kısıtlamadan sonra sofralık zeytinde de zeytinyağında da daha az ihracat yaptık. Bu iki alanda da kısıtlama döneminde geriye düştük. Şimdi büyük bir fırsatçılık geçiyor piyasadan. Ürün çok ama ortada bu ürünü düzene sokacak, bir sistem yok. Çiftçi kendi kaderiyle baş başa. Derhal hükümeti göreve çağırıyoruz. Çiftçi kumpasta. Bugün satılan yağ, 6 ay sonra kat be kat üzerine çıkacak. Çiftçi yağını satmasın, çiftçinin borçlarına yapılandırma getirilsin, iktidar çiftçiyi tüccarın eline bırakmasın” diye konuştu. “İKTİDAR, ÇİFTÇİNİN CANI ÇIKSIN POLİTİKASI YÜRÜTÜYOR”  İktidarın dört defa zeytinyağı ihracatını kısıtlaması, son kısıtlamanın 14 Eylül 2024’te bitmesinin 200 bin ton civarında zeytinyağının içeride kalmasına neden olduğunu açıklayan Sarıbal, “Bu yetmedi, dış piyasada pazarımızı kaybettik. Tamamen iktidarın yanlış zeytin politikasıydı. 2024-25 sezonuna 200 bin ton civarında zeytinyağı stoğu ile gelindi. Şimdi beklentimiz 450 bin ton civarında. İkisini üst üste ilave ettiğimizde 600 bin ton gibi tarihsel bir zeytinyağı üretimi beklentimiz var. Bu bir yandan çok kıymetli ve çok değerli. Ama bu taraftan iktidarın uyguladığı ağır tarım politikaları, Mehmet Şimşek ve Recep Tayyip Erdoğan, gıda enflasyonunu düşürmek için akıllarına gelen ihracatı durduralım, kısıtlayalım ama çiftçinin canı çıksın politikası zeytinde de açık bir şekilde hayata geçmiş görülüyor. Bugün zeytinin bölgelere göre dalında 1 kilogram maliyeti 35-50 lira arasında. Yani yağlığa da gitse en düşük olan yerde 35 lira, en yüksek 50 lira maliyet vardır. Ortalama kilogram üzerinde zeytinin 45 lira maliyeti var. Bu dekar başına ya da ağaç üzerindeki verime göre değişir. Bazı ağaçlarda yüzde 50-60 liralara kadar çıkabilir, bazılarında 35 liraya kadar düşebilir. Ama günün sonunda bu çiftçinin bir yaşam maliyeti var. Çiftçinin bir arazi kirası var. En önemlisi gelecek yıl zeytin olmayacak ya da çok az olacaktır. Bugün büyük bir fırsatçılık sistemin içerisinden geçiyor. Zeytin üreticilerimizin emeğinin karşılığını alabilmesi, zeytin ağaçlarının geleceğinin korunması için adil bir fiyat politikası uygulanması gerekiyor. Üreticilerimizin desteklenmesi, yalnızca onların ekonomik refahı için değil, ülkemizin tarımsal üretim gücü ve zeytin kültürünün sürdürülebilirliği için de önemli” ifadelerini kullandı.

CHP'li Sarıbal 2025 Yılı Tarım Bütçesini Eleştirdi Haber

CHP'li Sarıbal 2025 Yılı Tarım Bütçesini Eleştirdi

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında, 2025 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifinin görüşmeleri kapsamında Tarım ve Orman Bakanlığı ile bağlı kuruluşların bütçelerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, 2025 yılı bütçesinde tarıma yönelik desteklerin yetersiz olduğunu belirterek, ''Gelecek yıl, iktidarın tarıma vereceği en düşük destek olacak'' ifadesini kullandı. İktidarın tarım ve hayvancılık politikalarını eleştiren Sarıbal, 2002 yılında üretim yapılan tarım alanının 266 milyon dönümden 239 milyon dönüme gerilediğini belirtirken, “Tam 26 milyon dönüm tarım alanı vasfından çıkarıldı. Gayri Safi Milli Hasıla içerisinde tarımın payı yüzde 10.2 iken 2024 itibariyle 5.2’ye yani tam yüzde 50 oranında düştü” diye konuştu. Sarıbal ayrıca tarımdaki istihdamın yüzde 35’ten 14’e gerilediğini ve hayvan varlığının son iki yılda 6,6 milyon azaldığını ifade etti. TÜRKİYE İTHALATA TESLİM OLDU Türkiye’nin ithalata teslim olduğunu kaydeden Sarıbal, “Hayvancılıkta kullanılan yemin yüzde 50’sinden fazlası dışarıdan geliyor. 2023 yılında sadece canlı hayvan ve kırmızı ete 1 milyar 383 milyon dolar ödeme yaptık. Bunun karşılığı da 32,7 milyar TL, hayvancılığa ayrılan rakamsa 15,3 milyar, yani yarısı. Gelişmiş ve kalkınmış ülkelerde tarım planlamasının temel aracı destekleme politikalarıdır. 2006 yılında çıkan bir kanunla GSMH'nin yüzde 1'ine denk gelen bir tarımsal destek vaat edildi, fakat 2007-2023 yılları arasında tarımsal destek oranı %0,5’a düşürüldü ve 2025 bütçesinde bu oranın beşte birine indirildi'' ifadelerini kullandı. TARIMA VERİLEN DESTEĞİN 14 KATINI FAİZE VERDİLER 2025 yılının AKP iktidarında tarımın en düşük destekleneceği bir dönem olacağını vurgulayan Sarıbal, “2024’te faize ödeyecekleri para 1,3 trilyon, tarıma verdikleri desteğin tam 14 katını faize verdiler. Aynı dönemde çiftçinin 2022 yılında bankalara borcu 2,4 milyarken, bugün eylül ayı itibariyle 768 milyar. 2002’ye göre tam 320 kat, 2004’e göre 112 kat arttı. Oysa 2007’den bugüne tarım destekleri sadece 21 kat arttı. 2007’den 2025’e çiftçiye çıkardıkları kanuna göre destekleme miktarı 1 trilyon 865 milyar TL olması gerekiyordu ama ödedikleri miktar 495 milyar. 2025’te ise ödeyecekleri 135 milyar, ancak ödemeleri gereken miktar 645 milyardır. Bu da yeni bir AKP rekorudur. 2023 yılında ihracat 9,6 milyar dolar, ithalat 13,8 milyar dolardır. Fark 4,2 milyar dolar. Her zaman olduğu gibi toplumu algıyla yönettikleri gibi, ihracatta artış var diyecekler. Bütün kısıtlamalara rağmen, 2024 yılında ocak- eylül ayı sonu itibariyle 1,8 milyar dolar yine açık var. Bisküvi, kösele, gazlı içeceklerin ihracatını tarımsal ihracatın içine koymuşlar, işlenmiş ürünlerle tarımsal ürünleri harmanlayıp algı yönetiyorlar. TÜİK tarımsal girdi fiyatlarının yüzde 52 arttığını söylüyor. Buğdaya yüzde 11-12 arasında artış verdi. Arpada yüzde 3,8, çeltikte yüzde 25-30, fındıkta yüzde 57, çayda yüzde 60, şeker pancarında yüzde 28 artış yaptılar. Kendi açıkladıkları enflasyon fiyatlarına bile uymadılar” diye konuştu. BÜTÇE ÇİFTÇİNİN DEĞİL, İKTİDARIN BÜTÇESİDİR Bütçede tarıma ayrılan payın 0,8 olduğunu vurgulayan Sarıbal, çiftçinin hayvancılıkta toplam giderinin 600 milyar TL, buna karşılık 27 Milyar TL destekleme verildiğini, çiftçinin kaderiyle baş başa bırakıldığını belirterek, “Bu bütçe çiftçinin, halkın bütçesi değil. Bu bütçe, sarayın bütçesidir. Patentli, Mehmet Şimşek bütçesidir. İktidar değişmeden çiftçinin sorunları çözülmez” dedi.

Mısır Üreticisi İthalatla Terbiye Ediliyor Haber

Mısır Üreticisi İthalatla Terbiye Ediliyor

CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal mısır alım fiyatlarını ve yapılan gümrük vergisi düzenlemesini değerlendirdi. Milletvekili Sarıbal yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; ''Mısır, gıda sektörü, hayvancılık, endüstriyel ürünler ve biyoyakıt gibi çeşitli alanlarda kullanılmaktadır. Başta yem ve nişasta ve nişasta bazlı şeker (NBŞ) üretimi başta olmak üzere çok geniş kullanım alanına sahiptir. Mısırın yüzde 80’i yem amaçlı kullanılıyor Türkiye’de piyasaya arz edilen mısırın yaklaşık yüzde 80’i yem amaçlı kullanılmaktadır. Mısır ve türevlerinin tedariki, özellikle beyaz et ve yumurta başta olmak üzere hayvansal gıda üretimi açısından önem arz etmektedir. Mısırda kendine yeterlilik yüzde 85.8 Son 5 yılda mısır üretimi yaklaşık yüzde 50 oranında artmıştır. TÜİK 2023 yılında 9 milyon ton olan üretimin 2024 yılında yüzde 5.6 oranında düşerek 8,5 milyon ton olarak gerçekleşeceğini tahmin etmiştir. 2022/23’de mısırda kendine yeterlilik yüzde 85.8’e yükselmiştir. En çok mısır üretimi Konya’da Üretimde yüzde 23’lük payla Konya ilk sırada gelmekte; bu ili Şanlıurfa (yüzde 12), Adana (yüzde 11), Mardin (yüzde 7), Karaman (yüzde 6) izlemektedir. Üretimin yaklaşık yüzde 58’i bu 5 ilde yapılmaktadır. Son 26 yılda 37 milyon ton mısır ithal edildi Üretimin tüketime yetmemesi nedeniyle mısırda önemli miktarda ithalat yapılmaktadır. Son 26 yılda Türkiye, 37 milyon ton mısır ithal etmiş ve bu ithalat için yaklaşık 8,8 milyar dolar harcamıştır. İthalatın yaklaşık yüzde 90’ı Rusya ve Ukrayna’dan gerçekleştirilmektedir. 2023 yılında yapılan 1,9 milyon ton ithalatın yüzde 83’ü Rusya’dan, yüzde 12’si Ukrayna’dan yapılmıştır. 30 Nisan 2023 tarihine kadar mısır ithalatında gümrük vergisinin sıfır olması, 30 Nisan’da 0 olması ve dünyada mısır fiyatlarının gerilemesi ihtiyacın üzerinde ithalat yapılmasına yol açmıştır. Bu nedenle 2022 yılında ton başına 5.700 TL olan TMO mısır alım fiyatı 2023 yılında yüzde 5.3’lük artışla ton başına 6.000 TL olarak açıklanmıştır. Açıklanan fiyat hem TÜFE'nin hem de üretim maliyetinin gerisinde kalmış ve çiftçi çok büyük zarara uğramıştır. Üreticinin fiyat beklentisi ton başına 8.500 TL Farklı bölgelerde mısır üretimi yapan çiftçilerden alınan bilgiler doğrultusunda 2024 yılı için ton başına mısır üretim maliyeti 6.070 TL olarak hesaplanmış ve yüzde 40 çiftçi kârı ile üreticinin beklediği fiyat 8.500 TL olarak açıklanmıştır. Çiftçinin bir ton mısır için maliyeti 6 bin lira civarında. Verime bağlı olarak bu rakam bazı yerlerde 7 bin liraya kadar çıkıyor. Çiftçinin TMO'dan beklentisi bu yıl için ton başına 8 bin 500 liraydı. Mısırda sezon kötü açılmış, daha sonra fiyatı 9 bin liraya kadar çıkmıştı. Ama iktidar aldığı tüm kararları bir kenara koyarak gümrüğü yüzde 5'e indirip mısır alımı için düğmeye bastı. Bu karar, çiftçinin 9 bin liraya sattığı mısırın fiyatının bir anda ton başına 1000-1500 lira düşmesi demek. Mısır üreticisi ithalatla terbiye ediliyor ya da bile bile zarar ettiriliyor. Bu karar çiftçiye doğrudan darbedir. TMO acilen mısır alım fiyatını açıklamalı ve bu rakam en az 8 bin 500 lira ve üzerinde olmalı. Mısır üretiminin sürdürülebilirliği için öneriler şöyle sıralanabilir: Fiyat belirsizlikleri çiftçiler açısından planlama ve sonraki yıllarda yapacakları ekim durumunu belirlemektedir. Ayrıca çiftçinin ürününü piyasanın bile altında kalan fiyatlarla satmasına neden olmaktadır. TMO, çiftçinin zarar etmemesi için üretim maliyetini dikkate alarak acilen mısır alım fiyatını açıklamalıdır. Buğday ve arpa alımlarında olduğu gibi mısırda da ilave üretim primi  uygulamasına geçilmelidir. Halen kg başına 10 kuruş olan fark ödeme desteği en az 50 kuruşa yükseltilmelidir. Yapılan zamlar göz önünde bulundurularak mazot ve gübre destekleri yeniden belirlenmelidir. Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında mısır ithalatı durdurulmalı, talepler dünya fiyatıyla yurt içinden sağlanmalıdır. Rekoltenin gıda güvencesini tehlikeye sokacak seviyeye düştüğü durumlar hariç, mısır ithalatında gümrük vergisi düşürülmemeli; yerli üretim korunmalıdır.''

Zeytinimize ve Çiftçimize Sahip Çıkalım Haber

Zeytinimize ve Çiftçimize Sahip Çıkalım

CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş, CHP Gemlik İlçe Başkanı Servet Pehlivan, Orhangazi İlçe Başkanı Berna İl, İznik İlçe Başkanı Sadullah Eşiyok ve Mudanya İlçe Başkanı Kurtuluş Furkan Atalay ile birlikte Gemlik'te, zeytin hasat döneminde yaşanan sorunlar ve bunlara ilişkin çözüm önerileri hakkında bir basın toplantısı düzenlendi. Bursa Milletvekili ve PM üyesi Orhan Sarıbal düzenlenen basın toplantısında şu ifadelere yer verdi; ''Ölmez ağacımız Zeytin; Sofralık ve yağlık zeytin olmak üzere iki şekilde üretim yapılmaktadır. Zeytin tane ve zeytinyağı olarak hiçbir kimyasal işlem görmeden yenebilen önemli besin kaynaklarımızdandır. Sağlık açısından içeriğinde bulunan bir çok vitamin ve koruyucu maddeler, biofenoller içeren sağlıklı ve dengeli beslenmede çok önemli bir gıdadır. Kanser , sindirim sistemi hastalıklarına karşı vücudu koruyan bir üründür.  Zeytin ve Zeytin Ağacı ,Tarihi, inançsal ve sosyal açıdan binlerce yıl yaşamış geçmişe tanıklık etmiş kutsal bir ağaçtır.  İklim ve toprak seçiciliği açısından da özel bir üründür. Sofralık ve Yağlık Zeytin ve zeytinyağı iç ve dış piyasada ticari değere sahip olup, ihracat ürünlerimiz arasında yer almaktadır. ABD, İspanya ve Suudi Arabistan, ihracat yaptığımız ülkelerin başında gelmektedir. Ancak dökme varil zeytinyağı ihracatı, son 3 yılda 4 kez yasaklanmış, 1 kez de fon uygulanmıştır. İç piyasada fiyat artışı bahane edilerek getirilen bu yasaklar ve kısıtlamalar, çiftçinin aleyhine gelişmiştir. Üretici fiyatlarında düşüş olmasına rağmen, enflasyonu geriletmek için yapılan bu kısıtlamalar,  ihracat gelirlerimizin ve pazar payımızın düşmesine neden olmuştur. Yağ fiyatları kısıtlama sonrası kilogramı 180TL’den kısıtlama sonrası 350TL’ye kadar çıkmıştır. Bu uygulamalarla iç piyasada beklenilen düzeyde tüketim gelişmemiş, elde yağ stoğu birikmiştir. Çünkü temel sorun enflasyon ve düşük gelir seviyesiydi. Yapılan bu uygulamalar, çiftçiye fayda yerine zarar getirdi. Bir yandan RTE ekonomi politikası, diğer yandan Mehmet Şimşek’in ekonomi politikası ile çiftçi, enflasyon canavarına kurban edildi. 1 Ağustos 2023'te dördüncü kez zeytinyağı ihracatına önce 3 ay yasak getirildi, ardından bu süre sınırsız bir yasak haline çevrildi. 14 Eylül 2024'te bu kısıtlama tamamen kaldırıldı ve yaklaşık 14 ay süren ihracat yasağı sona ermiş oldu. Bu süreçte AB’de zeytinyağına olan talep yüksek olmasına rağmen gerekli ihracatı gerçekleştiremedik. 2023 yılı Ocak-Temmuz ayları arasında 53 bin ton tane zeytin, 103 bin ton zeytinyağı ihraç edilmişti. 2024 yılının aynı döneminde ise tane zeytin ihracatı 41 bin tona, zeytinyağı ihracatı ise 47 bin tona gerilemiştir. Tane Zeytin ihracatında 12bin ton, yağlık zeytinde ise 56bin tonluk düşüş yaşanmıştır. 2024 yılında ise 150 bin ton stok elde kalmıştır. TÜİK’in tahminine göre, 2024 yılı tane zeytin rekoltesi 2,9 milyon ton olarak öngörülmektedir. Ortalama %30'u sofralık, %70'i ise yağlık zeytin olarak ön görülmektedir. Bu yıl, iklim koşulları nedeniyle yağlık zeytin oranının daha fazla olması beklenmektedir. Kuraklık ve su eksikliği üretimde belirleyici olmuştur. 2024 Hasat Dönemi Başlamaktadır Bursa Zeytin Üretiminde ülke veriminin unu karşılamaktadır. Sofralık zeytinde ise yıllara göre değişen bu oran çok daha yukarılardadır. Aynı zamanda Gemlik Zeytini Coğrafik İşaret olarak kendine has tadı rengi özellikleriyle bu bölgenin ve körfezin tüm zeytinini temsil etmektedir.  2024 hasat dönemine başlamak üzereyiz. Yaptığımız gözlem ve incelemelere göre, Gemlik, Mudanya, Orhangazi ve İznik ilçelerinde 250 bin tonun üzerinde bir rekolte beklenmektedir. Bu yıl, yağlık zeytin oranının daha fazla olduğu görülmektedir. Bu ilçelerin ana gelir kaynağı zeytin ve zeytinyağıdır. Zeytin, var yılı ve yok yılı olarak bilinen bir ürün olup, bir yıl verimli, bir yıl ise verimsizdir. Bu nedenle verimli yıllarda, çiftçinin iki yılın gelirini karşılayacak geliri sağlaması gerekmektedir. Verimsiz yıllarda ise maliyetlerin ancak karşılanması beklenir. Bir yıllık enflasyon oranları TÜİK'e göre %60, ENAG verilerine göre ise 0 seviyelerinde gerçekleşmiştir. Zeytin üretim maliyetlerinde işçilikte (budama ve hasat) 0'ün üzerinde artış yaşanmış, ücretler 600-1200 TL'ye çıkmıştır. Sulanabilir arazilerde sulama maliyeti 500 TL ile 1500 TL/dekar arasında değişmiştir. Tarım ilaçları, gübre, mazot gibi girdilerde %30 ile %50 arasında fiyat artışı olmuştur. Üreticinin yaşam ve refah maliyetleri de buna bağlı olarak yükselmiştir. Bu yılın iklim koşulları nedeniyle kuraklık ve yüksek sıcaklıkların etkisiyle yağlık zeytin miktarının fazla olacağı, ancak tane büyüklüğünün üst baremi sağlayamayacağı öngörülmektedir. Bu nedenle, uygulanacak alım fiyat politikası kritik bir öneme sahiptir. Talep, Beklenti ve Öneriler Merkezi Hükümetten ve Tarım Bakanlığından BeklentilerTane desteğinin beş yıl boyunca 15 kuruştan 20 kuruşa çıkarılması yetersiz kalmıştır. Hızla daha yüksek bir seviyeye çıkarılması gerekmektedir. Zeytinyağı desteğinin ise 7 yıldır   kilogram başına 80 kuruştan 1 TL'ye çıkarılması da yeterli olmamıştır ve daha gerçekçi bir seviyeye yükseltilmesi beklenmektedir.İhracatta kaybedilen pazarın geri kazanılması için kota, yasak ve kısıtlamaların yeniden gündeme getirilmemesi; yurtdışı pazarına güven veren söylem ve politikaların hayata geçirilmesi gerekmektedir.Dış ticarette kaybedilen rekabet gücünü yeniden sağlamak için zeytinyağı ihracatçılarına özel teşvikler sağlanmalıdır.Zeytin ve zeytinyağı alım-satımını yapan kurum, kuruluş ve işletmelere 1 yıl düşük faizli kredi sağlanmalıdır.Bakanlık, zeytin ve zeytinyağının önemini ve değerini kavratacak eğitim, reklam ve kültürel yöntemler uygulayarak başta okullar olmak üzere tüm kamu kurumlarında zeytin ve zeytinyağı tüketimini teşvik etmelidir, özendirmelidir. Piyasadan BeklentilerBölgemizde zeytin alanında belirleyici ve etkin olan Marmarabirlik ve Tarım Kredi Kooperatifleri, güçlerini kullanarak fiyatları maliyet + refah payı gözeterek, enflasyonu da göz ardı etmeden belirlemelidir. Piyasadaki fiyat belirsizliği hızla giderilmelidir.Tarım Kredi Kooperatiflerinin, zeytin alım sürecinde bir çiftçi kurumu olarak bu kritik yılda çiftçinin yanında yer alması ve sorumluluk üstlenmesi gerekmektedir.Zeytin alımında Marmarabirlik ve diğer kurumlar, 180 adet/kg ile 230 adet/kg için kota uygulanmamalıYağlık ürün alımları kota dışı tutulmalı ve kısıtlama getirilmemelidir.230 ile 300 barem için fiyat yüksek belirlenmelidir çünkü bu barem, ağırlıklı ortalamayı belirleyen ürün baremi olduğu için çiftçinin gelirinde önemli rol oynamaktadır.Piyasadaki tüm alıcılar, ekonomik koşulları, çiftçinin girdi maliyetlerini ve verimli yılı göz önünde bulundurarak çiftçinin ihtiyaçlarına hitap edecek şekilde fiyatlandırma yapmalıdır. Zeytin hasat sezonunun çiftçimize, halkımıza, ülkemize yararlar getirmesini bereketli olmasını diliyoruz.''

Yeni Tarım Destekleme Modeli de Şirketlerin İşine Yarayacak Haber

Yeni Tarım Destekleme Modeli de Şirketlerin İşine Yarayacak

CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan SARIBAL, mevcut ve yeni modelde tarım desteklerini değerlendirdi. Sarıbal yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; "Tarımsal üretimde doğal koşullara bağımlılık düzeyi yüksek olup; üretim mevsimlik faktörlere göre değişiklik göstermekte ve belirsizlikler artmaktadır. Bu nedenle ülkemiz insanlarını doyuran çiftçilerimizin desteklenmesi zorunludur; çünkü çiftçiler hem tohum, gübre, ilaç ve mazot gibi girdileri satın alırken hem de ürünlerini satarken piyasa şartları nedeniyle binbir zorlukla karşılaşmaktadır. 2000 yılından sonra IMF-Dünya Bankası dayatmalarıyla uygulanan politikalar sonucu tarım şöyle çökertildi: • Tarımsal girdi üreten ve dağıtımını yapan KİT’ler IMF-Dünya Bankası dayatmalarıyla satıldıkları için çiftçiler girdi desteğinden mahrum bırakıldı. • Kanuna göre  gereği çiftçiye ödenmesi gereken desteklerin Gayrisafi Yurtiçi Hasıladaki (GSYH) payı en az yüzde 1 olarak belirlenmiş, ancak uygulamada bu miktar hiçbir zaman yüzde 0,6’yı (binde 6’yı) geçmemiş, son yıllarda ise yüzde 0,3’lere kadar geriletilmiştir. • Destekler zamanında açıklanmadığı gibi zamanında da ödenmemiştir. • 2024’de tarım destekleri 91,5 milyar TL’de kalırken, çiftçinin banka borçları 715 milyar TL’ye ulaşmıştır. • 2024 yılında tarıma verilecek destek 91,6 milyar TL iken iç ve dış borç faizlerine 1,3 trilyon TL ödenecektir. Tarıma yapılan desteğin yaklaşık 14 katı rantiyeye faiz olarak ödenmektedir. • Mazot fiyatlarının yüksekliği ve aracıların çokluğu nedeniyle çiftçinin eline geçen fiyatlar ile tüketicinin ödediği fiyatlar arasında uçurumlar meydana geldi • Girdi fiyatlarındaki fahiş artışlardan dolayı tarımda üretim yapılamaz duruma gelindi. Bu nedenle üreticiler ürünlerini toplamadan tarlada ve/veya bahçede bırakmaya başladılar. • Çiftçi örgütleri tasfiye edildiği veya zayıflatıldığı için daha fazla sömürüye uğradılar. • 2000 sonrasında yaklaşık 3,5 milyon üretici kitlesi üretimden koptu. 30 milyon dekar tarım arazisinin ekilmesinden vaz geçildi. • Tarım girdilerinin yanı sıra tarım ürünlerinde de net ithalatçı hale gelinmiştir. 2024 YILINDA BİTKİSEL ÜRETİM DESTEKLERİ 24 Ağustos tarihli Resmi Gazete’de 2024 Yılında Yapılacak Bitkisel Üretime Yönelik Desteklemelere ilişkin karar yayınladı. Fındıkta alan bazlı destek 11 yıldır değiştirilmedi. Fındık alan bazlı gelir desteği 2014 yılından bu yana dekara 170 TL olarak uygulanıyor. Küçük aile işletmesi desteği 2024 yılında da 2023’te olduğu gibi dekara 200 TL olarak ödenecek. Son bir yılda Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) bir önceki yıla göre yüzde 62, mazot fiyatları yüzde 60 ve gübre fiyatları yüzde 50 oranında artmasına rağmen toplam mazot ve gübre desteğindeki artış bunun çok altında kaldı. Artış oranları arpa, buğday, çavdar, tritikale, yulafta yüzde 24, mercimek ve nohutta yüzde 27, fındık, kuru soğan, yaş çay, zeytin,  şeker pancarı ve kütlü pamukta yüzde 29, patateste yüzde 35 oldu. Yağ ve yem bitkilerinde de enflasyonun altında artış yapıldı. Bu karşılık patateste toplam mazot ve gübre desteği yüzde 28 düşürüldü. Fark ödeme desteklerine gelince; bu yıl kütlü pamuk desteği 2023 yılıyla aynı kaldı. Fark ödemesi desteği 8 yıldır artırılmayan aspir, çeltik, dane mısır, soya ve  zeytinyağında enflasyonun üzerinde artış yapıldı, ancak bu artış çiftçinin önceki yıllara ilişkin kayıplarını karşılaması mümkün değil. Diğer ürünlerde de enflasyonun oldukça altında kalan artışlar yapıldı. PLANLI ÜRETİM MODELİNDE DESTEKLER 29 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazete’de ise 2025-2027 dönemini kapsayan 3 yıllık bitkisel üretim destekleri açıklandı. Yeni destekleme modelinde mazot ve gübre desteği 2025 üretim yılından itibariyle tamamen kaldırılıyor. Ayrıca fındıkta 11 yıldır dekar başına 170 lira olarak ödenen alan bazlı destek de kaldırıldı. Üretim planlaması kapsamındaki ürünlere ilave destek verilecek. Yeni destekleme modelinde dekar başına destek ödemesi yapılacak; 2025 yılı için dekar başına 244 liralık bir katsayı belirlendi. Temel destek ve planlı üretim gibi destekler bu katsayı ile çarpılarak ödenecek. Planlama kapsamına alınan ürünler şunlardır: 1.Kategori: aspir, mercimek, dane mısır, nohut, patates, kuru soğan ve birinci grup yem bitkileri. Bu ürünlere temel desteğe ilave olarak 244 TL/da destek verilecek. 2. Kategori: arpa, buğday ve ikinci grup yem bitkileri. Bu ürünlere temel desteğe ilave olarak dekara 317 TL/da destek verilecek. 3. Kategori: yağlık ayçiçeği, kolza (kanola), kuru fasulye ve soya. Bu ürünlere temel desteğe ilave olarak dekara 366 TL/da destek verilecek. 4. Kategori: Bu kategoride yer alan kütlü pamuk için temel desteğe ilave olarak dekara 549 TL/da destek verilecek. Tarım ve Orman Bakanlığı planlama kapsamına alınan ürünlere ilişkin bazı tablolar yayımladı. Bu tablolarda 2024 ve 2025 yıllarında verilecek destekler kıyaslanarak desteklerin artacağı belirtiliyor. Tarım destekleri büyük oranda bir sonraki yılın bütçesinden ödeniyor. Bu durumda yeni modele göre destekler 2026 yılı bütçesinden verilecek. Bu nedenle iki yıl sonra ödenecek desteklerin tabii ki daha yüksek olması gerekir. Önemli olan bu desteklerin fiyatları fahiş şekilde artan girdilerin ne kadarını karşılayacağıdır. Yeni modelde göründüğü kadarıyla sadece patates, soğan ve bakliyat üreticileri avantajlı durumdadır. Başta çay ve fındık olmak üzere zeytin, pamuk, buğday ve çeltik üreticileri ise kaybedecekler arasındadır. HAYVANSAL ÜRETİM DESTEKLERİ Öte yandan uygulanan yanlış politikalar nedeniyle son yıllarda hayvan varlığında ciddi bir azalma yaşanıyor. TÜİK verilerine göre, Türkiye'nin büyük ve küçükbaş hayvan varlığı, son iki yılda düşüşe geçti. 2021'de 75,6 milyon baş olan hayvan varlığı, 2023'te 68,9 milyon başa düştü; son iki yılda büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayısı 6 milyon 609 bin baş azaldı. Hayvancılık destekleri 26 Temmuz 2024 tarihli Resmi Gazete’de açıklandı. Karara göre hayvan başına destekler kaldırıldı; dana, malak, kuzu ve oğlak başına destek sistemine geçildi. Ancak getirilen sistemin ülkemizi hayvancılıkta ithalat bağımlılığından kurtarması mümkün değildir IMF önerileri ile uygulanan politikalar nedeniyle özellikle ithalata bağımlı olduğumuz gübre, ilaç, mazot, tohum, hayvan yemi gibi tarımsal girdi fiyatlarındaki artışlar devam etmektedir. Verilen destekler girdi fiyatlarının çok altında kalmakta, buna karşılık çiftçinin elindeki ürünlerin fiyatları maliyetin altında açıklanmaktadır. Hatta bazı ürünlerde çiftçinin eline geçen fiyatlar önceki yılın altında dahi kalmaktadır. Ürününden para kazanamayan ve emeğinin karşılığını alamayan çiftçilerin üretimden çekilmekten başka çareleri kalmamaktadır. Bunun bir başka yansıması ise gıda enflasyonundaki tırmanmadır."  

Ayçiçeğinde Hem Rekolte Hem Alım Fiyatları Düşük Haber

Ayçiçeğinde Hem Rekolte Hem Alım Fiyatları Düşük

Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal yağlık ayçiçeği alım fiyatlarını değerlendirdi. Milletvekili Sarıbal yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; ''Yağlı tohumlar yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenme için tüketilmesi gerekli gıdalar olup, bu nedenle özellikle de bitkisel yağ sanayiinde geniş ölçüde kullanılmaktadır. Türkiye’de ayçiçeği bitkisel yağ üretiminin yaklaşık yüzde 80’ini karşılamaktadır. Dünya ayçiçeği üretiminin yüzde 75.8’i Rusya, Ukrayna ve Avrupa Birliği’nde yapılmaktadır. Buna karşılık AB en büyük ithalatçı, Çin ise en büyük ihracatçı konumdadır. Türkiye ayçiçeği üretiminde dünyada 9’unucu sırada olup; yağlık ayçiçeği üretiminin yarısından fazlası Trakya ve Batı Karadeniz illerinde gerçekleştirilmekte; en çok üretim Edirne (yüzde 13), Adana’da (yüzde 12) Tekirdağ (yüzde 10), Kırklareli (yüzde 10) ve Konya’da (yüzde 8) yapılmaktadır. Bu 5 ilin toplam üretimdeki payı yüzde 50’yi geçmektedir. AKP’nin ithalata dayalı tarım politikaları ayçiçeği üreticisini de zora sokmuştur. TÜİK’e göre, Türkiye’nin ayçiçeğindeki yeterlilik derecesinin 2002 yılında yüzde 84.8 iken, 2023 yılında yüzde 51.3’e gerilemiştir. TÜİK verilerine göre 2022 yılında yağlık ayçiçeği üretimi 2.4 milyon ton iken 2023 yılında 2 milyon tona düşmüştür. TÜİK’in 2024 yılı ilk tahmin sonuçlarına toplam ayçiçeği üretiminin yüzde 8.7 oranında artması beklenmektedir. Ancak ayçiçeği üretiminin yoğun olarak gerçekleştirildiği illerde bahar aylarında beklediği yağış düşmemiş; yaz aylarında ise sıcaklıklar mevsim normallerinin üzerinde gerçekleşmiştir. Örneğin Haziran ayı son 53 yılın en sıcak haziran ayı olmuştur. Aşırı sıcakların ayçiçeğinde verimi azalttığı ve çiftçilerin beklenen verimi alamadığı tahmin edilmektedir. Ayçiçeği üretiminin kuru şartlarda yapıldığı Trakya’da çiftçiler. verimin dekara 250 kg olması gerekirken 90- 95 kilograma kadar düştüğünü bildirmişlerdir. Trakyabirlik yetkililerine göre, Trakya’da normalde 750-800 bin ton olan ayçiçeği üretiminin bu yıl 600-650 bin tonda kalacaktır. Yağlı tohum ve türevleri Türkiye’nin en önemli ithalat kalemlerinden birini oluşturmaktadır. Türkiye ayçiçeği ithalatında Avrupa Birliği’nin ardından dünyada ikinci sırada gelmektedir. Ayçiçeği tohumu, yağı ve küspesi için ödenen toplam bedel 2023 yılında 2 milyar dolar olmuştur. İthalatın yüzde 44’ü Ukrayna’dan, yüzde 25’i ise Romanya’dan yapılmıştır. Son 5 yılda ödenen bedel yüzde 117 oranında artmıştır.  AKP döneminde yağlı tohum ve türevleri için ödenen bedel ise 26 milyar dolara yaklaşmıştır. 2024 yılı 6 aylık verilerine göre yaklaşık 1 milyar dolar değerinde ithalat yapılmıştır. İthalat daha çok yağlı tohum ve ham yağ olarak yapılmakta, ithalatın çoğunlukla ham yağ şeklinde yapılması katma değer kaybına yol açmakta ve sanayinin kırma kapasitesinin atıl kalmasına neden olmaktadır. Türkiye’nin ayçiçeğinde net ithalatçı konumdadır. Bu nedenle yurtiçi ayçiçeği tohumu ve yağ fiyatları dünya fiyatlarındaki değişimlerden etkilenmektedir. İthalat fiyatlarının artmasıyla Türkiye’de fiyatlar da artışa geçmektedir. Dünyada döviz kurlarının yükseldiği ve petrol fiyatlarının arttığı yıllarda, Türkiye’de de fiyatlar artmaktadır. Ayçiçeğinde hasat devam ederken 6 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile 1 Ocak 2025 - 30 Nisan 2025 tarihleri arasında 1 milyon ton yağlık ayçiçeği veya bunun karşılığı 400 bin ton ham ayçiçeği yağı ithalatı için tarife kontenjanı açılmıştır. Bu karara göre yağlık ayçiçeği ithalatında gümrük vergisi yüzde 27 yerine yüzde 8, ham yağ ithalatında ise gümrük vergisi yüzde 36 yerine yüzde 20 olarak uygulanacaktır. Düşük gümrük vergilerinden yararlanmak için iç piyasadan ayçiçeği alma koşulu getirilmiştir. Ucuz ithalattan sadece 1 Temmuz 2024-30 Kasım 2024 tarihleri arasında iç piyasadan yağlık ayçiçeği alan şirketler ve birlikler yararlanacaktır. Ancak istismarı önlemek için iç piyasadan ne kadar yağlık ayçiçeği alanların ucuz ithalattan yararlanabilecekleri konusu açıklığa kavuşturulmalıdır. Üretici için alım garantisi önemli bir unsurdur. Ancak ayçiçeği fiyatlarına müdahale edecek bir kamu kuruluşu bulunmamaktadır. Ayçiçeğinde Trakyabirlik, Çukobirlik, Karadenizbirlik ve Konya Şeker gibi kooperatiflerin alım yapması üretimin artırılması için çok önemlidir. Bu nedenle; üretici kooperatiflerine ürün alımları için kamu bankaları tarafından finansman sağlanmalıdır. Geçen yıl yüzde 44 yağ oranlı ayçiçeği için alım fiyatını Trakyabirlik 15.000 TL/Ton, Karadenizbirlik ise 12.700 TL/Ton olarak açıklamıştı. Haziran ayı itibarıyla girdi fiyatları mazot yıllık yüzde 78.5, gübre yüzde 51, tarım ilacı fiyatları da yüzde 58 oranında arttı. Ancak geçtiğimiz günlerde Çukobirlik 2024/2025 kampanya dönemi için yağlık ayçiçeği alım fiyatını yüzde 24.4 oranında artırarak kilo başına 15 lira 30 kuruş olarak açıklamıştır. Trakyabirlik ise yüzde 44 yağ oranlı ayçiçeği için alım fiyatını kilo başına 20 TL olarak belirlemiş; yani geçen yıla göre yüzde 33.3 artış yapmıştır. Bu fiyatlar artan maliyetler karşısında yeterli değildir. Kooperatifler ayçiçeği alım fiyatını belirlerken artan girdi maliyetlerini, enflasyon oranını ve üreticilerimizin kârını da dikkate almalıdırlar. Üretici örgütleri tarafından da dile getirilen öneriler şöyle sıralanabilir; 1)    Ayçiçeği tohumu ve ham ayçiçeği yağı ithalatında gümrük vergileri rekoltenin gıda güvencesini tehlikeye sokacak seviyeye düştüğü durumlar hariç hiçbir zaman düşürülmemelidir. 2)    Yağlık ayçiçeğinde 2 lira 25 kuruş fark ödemesi (prim) desteği 5 TL’ye yükseltilmelidir. 3)    Kuraklıktan zarar gören ayçiçeği üreticilerinin zararları en kısa zamanda ödenmelidir. 4)    Kamu araştırma kuruluşlarının kuraklığa dayanıklı çeşit geliştirme çalışmaları hızlandırılmalıdır. 5)    Yıl içerisinde yapılan zamlar dikkate alınarak mazot ve gübre destekleri revize edilmelidir.''

CHP'li Sarıbal: Fındık Üreticileri Emeğinin Karşılığını Almalıdır Haber

CHP'li Sarıbal: Fındık Üreticileri Emeğinin Karşılığını Almalıdır

Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal, fındıkta sorunlar ve üreticilerin fiyat beklentilerini değerlendirdi. CHP'li Sarıbal yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; Fındık üreticileri emeğinin karşılığını almalıdır ''Bademden sonra dünyada en çok yetiştirilen sert kabuklu meyve olan fındıkta üretim alanlarının yüzde 70’i Türkiye’de bulunmaktadır. Ülkemiz dünya fındık üretiminin yaklaşık yüzde 65’ini gerçekleştirmekte; Türkiye’yi İtalya, ABD ve Azerbaycan izlemektedir. Türkiye dünya fındık ihracatında da yüzde 56’lık payla lider konumdadır. Türkiye’yi ihracatta; ABD, İtalya ve Gürcistan takip etmektedir. Dünyada en büyük fındık ithalatçısı ülkeler ise İtalya, Almanya, Fransa, Rusya, Belçika ve İsviçre’dir. Fındığın yaklaşık yüzde 90’ı Avrupa ülkeleri tarafından tüketilmekte ve büyük ölçüde çikolata ve şekerleme sanayiinde kullanılmaktadır. Türkiye’nin fındık üretim sorunlarının başında verim düşüklüğü gelmekte; verim ABD’de dekar başına verim 285 kg iken Türkiye’de 93 kg dolayındadır. Dikim alanlarının doğal ekolojisinden uzaklaşmasında, verim ve maliyet farklılıklarının önemli rolü olmuştur. Günümüzde toplam 723 bin hektar olan fındık dikim alanlarının yüzde 73’ü (531 bin hektarı) 1. Standart bölge olarak adlandırılan Orta ve Doğu Karadeniz bölgelerinde bulunmaktadır. Özellikle Sakarya, Düzce ve Zonguldak illerinde yoğunlaşan yeni dikim alanları, fındığın gerçek ekolojisi olarak tanımlanan 1. Standart bölgedeki daha yaşlı fındık bahçelerine göre 2 kat daha fazla verim sağlamaktadır. Avrupa Birliği; İtalya, İspanya, Yunanistan, Fransa ve Portekiz gibi üye ülkelerde yaptığı desteklerle fındık üretimini artırmaya çalışmaktadır. Almanya ayrıca Arjantin, Azerbaycan, Gürcistan gibi ülkelerde fındık üretimini sağladığı desteklerle teşvik etmekte ve Türkiye’nin piyasadaki üstünlüğünü kırmaya çalışmaktadır. 2006 yılında Fiskobirlik’i etkisizleştirmek amacıyla Toprak Mahsulleri Ofisi’ne (TMO) fındık alım görevi verilmiş, üç yıl sonra “Yeni Fındık Stratejisi” uygulamaya konularak, bu kapsamda fındık üreticilerine alan bazlı gelir desteği uygulaması başlatılmıştır. 2012 yılı için dekar başına 150 TL, 2013 yılı  için 160 TL ve 2014 yılı için 170 TL olan alan bazlı gelir desteği, 2023 yılında da 170 TL olarak uygulanmaya devam edilmiştir. Yani söz konusu destek 11 yıldır değiştirilmemiştir. Sadece son üç yılın enflasyon verilerine, akaryakıt ve gübre fiyatlarına, işçi ücretlerindeki değişime bile baktığımızda hiç değişmeyen 170 TL’lik bu desteğin artık bir anlamının kalmadığı görülecektir. 2014 yılında döviz karşılığı 77 dolar olan bu desteğin 2023 yılında değeri 7 dolara düşmüştür. Türkiye’nin son üç yıllık ihracatı ortalama 310 bin ton iç fındık karşılığı yaklaşık 2 milyar dolardır. Fındık ihracatında ilk üç firmanın ikisi yabancı sermayelidir. 2023 yılının ihracat şampiyonu 378 milyon $ ile İtalyan Ferrero olup, ikinci sırada Balsu Gıda, üçüncü ise Singapur sermayeli Olam Gıda gelmektedir. Fındık giderek tekelci şirketlerin kontrolüne girmektedir Dünyanın en büyük dört çikolata üreticisinden biri olan İtalyan şirketi Ferrero, 2014 yılında Türkiye’nin ihracat şampiyonu olan Oltan Gıda’yı satın almış ve şirketin adını “Ferrero Fındık” olarak değiştirmiştir. Ferrero 10 yıldır değerli tarım adı altında sürdürdüğü programla 100 bin hektar alanda (tüm fındık alanlarının yüzde 14’ü) 50 bin fındık üreticisine (tüm üreticilerin yüzde 23’ü) ulaşmıştır. Şirketin hedefi Karadeniz’de fındık üreten küçük çiftçileri tasfiye ederek kendine bağlı büyük işletmeler oluşturmaktır. Ferrero’nun halen 10 bin üreticiyle sözleşmesinin bulunduğu belirtilmektedir. Kamunun tarım politikasının serbest piyasaya dayalı olması nedeniyle şirketlerin dediği olmaktadır. TMO alım fiyatını şirketlerin istediği şekilde maliyetin altında açıklamanın yanı sıra  yeterince fındık almamakta; böylelikle üreticiyi şirketlerin kucağına atmaktadır. 2023 yılında maliyeti kg başına 70 TL olarak kabuklu fındık alım fiyatları; TMO tarafından Giresun kalite için 84 TL, ve Sivri kalite için 80 TL olarak açıklanmıştır. Ancak TMO’nun alım miktarı pazarlanan fındığın yüzde 1’ini geçmemiştir. Her yıl yinelenen rekoltenin yüksek gösterilerek fındık fiyatının baskılanması oyunu bu yıl da devam etmektedir. Uluslararası Sert Kabuklu Meyveler Konseyi Türkiye’nin 2024 ürünü fındık üretim tahminini 785 bin ton olarak açıkladı. 2023-2024 sezonundan devreden 135 bin ton stokla birlikte toplam kabuklu fındık arzının 920 bin ton olacağı belirtildi. Tarım ve Orman Bakanlığı’na göre 2024 yılı fındık rekoltesi 718 bin ton olacak. Bu arada TÜİK üretimi 650 bin olarak tahmin etmiş olup; ancak Kahverengi Kokarca, kozalak akarı, külleme ve olası kuraklık zararları dikkate alındığında rekoltenin bu miktarı bile bulması mümkün gözükmemektedir. Fındık rekoltesi üzerinden fiyatın baskılanmasına son verilmelidir. Dünya üretimin yüzde 65’ini gerçekleştirdiğimiz fındık fiyatının belirlenmesi şirketlerin insafına bırakılmamalıdır. Bu konuda öneriler şöyle sıralanabilir: 1)     Fındık üreticilerinin örgütlenmeleri teşvik edilmeli, Fiskobirlik üreticilerin doğrudan yönetimine katılacağı bir şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. 2)     Mevsimlik fındık işçileri emeğinin karşılığını alabilmeli, insana yakışır barınma ve çalışma koşulları sağlanmalıdır. 3)     Fındık fiyatı tek başına şirketler tarafından değil, fındık üreticileri ve  şirketler arasında pazarlıkla belirlenmelidir. 4)     2018 yılından beri 170 TL/dekar olarak uygulanan alan bazlı destek günümüz koşullarına göre revize edilmelidir. 5)     Birçok kuruluş tarafından üretim maliyeti 120 TL/kg olarak hesaplanan fındığın taban alım fiyatı dizginlenemeyen enflasyon şartları dikkate alınarak en az 160 TL olarak açıklanmalıdır.

Kişi Başı Et Tüketiminde Afrika Ülkeleri Seviyesine Düştük! Haber

Kişi Başı Et Tüketiminde Afrika Ülkeleri Seviyesine Düştük!

CHP Bursa Milletvekili, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyesi ve PM Üyesi Orhan Sarıbal hayvansal üretimde yaşanan sorunlara ilişkin bir rapor açıkladı. Kırmızı et sorununun temelinde hayvan varlığındaki yetersizlik yattığını belirten CHP'li Sarıbal raporunda şu ifadelere yer verdi; ''Ülkemizde kırmızı et fiyatlarında yaşanan sıkıntının başta gelen nedenini hayvan varlığında yaşanan azalma oluşturuyor. Meydana gelen hayvan açığı ise ithalatla kapatılmaya çalışılıyor. Ancak gerek besilik gerekse damızlık hayvan açığı kısa sürede kapatılamayacağı için Türkiye uzun bir süre ithalata mahkum hale getirilmiştir. Uygulanan yanlış politikalar nedeniyle son yıllarda hayvan varlığında ciddi bir azalma yaşanıyor. TÜİK verilerine göre, Türkiye'nin büyük ve küçükbaş hayvan varlığı, son iki yılda düşüşe geçti. 2021'de 75,6 milyon baş olan hayvan varlığı, 2023'te 68,9 milyon başa düştü; son iki yılda büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayısı 6 milyon 609 bin baş azaldı  Hayvan varlığındaki azalmanın nedenleri şöyle sıralayabiliriz: 1.   Uygulanan yanlış politikalar ile üretim yerine ithalatın teşvik edilmesi. 2.   Hayvanlar için ucuz yem kaynağı olan mera alanlarının tespit çalışmaları yıllardır bitirilememiş olup, ıslah çalışmaları da yetersizdir. Mera alanları amaç dışı kullanılmakta ve tahrip edilmektedir. Bu nedenle hayvan varlığı için yeterli, kaliteli ve uygun fiyatlı kaba yem üretilememektedir. 3.   Başta yem olmak üzere girdi maliyetleri çok yüksektir. Hayvan ithalatının yanı sıra hayvanları beslemek için fabrika yemi üretiminde kullanılan hammaddenin yarısı ithalatla karşılanmaktadır. 4.   Süt hayvancılığında 1 litre çiğ süt karşılığı satın alınabilecek yem miktarı süt/yem paritesi olarak adlandırılmaktadır. Süt üreticisi 1 kg çiğ süt satıp 1,5 kg yem alabildiği taktirde ancak üretimini sürdürebilmektedir. Enflasyonla mücadele adına çiğ süt fiyatları Gıda Komitesi tarafından baskı altında tutulmakta, buna karşılık üretim maliyetlerindeki artış devam etmektedir. Çiğ süt alım fiyatları maliyetleri karşılamadığı için üretici damızlık hayvanlarını kesime göndermekte; özellikle küçük aile işletmeleri hızla yok olmaktadır. 5.   Kırsal alanlarda yaşayan genç nüfusun azalması, hayvancılıkla uğraşan çiftçi sayısında ve hayvan sayısında azalmayı birlikte getirmektedir. Kırsalda nüfusun yaşlanmakta, çoban bulmak gittikçe zorlaşmaktadır. 6.   Hayvancılık desteklerinin tarımsal destekleme ödemeleri içindeki payı giderek azalmaktadır. Bu oran 2020 yılında yaklaşık yüzde 36 iken 2024 yılında yüzde 21’e düşürülmüştür Bu politikalardan dolayı Türkiye ithalata mahkum hale gelmiştir. Kitlesel olarak ithalat yapılan son 15 yılda 6.8 milyon büyükbaş ve 3.2 milyon küçükbaş olmak üzere toplam 10 milyon baş canlı hayvan ve 371 bin ton kırmızı et ithal edilerek 11.3 milyar dolar bedel ödenmiştir (Tablo 3). Son 17 ayda ithal edilen canlı hayvan sayısı 1 milyon başı ve ithal edilen et miktarı ise 68 bin tonu aşmış; karşılığında yaklaşık 1.9 milyar dolar ödenmiştir Milyarlarca dolarlık ithalata rağmen Türkiye’de kişi başına et tüketimi Afrika ülkeleri seviyesine düşmüştür. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) verilerine göre 2020 yılında kişi başına yıllık et tüketimi ABD’de 127 kg, Avustralya’da ise 121 kilogramdır. Tüketim Avrupa ülkelerinde 70 kg civarında iken Türkiye 37 kg ile dünyada 111’inci sırada yer almaktadır. Yani Afrika ülkeleri ile aynı seviyededir. Bu sarmaldan kurtulabilmek için başlıca çözüm önerileri şöyle sıralanabilir; 1.   Gıda güvencesinin sağlanması için ithalattan vazgeçilmeli, kaynaklar ithalat lobilerinin kârları için tüketilmemelidir. 2.   İthalat yerine buzağı kayıplarının önüne geçilmelidir. 3.   Destekler büyük (endüstriyel) işletmelere değil, küçük aile işletmelerine verilmeli, yani tabana yayılmalıdır. 4.   Çiğ süt fiyatlarını düşük tutma politikalarından vazgeçilmeli, yem fiyatları sübvanse edilmelidir. 5.   Halen çiğ süt fiyatları sanayiciler tarafından belirlenmektedir. Fiyatlar üretici örgütlerinin ağırlıkta olduğu bir kurul tarafından belirlenmelidir. 6.   Üretici örgütleri güçlendirilerek piyasada etkin olmaları sağlanmalıdır.''

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.