SON DAKİKA
Hava Durumu

#Türkiye Büyük Millet Meclisi

Porsuk Haber Ajansı - Türkiye Büyük Millet Meclisi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Türkiye Büyük Millet Meclisi haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

CHP'li Çakırözer Gözaltı ve Tutuklamaları Meclis Gündemine Taşıdı Haber

CHP'li Çakırözer Gözaltı ve Tutuklamaları Meclis Gündemine Taşıdı

Türkiye genelinde devam eden protestolarda üniversite öğrencileri ile gazetecilere yönelik gözaltı ve tutuklamaları Meclis gündemine taşıyan CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, hukuksuzca gözaltına alınan ve tutuklanan yurttaşların serbest bırakılması çağrısında bulundu. Eskişehir’den İstanbul’a Ekrem İmamoğlu’na destek için giden üniversite öğrencisi Berkay Gezgin ve Türkiye’nin dört bir yanında tutuklanan öğrencilere dikkat çeken Çakırözer, “Ekrem'leri, Berkay'ları hapsetseniz dahi umudu asla yenemeyeceksiniz, yok edemeyeceksiniz! Suçsuz yere özgürlüğü çalınan o gençleri derhal serbest bırakın” dedi.  Çakırözer protestoları takip ederken gözaltına alınan 11 gazeteciden 7’sinin tutuklanmasına da tepki göstererek, “Gerçekleri ortaya koymak, halkın haber alma hakkını savunmak, yurttaşın protesto özgürlüğünü haberleştirmek suç değildir. Gazetecileri serbest bırakın!” çağrısını yaptı.  Çakırözer, ülke genelindeki protestolardan gelen görüntülerin TRT ekranlarına yansıtılmamasına da tepki göstererek, “Türkiye ayakta, 86 milyonun vergilerini hoyratça kullanan kanallarda tek saniye görüntü yok! 20 yılda 12 milyar dolar toplayan TRT, bir saniye dahi göstermiyor! Bu yüzden bizi görmeyeni biz de görmüyor, boykot ediyoruz” dedi. BERKAY’IN MESAJINI MECLİS’TE OKUDU: “UMUT BİZİM…” CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından Türkiye genelinde devam eden protestolar ile bu protestolarda gözaltına alınan ve tutuklanan gençler ile gazetecileri Meclis gündemine taşıdı. Hukuksuzca tutuklanan üniversite öğrencileri ile gazetecilerin derhal serbest bırakılması çağrısında bulunan Çakırözer, “Suçsuz yere özgürlüğünü çaldığınız insanları derhal serbest bırakın” dedi. 23 yıllık AKP iktidarında Türkiye’nin demokraside, hukukta, özgürlüklerde diplerde; zulümde, adaletsizlikte, kul hakkı yemede dünya lideri yapıldığını söyleyen Çakırözer, Eskişehirli üniversite öğrencisi ‘Her şey çok güzel olacak’ sloganının mimarı Berkay Zengin ve üniversite öğrencilerine yönelik gözaltı ve tutuklamalara tepki gösterdi. “HUKUKUSUZLUĞA DİRENEN GENÇLERİ GAZLA KORKUTUYORSUNUZ” Çakırözer şunları söyledi: “Önce başkanları zindana attınız, sonra da hukuksuzluklara direndiler diye ülkemizin geleceği gençlerimizi gazla, copla, suyla, gözaltılarla sindirmeye, korkutmaya çalışıyorsunuz. Eskişehirli üniversite öğrencisi Berkay Gezgin'i niye tutukladınız? Kim bu Berkay? Altı yıl önce ‘Her şey çok güzel olacak’ sloganıyla Türkiye'ye umut olan evladımız. İstanbul'a giderken otogardan paylaşım yapmış ‘Eskişehir'den İstanbul'a Ekrem Başkanın yanına gidiyorum. Baskıya, hukuksuzluğa karşı dimdik duruyoruz. Boyun eğmeyen herkese bin selam olsun. Umut bizim, gelecek bizim’ Berkay'ın dediği gibi, umut bizim, gelecek bizim.  Siz Ekrem'leri, Berkay'ları hapsetseniz dahi işte bu umudu asla yenemeyeceksiniz, yok edemeyeceksiniz. Suçsuz yere özgürlüğü çalınan o gençleri derhal serbest bırakın.” “MİLYONLARIN PROTESTO HAKKINI HABERLEŞTİRMEK SUÇ DEĞİLDİR” Türkiye’nin dört bir yanında devam eden protestoları takip eden gazetecilere yönelik tutuklamalara da tepki gösteren Çakırözer, “Gerçekleri ortaya koymak, halkın haber alma hakkını savunmak, yurttaşın protesto özgürlüğünü haberleştirmek suç değildir. Gazetecilere yönelik baskı ve gözdağına derhal son verin” çağrısını yaptı. Son 24 saatte 11 gazeteci gözaltına alındığını ve 7 gazetecinin tutuklandığını dile getiren Çakırözer, “Tek işi sahada olanı biteni aktarmak, elinde mikrofonu, kamerasından başka bir şey yok, yaka paça gözaltı, sonra tutuklama. Neymiş? Gazeteciler eylem yönlendiriyormuş. İşte, NOW Haber muhabiri Ali Onur Tosun, işini yaptı, haber takibi yaptı diye bugün tutuklandı. ‘Doktorların demokrasi yürüyüşünü takip için görevdeydim’ diyor, basın kartı üzerinde, televizyonda haberi yayınlanmış ama hâlâ ‘Sen gazetecilik yapmadın’ diye sırf gözdağı vermek için zindana atılıyor. ‘Gösteri yasağı vardı, niye gittin?’ diye Zeynep Kuray tutuklanıyor ‘Ben gazeteciyim, giderim’ diyor, dinletemiyor! AFP foto muhabiri Yasin Akgül üzerinde fotoğraf makinesi var ‘Benim görevim fotoğraf çekmek’ diyor, dinletemiyor, tutuklanıyor. Foto muhabirleri Kurtuluş Arı, Gökhan Kam, Bülent Kılıç, gazeteci Hayri Tunç'la birlikte hepsi bu akşam ailesinden, özgürlüğünden mahrum.  Hatta cezaevlerini suçsuz, günahsız başkanlarla, öğrencilerle, siyasetçilerle öylesine doldurmuşsunuz ki gazetecileri yerleştirecek cezaevi de bulamıyorsunuz, dolaştırıp duruyorsunuz. Bu gazetecileri derhâl serbest bırakın” diye konuştu. “SARAÇHANE’Yİ BİR DAKİKA GÖSTERMEYENLERİ BOYKOT EDİYORUZ” Çakırözer, geliri kamu kaynaklarından oluşan TRT’nin CHP lideri Özgür Özel’in konuşmaları ile Saraçhane’deki protestoları ekrana taşımamasına da tepki göstererek, partisinin boykot çağrısını yeniledi. Çakırözer, şunları söyledi: “Türkiye ayakta, milyonlar hukuksuzluklara karşı meydanlarda, dünya basını manşetlere çekmiş, dakikalarca gösteriyor ama bakıyorsunuz, 86 milyonun vergilerini hoyratça kullanan kanallarda tek saniye görüntü yok. Cebimizdeki telefondan, evdeki ofisteki, televizyondan, bilgisayardan, radyodan, koldaki saatten binlerce lira pay alıp bandrol ücreti toplayan yirmi yılda 12 milyar dolar toplayan TRT bir saniye dahi göstermiyor. Kimin parası? Benim, sizin, hepimizin bütçesi ama Saraçhane'yi, Beyazıt'ı, ODTÜ'yü bir saniye dahi vermiyor. Kamu bankalarının sadece bir yılda 5-6 milyarlık bütçesini hortumlayan kanallar, milyonların mücadelesini, onların sözcüsü Genel Başkanımız Özgür Özel'i görmezden geliyor. İşte bu yüzden, bizi görmeyeni biz de görmeyeceğiz. Halkın vergileriyle ayakta durup, halkın sesini duymayan, duyurmayanları boykot ediyoruz. Bu düzen böyle gitmez, gitmemeli diyen herkese de ‘Boykot yap’ diyoruz.”

CHP’li Çakırözer Eskişehir’de Sıvası Çöken Okulu Gündeme Taşıdı Haber

CHP’li Çakırözer Eskişehir’de Sıvası Çöken Okulu Gündeme Taşıdı

Eskişehir'de bir lisenin tavan sıvasının çökmesi sonucu 4 öğrencinin yaralanması, eğitim camiası, öğrenci ve aileleri arasında büyük endişe yarattı. Eskişehir’de lisede ders esnasında meydana gelen çökmeyi Meclis gündemine taşıyan CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in yanıtlaması talebiyle soru önergesi verdi. Çakırözer, “Okulda tavandaki sıva çökmesi sonucu öğrencilerimiz kafalarından ve vücutlarının çeşitli bölgelerinden yaralanmış. Eğitim camiası, aileler tedirgin. Bazı öğrenciler ‘deprem oldu’ zannettik diyor. Evlatlarımızın, öğretmenlerimizin güvenliği her şeyden önemli. Okullarımızın güvenli hale getirilmesi ve eğitimin engellenmemesi için gerekli önlemler derhal alınmalı” dedi. “EVLATLARIMIZI TEDİRGİN ETMEYE KİMSENİN HAKKI YOK” CHP Milletvekili Utku Çakırözer Eskişehir Yunusemre Endüstri ve Teknik Anadolu Lisesi'nde ders işlendiği sırada meydana gelen çökmeyi Meclis gündemine taşıyarak, Eskişehir’deki okul binalarının yapısal güvenliği ve fiziksel durumuna ilişkin yapılan denetimleri Bakan Yusuf Tekin’e sordu. Okulda meydana gelen çökme sonrası öğrencilerin, öğretmenlerin ve ailelerin büyük tedirginlik yaşadığını belirten Çakırözer, okul binalarının güvenliğinin sağlanması ve eğitim ortamının iyileştirilmesi konusunda Eskişehir’de yapılan çalışmaları Bakan Tekin’e sordu. Eskişehir’de okullarda yaşanan yapısal ve fiziksel sorunların çözüme kavuşturulmasına ilişkin eğitim camiasından, sendikalardan ve ailelerden gelen taleplerin dikkate alınması gerektiğini belirten Çakırözer, “Yaşanan çökme sonucu okulda öğretmenlerimiz, öğrenciler, aileler tedirgin. Bu tedirginliği yaşatmaya kimsenin hakkı yok. Eğitim yuvalarımızın güvenliği herkesin ilk önceliği olmalı. Hem Eskişehir’de hem de Türkiye’nin dört bir yanında okullarda tadilat bakım konusunda yaşanan sıkıntılar bir an önce giderilmelidir” dedi. “OKULLARIN GÜVENLİĞİ İÇİN HANGİ DENETİMLERİ YAPTINIZ?” Çakırözer Bakan Tekin’in yanıtlaması talebiyle verdiği önergede şu sorulara yanıt istedi: “Okullarda bu tür kazaların önüne geçilmesi, öğrencilerin güvenliğinin sağlanması ve okulların fiziksel yapılarının denetlenmesi için Bakanlığınızca hangi çalışmalar yürütülmektedir? Eskişehir’de okul binalarının yapısal güvenliği, deprem risk analizleri ve fiziksel durumuna ilişkin hangi çalışma ve denetimler yapılmaktadır? Yapılan denetim ve çalışmalar sonucu riskli bulunan okul binası sayısı nedir? Bu binalar hangileridir? Yunusemre Endüstri ve Teknik Anadolu Lisesi'nin yapısal güvenliği ve fiziksel durumuna ilişkin son denetimler ne zaman ve nasıl yapılmıştır? Okulda eğitim veren öğretmenler ile eğitim gören öğrencilerin güvenliğine ilişkin hangi önlemler alınmıştır?”

Hayvancılıkta Yaşanan Sorunları Meclis Araştırmalıdır Haber

Hayvancılıkta Yaşanan Sorunları Meclis Araştırmalıdır

CHP Niğde Milletvekili ve TBMM Tarım, Orman ve Köy İşleri Komisyonu Üyesi Ömer Fethi Gürer, “Türkiye'de tarım sektörü artan maliyetler, yetersiz destek politikaları ve plansız uygulamalar nedeniyle giderek daha fazla dar boğaza sürükleniyor. Üreticinin girdi maliyetleri karşısında direnme gücü azalırken alınan kararlar, çiftçiyi ve hayvancılıkla uğraşanları daha da zor bir sürece sokuyor.” dedi. GİDERLER ARTIYOR Gürer, “Büyükbaş hayvanlara takılan zorunlu kulak küpesi ücretlerine yapılan son dönemdeki yüzde 43,75’lik zam tartışılmaktadır. Türkiye'de yaklaşık 16,5 milyon büyükbaş hayvan olduğu düşünüldüğünde, sektöre yüklenen toplam maliyet önemli bir rakama ulaşmaktadır. Bu yeni maliyet kaleminin doğrudan üreticinin cebinden çıkmadığı öne sürülmektedir. Kulak küpesi ücretinin üreticiye ödenmesi gereken devlet desteklerinden mahsup edilerek kesileceği belirtilmektedir. Yem fiyatları yüzde 80’e yakın artmış, veteriner ve ilaç giderleri yüzde 100’ü aşan oranlarda yükselmiş, akaryakıt fiyatları yüzde 120 artmıştır. Çiğ süt üreticisinin maliyetleri hızla yükselirken satış fiyatları maliyet artışına oranla geride kalmıştır.” ifadelerini kullandı. DESTEKLER YETERSİZ CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer, “Hayvancılıkta yeterli destek verilmemesi ve yanlış politikalar nedeniyle birçok küçük ve orta ölçekli işletme sektörden çekilmek zorunda kalmıştır. Türkiye'nin hayvancılık alanında kendine yetebilen bir ülke olması gerekirken, son yıllarda artan ithalat politikaları ve üreticiyi desteklemeyen kararlar nedeniyle dışa bağımlılık giderek artmaktadır. Son yıllarda hayvancılık sektörüne verilen teşviklerin toplam miktarı, girdi maliyetlerindeki artışa oranla yeterli değildir. Özünde hayvancılık politikasının temel amacı, üretimi artırmak ve üreticiyi desteklemek olmalıdır. Ülkemizde hayvancılığın sürdürülebilir bir şekilde devam etmesi için Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından alınan kararların üretici üzerindeki etkilerinin tüm yönleriyle araştırılması, hayvancılık sektöründe yaşanan sorunların tespiti ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla bu konuda Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.” dedi.

Kamu Mühendisleri Yoksulluk Sınırında Yaşamaya Mahkûm Ediliyor Haber

Kamu Mühendisleri Yoksulluk Sınırında Yaşamaya Mahkûm Ediliyor

Cumhuriyet Halk Partisi Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü’nün, kamu mühendislerinin mağduriyetlerinin giderilmesi ve özlük haklarının iyileştirilmesi amacıyla Meclis’e sunduğu kanun teklifi Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. Süllü, “Yıllardır büyük mağduriyet yaşayan ve hakları için mücadele eden kamu mühendislerinin hakları teslim edilene kadar yanlarında olacağız” dedi. "Kamuda Mühendislerinin Mağduriyeti Yıllardır Görmezden Geliniyor" TBMM Genel Kurulu’nda CHP Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü, kamu mühendislerinin mağduriyetlerini giderecek kanun teklifi üzerine konuştu. Emekli Sandığı Kanunu, Devlet Memurları Kanunu ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'de değişiklik yapılmasını öngören yasa teklifinin, kamuda görev yapan teknik hizmetler sınıfındaki mühendis, mimar, şehir plancısı gibi meslek gruplarının çözülemeyen sorunlarına çare olacağını belirten Süllü, "Bu meslek grupları, kamu projelerinin planlama, yapım, üretim, düzenleme ve denetleme gibi kritik aşamalarında yer almaktadır. Devletin temel görevlerini yerine getiren bu personelin sorunları yıllardır görmezden geliniyor" diye konuştu. "Mühendislik ve Mimarlık Disiplinleri Can ve Mal Güvenliğini Doğrudan Etkiliyor" Son yıllarda yaşanan deprem felaketleri, maden faciaları, sel baskınları ve yangınların, mühendislik ve mimarlık disiplinlerinin kritik önemini acı bir şekilde hatırlattığını ifade eden Süllü, "Bu meslek gruplarının taşıdığı teknik, mali ve hukuki sorumluluk uzun yıllar boyunca devam etmektedir. Öte yandan, siyasi baskı ve güvencesiz çalışma koşulları nedeniyle de büyük zorluklarla karşı karşıya kalmaktadırlar" dedi. "Kamu Mühendisleri Yoksulluk Sınırında Yaşamaya Mahkûm Ediliyor" Mühendislerin ve teknik personelin özlük ve sosyal haklarındaki adaletsizliklerin giderek derinleştiğini belirten Süllü, "Geçmişte eşdeğer meslek gruplarıyla benzer maaş alan kamu mühendisleri, son yıllarda büyük bir kayıp yaşamıştır. Ocak ayında memur maaşlarına yapılan yüzde 11,54'lük zamla birlikte, kamuda göreve yeni başlayan bir mühendisin maaşı 58 bin TL'de kalmıştır. Oysa yoksulluk sınırı 68 bin TL'yi geçmiştir. Devletin milyarlık projelerine imza atan kamu çalışanları, ekonomik sıkıntılarla boğuşmaya mahkûm edilmektedir" diye belirtti. "Verilen Sözler Tutulmadı" Kamu mühendislerinin yıllardır seslerini duyurmaya çalışmasına rağmen iktidar tarafından hiçbir adım atılmadığını vurgulayan Süllü, "Cumhurbaşkanına mektup yazdılar, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, 2023 yılı içinde kapsamı geniş bir çalışmanın yapılacağını söyledi. Ancak Vedat Bilgin gitti, Vedat Işıkhan geldi ve yıl 2025 oldu. Hâlâ bir adım atılmış değil" diye konuştu. "Mühendisler Beyin Göçü Veriyor, Kamuda Nitelikli Personel Azalıyor" TÜİK verilerine göre, yurt dışına giden üniversite mezunları arasında ilk sırayı mühendislerin aldığını belirten Süllü, "İyi eğitimli ve ülkeye katkı sunabilecek beyinlerimiz, özlük haklarındaki yetersizlik ve ekonomik koşullar nedeniyle yurt dışına gitmektedir. Aynı zamanda, özel sektörün daha cazip koşullar sunması nedeniyle, bu meslek grupları kamuyu tercih etmemektedir. Sonuç olarak, kamuda nitelikli iş gücü eksikliği yaşanmaktadır" diye belirtti. "Gelin, Kamu Mühendislerinin Haklarını Teslim Edelim" Kamu teknik personeli için geniş bir unvan skalasında mali, sosyal ve özlük haklarının iyileştirilmesi ve bir meslek kanunu çıkarılması gerektiğini ifade eden Süllü, "Bu kanun teklifi sadece bir maaş düzenlemesi değil, kamu mühendislerinin hak ettikleri itibara kavuşması ve yaşam standartlarının iyileştirilmesine yönelik bir adımdır. Gelin, bu adaletsizliği hep birlikte sona erdirelim" dedi.

İklim Kanunu Doğa Talanını Meşrulaştırıyor Haber

İklim Kanunu Doğa Talanını Meşrulaştırıyor

CHP Bursa Milletvekili ve Parti Meclisi Üyesi Orhan Sarıbal, ekoloji örgütleri, sendikalar ve meslek örgütlerinin bileşeni olduğu İklim Adaleti Koalisyonu ile birlikte TBMM’de düzenlediği ortak basın toplantısında İklim Kanunu teklifine tepki gösterdi. Milletvekili Sarıbal, İklim Kanunu teklifinin doğayı koruma amacı taşımadığını, aksine sermayeye yeni rant alanları açan ve ekolojik yıkımı derinleştiren bir düzenleme olduğunu belirterek, doğaya karşı işlenen suçlara karşı ağır yaptırımlar getiren bir Ekokırım Yasası çıkarılmadan çevreyi korumanın mümkün olmayacağını vurguladı. Sarıbal, “Kim olursa olsun, doğaya, tarıma, çevreye ne yapamayacağını ve buna aykırı hareket ettiğinde neyle karşılaşacağını bilmelidir. Suçu işledikten sonra ‘düzenleme yapalım, idare edelim’ anlayışıyla bir yere varamayız” dedi. “BU KANUN, DOĞA VE İNSAN YERİNE SERMAYEYİ KORUYOR” İklim Kanunu teklifinin, halkın ve doğanın ihtiyaçlarını göz ardı ettiğini belirten Sarıbal, şu noktalara dikkati çekti: “Kanunda fosil yakıtların kaldırılmasına dair hiçbir madde bulunmuyor. Ormanların kesilmesini yasaklayan düzenlemeler yer almıyor. Maden tahsislerini durduracak bir karar bulunmuyor. Su kaynaklarının verimli kullanımı için bütçe ayrılmıyor. Buna karşılık teklifte, ‘yeşil büyüme’, ‘sürdürülebilir kalkınma’ ve ‘2053 sıfır emisyon hedefi’ gibi kavramlarla sermayenin ihtiyaçları önceleniyor. Bu süslü lafların arkasında, doğanın ve emeğin piyasa koşullarına teslim edilmesi yatıyor. Doğayı ve toplumu önceleyen halkın İklim Kanunu için kömür ve fosil yakıtlardan çıkış için net bir plan hazırlanmalı. Ekolojik yıkıma neden olan madencilik, enerji ve sanayi politikaları gözden geçirilmeli. Kuraklık, sel ve yangın gibi iklim krizinin etkilerine karşı uyum politikaları geliştirilmeli. Doğal ekosistemleri koruyacak tarım politikaları oluşturulmalı. İklim suçlarına karşı denetim ve yaptırımlar getirilmelidir” diye konuştu.

Gazetecilerin Özgürlüğünü Çalanlardan Hesap Sorulmalı Haber

Gazetecilerin Özgürlüğünü Çalanlardan Hesap Sorulmalı

TBMM’de düzenlediği basın toplantısında şubat ayı Basın Özgürlüğü Raporu’nu açıklayan CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, yılın en kısa ayında gazetecilerin 45 kez hakim karşısına çıktığını, gözaltına alınan 18 gazeteciden 8’i tutuklandığını söyledi.  Gazetecilerin haksız, hukuksuz gözaltına alınmasının, tutuklanmasının basın özgürlüğüne ve halkın haber alma hakkına darbe vurduğunu söyleyen Çakırözer, Halk TV davasında gazetecilere verilen beraat kararlarını hatırlatarak, gazetecilerin haksız, hukuksuz cezaevinde tutulması kararını veren hakim ve savcılardan hesap sorulması çağırısında bulundu. Çakırözer, “Gazetecileri, sanatçıları, aydınları, hak savunucularını apar topar cezaevinde gönderen savcı ve hakimlere bu beraat kararlarını hatırlatmak istiyorum.  Suat Toktaş’ın yaşamından tam 34 gün çalındı. Sadece düşüncesi nedeniyle gazeteciler, avukatlar, hak savunucuları zindanda. Bu insanların hukuksuzca gözaltına, tutuklanmasına neden olan ve sonrasında hatalı olduğu ortaya çıkan ve beraat kararları verilen davalarda, en başında bu hukuksuz kararları veren yargıçlar sorumlu tutulmalıdır. Rahatlıkla bu davayı açanlara ve yeterli delil olmadığı halde bunu reddetmeyip yargılamayı yapanlardan hesap sorulmalıdır! İnsanların özgürlüklerinden, hayatlarından böyle rahatlıkla çalınmamalıdır” dedi. GÖZALTINA ALINAN 18 GAZETECİ’DEN 8’İNE TUTUKLAMA CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında şubat ayı Basın Özgürlüğü Raporu’nu açıkladı. Rapora göre son bir ayda ifade ve basın özgürlüğü alanında yaşanan ihlaller şöyle: İlke TV’den Ercüment Akdeniz ve Elif Akgül, Kentim Şişli gazetesi sahibi Saime Oğuzhan, Kaos GL Genel Yayın Yönetmeni Yıldız Tar İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma kapsamında tutuklanırken, Bursa Muhalif gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ozan Kaplanoğlu 2013 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a 'hakaret' suçlamasıyla hakkında açılan dava kapsamında 12 yıl sonra cezaevine kondu.       Gazeteciler Orhan Bursalı, Özlem Gürses ve Nevşin Mengü hakkında yazı ve paylaşımları gerekçe gösterilerek hapis cezaları verildi. HABERE DE PROTESTO TAKİBİNE DE GÖZALTI Sabah muhabirinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’na ziyaret haberini yeniden haberleştiren Birgün internet sitesi yöneticileri Uğur Koç, Berkant Gültekin ve Yaşar Gökdemir gözaltına alındı.  Van’da kayyum protestolarını takip eden 6 gazeteci ile Mersin’de Sami Yılmaz soruşturmalar kapsamında gözaltına alındı.       Gazeteci Murat Ağırel ve ailesi ölümle tehdit edildi. Birgün’den İsmail Arı hakkındaki iddiaları haberleştirdiği MHP milletvekilinin şikayeti, aynı gazeteden Sarya Toprak ise kadına şiddet haberinde ismi geçen zanlının şikayeti üzerine ifade verdi.       Dezenformasyonla mücadele gerekçesiyle Meclis’ten geçen ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunu’ da içeren sansür yasası bu ay da gazeteciler aleyhine işletildi. Birçok gazeteci hakkında yaptıkları haber ve paylaşımlar nedeniyle soruşturma ve suç duyuruları yapıldı.       TBMM önünde ‘çoklu baro’ yasasına karşı protestoları takip ederken darp edilerek gözaltına alınan ve yargılanan gazeteci Sibel Hürtaş hakkında bu kez de polislere ‘işkenceci’ dediği için yeni dava açıldı.  RTÜK’TEN KANALLARA İNCELEME, TEHDİT VE CEZA RTÜK Başkanı haber bültenlerinde ‘ülkede olumlu olaylar yaşanmadığı algısı yaratıldığını’ öne sürerek kanallara en üst sınırdan yaptırım tehdidinde bulundu.       Tehditler şubat ayında gerçeğe de dönüştü. RTÜK 'Karamsar tablo çizmek', 'yorum yapmak', 'toplumu yanlış yönlendirmek' ve 'ailevi değerlere aykırılık' gibi gerekçelerle TELE1, Halk TV, NOW TV ve SZC TV'ye cezalar verdi.       İstanbul Başsavcılığı’nın talebiyle Gezi Parkı soruşturması kapsamında medyanın 12 yıl önceki yayınları da incelemeye alındı.       İfade ve basın özgürlüğü alanındaki ihlallerden biri olarak karşımıza çıkan erişim engellerine şubat ayında da devam edildi. Çok sayıda haber sitesinin yanı sıra gazeteciler Fehim Işık, Hayko Bağdat ve Metin Cihan’ın X hesaplarına erişim engeli getirildi. “HUKUKSUZCA ÖZGÜRLÜKLERİ ÇALANLARDAN HESAP SORULMALI” Bilirkişi davasında 34 gündür Silivri Cezaevi’nde tutuklu kalan Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş ve Halk TV çalışanlarına ilk duruşmada verilen beraat kararı da Çakırözer’in raporuna yansıdı. Çakırözer, Suat Toktaş ve Halk TV çalışanlarına verilen beraat kararı sonrasında, haksız, hukuksuz yere gazetecilerin özgürlüğünü çalanlardan hesap sorulması çağrısında bulunarak şunları söyledi: “Gazetecileri, sanatçıları, aydınları, hak savunucularını apar topar cezaevinde gönderen savcı ve hakimlere bu beraat kararlarını hatırlatmak istiyorum.  İnsanların özgürlüğünü çalmak bu kadar kolay olmamalı. Bu insanların hukuksuzca gözaltına, tutuklanmasına neden olan ve sonrasında hatalı olduğu ortaya çıkan ve beraat kararları verilen davalarda bu hukuksuz kararları veren yargıçlar sorumlu tutulmalıdır. Rahatlıkla bu davayı açanlara, bunu reddetmeyip yargılamayı yapanlardan hesap sorulmalıdır! Suat Toktaş kararı bağlamında geçmişte var olan bu düzenleme yeniden düşünülmeli. Hakimler ellerinde yeterli delil olmadan gazetecileri, aydınları, hak savunucularını bu kadar rahat hapsedememeli.”

İklim Krizi Tarımı Vuruyor, İktidar Seyrediyor! Haber

İklim Krizi Tarımı Vuruyor, İktidar Seyrediyor!

AKP milletvekillerinin imzasını taşıyan Türkiye'nin ilk "İklim Kanunu Teklifi", TBMM Başkanlığı’na sunulurken CHP Bursa Milletvekili ve PM üyesi Orhan Sarıbal, Çevre Komisyonu’nda görüşülen kanunla ilgili “AKP’nin Meclis’e sunduğu İklim Kanunu Teklifi, çiftçiyi, üreticiyi, tarımı ve gıda güvencesini yok sayan bir anlayışın ürünüdür. İklim Kanunu ülkenin kaynaklarının sömürülmesinin yasası olacak” dedi. Venezuela Devlet Başkanı Chavez’in uluslararası bir iklim kongresindeki konuşmasını hatırlatan Sarıbal, “Eğer küresel ısınma sizin banka kriziniz olsaydı, yirmi dört saatte çözerdiniz. İklim krizi denen temel mesele aslında sizin yönetim, rejim sorununuzdur. Eğer rejimi değiştirmiyorsanız, sorunları da çözemezsiniz. İklim Kanunu taslağında ‘sermaye’ kelimesi tam 21 defa geçerken, doğa ve ekoloji gibi ifadeler sadece 5 kez kullanılıyor. Kanun taslağında karbon piyasası, emisyon ticaret sistemi ve piyasa kelimelerinin sıklığı dikkat çekiyor. Ancak çevre, emek, sağlık ve iklim adaleti gibi temalar bu kanunda geçmiyor. Kanun, küresel kapitalizmle uyum sağlamak amacıyla çıkarılmaktadır. Yani aslında içinde kullandığınız kelimeler kanunun da içeriğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Sermaye sıkıntıda, ülke kapitalizmi sıkıntıda, küresel kapitalizme yeniden uyum sağlayabilmek, rekabet edebilmek, bu rekabeti kara dönüştürebilmek için acilen böyle bir kanuna ihtiyacımız var demişler. Bu kanunun direkt zenginlerin rekabet etmesi, kar etmesi için bu ülkenin kaynaklarının başka bir şekilde sömürülmesinin aracı olacak” açıklamasını yaptı. TARIM YOK SAYILDI Kanun teklifinin Meclis’e sunulmadan önce Tarım Komisyonu’nda değerlendirilmemesini büyük bir eksiklik olarak nitelendiren Sarıbal, şunları söyledi: “İklim değişikliği sadece çevre meselesi değildir; aynı zamanda gıda üretimi, su kaynakları ve çiftçilerin geçim mücadelesiyle doğrudan bağlantılıdır. Ancak bu teklif hazırlanırken çiftçilerin, üreticilerin, tarım uzmanlarının, ziraat mühendislerinin, meslek odalarının görüşleri alınmamış; Tarım Komisyonu sürecin dışında bırakılmıştır. Bu kabul edilemez!” Milletvekili Orhan Sarıbal, yıllardır uygulanan yanlış politikalar nedeniyle çiftçilerin yoksulluğa sürüklendiğini ve şimdi de bu teklifle tarıma ve doğaya büyük bir darbe vurulacağını belirtirken; “İklim krizi tarımı vuruyor, iktidar seyrediyor. Kuraklık büyüyor, su kaynaklarımız azalıyor, gıda fiyatları yükseliyor. Ancak iktidarın çıkardığı her düzenleme şirketleri zengin ediyor. Bugüne kadar yapılan her yanlış düzenleme toprağımızın çoraklaşmasına, sularımızın ticarileşmesine, ormanlarımızın yok edilmesine neden oldu. Bu iklim değil, karbon emisyonu ticareti kanunudur. Ticari kaygılarla yürütülen her yasal değişiklik, şirketlere yarıyor, dereler kurutuluyor, tarım arazileri yok ediliyor; ormanlarımızı ağaçsızlaştırıyor, soluduğumuz havayı kirletiyor. Bu kanun teklifinin geri çekilmesi şarttır! Eğer gerçekten bir İklim Kanunu çıkarılacaksa, bu kanun sermaye gruplarının değil, halkın, üreticinin, çiftçinin, bilim insanlarının söz sahibi olduğu bir süreçle hazırlanmalıdır” diye konuştu.

İklim Değişikliği Gıda Arz Sorunu Yaratacak! Haber

İklim Değişikliği Gıda Arz Sorunu Yaratacak!

CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer İklim Değişikliği Kanun Teklifi'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görüşülmeye başlamasıyla ilgili açıklamalarda bulundu. İklim Değişikliği Kanun Teklifinin TBMM'de görüşülmesine başlandı. CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer konuşmasında iklim değişikliğinin gıda arz sorunu yaratacağını söyledi. CHP Niğde Milletvekili ve Tarım Orman Köyişleri Komisyon üyesi Ömer Fethi Gürer: “Bugünün siyasetçileri geleceğin ya kurtarıcıları ya da katili olacaklardır. Tarih yapılanı ve verilen kararları sürekli taşır; bedenen yok olmak, vicdanen insanların yargılanmasını sonlandırmaz. İklim değişikliğiyle oluşacak süreç daha çok kâr ve kazanca değil, daha iyi yaşama entegre edilmelidir. Kızılderilileri 'Vatan yaratıyoruz.' diye yok eden kafa, 'Dünyada demokrasi var.' diye diye getirdiği uygulamalarla ne yazık ki dünyanın geleceğini sorunlu hâle taşımıştır.” dedi. Gürer: “Kapitalizmin acımasız uygulaması serbest piyasa ekonomisi 1980'lerden sonra yoğunlaşmıştır. O süreç, çevremizi ve doğamızı katleden en önemli süreçtir. Bu sürecin sonunda geldiğimiz nokta, sorunların katlandığı bir sürecin varlığını yaratmıştır. İklim değişikliğinin başlıca nedeni, kapitalist sömürü düzeniyle oluşan açgözlü, doymak bilmeyen, kontrolsüz kâr hırsıyla oluşan anlayışın yarattığı gerçeklerdir,” dedi. CHP milletvekili Ömer Fethi Gürer:“Küresel iklim değişikliği, dünyanın geleceğini olumsuz etkileyecek boyutlarda değişimleri de beraberinde getirmektedir. Yüksek sıcaklıkların, başta tarım olmak üzere çalışma yaşamı dâhil her kesimi doğrudan etkilemesi beklenmektedir. Bölgesel göçler de bunun bir parçası olacaktır. Daha fazla ısınma; öngörülmeyen bir küresel su döngüsü yaratılması, yıkıcı seller, aşırı deniz seviyesi olayları, orman yangınları, yoğun fırtınalar, kum fırtınaları, ani hava değişimleri, yaşamı sorunlu kılacaktır. Dirençli ve yaşanabilir bir gelecek, her olumsuzluğa rağmen yine de olasıdır. İklim değişikliği bugünden gıda güvenliğini de etkilemektedir. Aşırı sıcaklıkların beraberinde ölümleri getirmesi, ruh sağlığını bozması, yeni hastalıkların ortaya çıkmasının yanında su güvenliğinden başlayarak oluşabilecek sorunlara bugünden çözüm aranması dahi önemlidir. İnsan kaynaklı küresel ısınmanın sınırlandırılması için net sıfır karbon emisyonu gerekiyor. Arazimizi, ormanları ve ekosistemi korumak, iyileştirmek; su kaynaklarını doğru planlamak; kuraklığa, depreme, olası felaketlere, hortuma ve ani oluşumlara karşı duyarlı politikalar geliştirmekle olasıdır,” dedi. Ömer Fethi Gürer: “ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü), küresel ısınma artışının tam zamanlı iş eşdeğeri kayba neden olacağını ve toplam çalışma saatlerinin yüzde 2,2'sini yüksek sıcaklık nedeniyle kaybedeceğini öngörüyor. Hiç şüphesiz, sürecin doğru yönetilmesinde şeffaflık, etkin yönetim, katılım, liyakat, hesap verebilirlik, adalet, hukuka uygunluk, insan haklarına saygı, yerinde yönetim, güçlü sivil toplum, iyi yönetişim ve sürdürülebilirlik önemli olacaktır.” İklim değişikliğiyle mücadele ederken uygulanan azaltım, uyum politikaları ve sürdürülebilir kalkınma eylemlerinin yanı sıra adaletin ve istihdamın sağlanması, insan mağduriyetini önlemek için alınan önlemler ve adil bir geçiş de önemlidir. Maden talancısı, orman yağmacısı, baca gazından verilen değerlerin üstünde olmamasını zorunlu kılmasına rağmen bunları görmezden gelenler, havayı kirletenler, atık suyu bertaraf etmek yerine sisteme verenler bu sürecin farklı failleridir,” dedi. Gürer, “Dünya Bankasının 2018 tarihli İklime Hazırlanmak adlı raporunda, 2050 yılına kadar iklim değişikliğine bağlı olarak Sahra Altı Afrika'da 143 milyon insanın göç edeceği yer almaktadır. Bunun da Türkiye'ye etkileri mutlak surette olacaktır. Göç bölgesi kapsamında olan ülkemizde aynı zamanda iklim değişimleri ülke içinde de göçlerin tetiklenmesine yol açacaktır. Mevcut işlerin sürekli hâle getirilmesi, güvenli ve güvenceli geleceğe giden tek yol; bu bağlamda, işçi haklarının güçlendirilmesi ve bu anlamda da çevre bozulması, yoksul kesimlerin olumsuz etkilenmesinin önüne geçilmesidir. İklim değişikliği, geçim kaynaklarında kayıplara ve sosyal düzensizliklere de neden olacaktır. Zorla yerinden edilme ve göçler artacak, sanayinin gelişmesi, ucuz işçi görülen kırsal çiftçinin tamamen toprağından koparılmasına yol açacaktır. Yoksul ve sosyal güvenceden yoksun kesimlerin çevre felaketlerinden en çok etkilenecek kesimlerdir. Aynı zamanda afet yardımlarından da nispeten faydalanabilen bu kesimler, iklim değişikliğinin yaratacağı sorunlarda en acı süreci yaşayacak olanlardır. İklim değişikliğinin kadınlar üzerinde de olumsuz etkisi olacağını ifade etmek gerekir. Adil geçiş, sürdürülebilirliğin ekonomik, çevresel ve soyutsal boyutlarıyla bağlantılı çok sayıda politik alanın birlikte değerlendirilmesi ihtiyacıdır. ILO, dokuz politika alanının mutlaka inceleme ihtiyacını vurguluyor: makroekonomik büyüme politikaları, endüstriyel ve sektörel politikalar, kurumsal politikalar, beceri geliştirme ihtiyacı, iş güvenliği ve sağlığı, sosyal koruma politikaları, aktif iş gücü anayasası politikaları, insan hakları ve tabii en önemlisi de sosyal diyalog. İklim değişikliği; hava sıcaklıklarında ve yağışlarda artışlar, çeşitli sağlık sorunları, biyolojik çeşitliliğin bozulması, seller, yangınlar, göçler, habitat ve ekonomik kayıplar ile yaşamı tehdit etmektedir,” diye konuştu. Ömer Fethi Gürer, “Bilim insanlarının araştırmalarına göre 1 ve 2 derecelik bir ısı artışı öngörülüyor. Bu ısı artışı, daha çok canlı türünün yok olacağının, buzulların daha hızlı eriyeceğinin, okyanus seviyesinin daha fazla yükseleceğinin ve yerleşim alanlarının sorunlu hâle geleceğinin işaretidir. Kritik eşik 2 dereceyi aşarsa, gıda, su ve barınma ihtiyacı ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacaktır. Zenginler daha fazla kirletiyor, yoksullar da bunun bedelini daha ağır ödüyor. Kısa vadeli ve güvencesiz sözleşmeler kısıtlanmalı, insana yaraşır ücret ve iş eğitimi güvence altına alınmalı, toplu pazarlık kapsamı alanları genişletilmeli, örgütlü toplumun önünde engeller kaldırılmalı, organik tarım iklim değişikliğinin olumsuz etkileri ve çiftçilerimizi korumak için geliştirilmelidir. Ülkemizde organik tarımla ilgili yapılan çalışmalarda 78 bine kadar çıkan çiftçi sayısı daha sonraki süreçte 52 bine hatta 42 bine kadar -bakanların yanıtlarında- düşmüş bulunmaktadır. Verimliliği artıran ve atık yönetimine katkıda bulunan döngüsel ekonomi tesisi için bütüncül yaklaşımlar önemlidir. 2023-2025 yıllarına ilişkin Orta Vadeli Program'da yer alan 21 madde, "Yeşil Dönüşüm" başlığı altında tanımlandı. Alışılagelmiş iş yapış şekilleri, zararlı arazi yönetimi, fosil yakıt, maden çıkarma, kömür, petrol ve doğal gaz altyapısının sürekli genişlemesi, iyi planlanmadığı takdirde Türkiye'nin geleceği açısından da sorunların derinleşeceğini gösteriyor. Özellikle madenlerle ilgili orman kesimi, bu süreçte en önemli dayanak noktası olan alanların yok edilmesini beraberinde getiriyor. Her ne kadar Türkiye'de orman alanlarının arttığı belirtilse de kayıp ormanların drone'larla tespitinden öte, Türkiye'de doğru dürüst bir orman alanı artmadığı gibi azalması da devam ediyor. Aşırı sıcaklar yüzünden oluşabilecek süreçte balıkçılık türlerinin yüzde 10'unun kaybedileceği, nesli tükenmiş türlerin yüzde 20'ye erişeceği, yağış rejimi öngörülen değişim, hava sıcaklığı nedeniyle toprak erozyonlarının artacağı ve Akdeniz Bölgesi'nde tarım alanlarının yüzde 30'unun tehdit altında olduğunu görmemiz gerekiyor. Bu yüzde 30'luk tehdit alanının Türkiye'nin önemli ölçüde sebzesini, meyvesini ve üretimini sağlayan bir bölge olduğu unutulmamalı.” dedi. CHP’li vekil Ömer Fethi Gürer, “Türkiye'nin bu yönde de yapacakları düzenlemelerde bu sürece doğru bakması gerekir.” dedi. Gürer, “Son günlerde oluşan don olayı dahi Türkiye'nin bu anlamda ne kadar eksik noktada olduğunun göstergesi. Çünkü işlenmiş gıdayı, dondurulmuş gıdayı, katma değerli ürünü ya da iyi depolamayla elde edilen ürünleri daha fazla zincir kopmadan kullanabilme olanağı varken, bunlardan mahrum olmanın ortaya çıkardığı olumsuz sonuçlar gıdayı da problemli kılmakta ve arz güvenliği sorunu yaratmakta. Bu işin ileriki aşamasında da problemlerin daha da derinleşeceği görülüyor. Bu anlamda, iklim değişikliğinin uluslararası tedarik zincirinde de problem yaratacağı net. Yurt dışından ithal edilen ürünlerin, bu anlamda geleceğimiz açısından arz güvenliği sorunu yaratacağının görülmesi ve bu ithalatçı kafadan vazgeçilerek Türkiye'nin kendi kendine yetebilir bir noktaya getirilmesi şarttır. Ayrıca olası sorun olan bölgelerin dışında en azından iklim değişikliğiyle ortaya çıkabilecek olumsuzluklara karşı yapılanmanın daha iyi gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İthal ürünün gelişi, ihraç ürünün gidişi soruna dönüşebilir. Türkiye'nin ihracatta sağladığı özellikle gıdayla ilgili gelirin, bu süreç doğru yönetilmediğinde düşeceğini unutmamak gerekir. Şunu görmekte fayda var: Bugün don gerçekleşen Akdeniz Bölgesi, narenciye üretiminin olduğu önemli bir bölge. Muz dâhil farklı ürünlerin bu bölgeden yurt dışına gittiği düşünüldüğünde, yapılmış bağlantıların dahi bu süreçten olumsuz etkileneceğini bugünden saptamak yararlı olacaktır.” diye konuştu. Gürer, “Kaynakların verimli kullanımı, doğa dostu üretim ve sağlıklı, doğal gıdanın sürdürülebilir biçimde geliştirilmesinin önü açılmalı. Biyolojik çeşitlilik ve sağlığın korunmasına yönelik çalışmalara ağırlık verilmelidir. Artan sıcaklıkların gıda üretimini etkilemeye devam edeceği, özellikle tahıl fiyatlarının dünyada da yükseleceği bugünden görülerek -hatta son yıllarda da bu sorunu yaşıyoruz- önlemler alınmalıdır. Tarım sistemlerinin iklim değişikliğine uyumlu hâle getirilmesi için çalışmalar yapılması gerekmektedir. Üretimin artırılması ve ekosistemin korunması bu anlamda şarttır. İklim krizi yalnızca sel, yangın ve aşırı iklim olaylarının oluşumunu yaratmıyor. Bunun yanı sıra, belirttiğim gibi, hem göçleri hem gıdadaki arz sorununu tetikliyor. Bugün dünyada bu yolla bazı düzenlemeleri gündeme alanlar, mevcut sistemde kendi sömürü anlayışlarını ortadan kaldıracak uygulamaları geliştirmiyorlar. Örneğin, hayvancılık konusunda -bu konu çok tartışıldığı için belirteyim- bizim gibi ülkelere yaptırımcı olmaya çalışıyorlar. Ancak dünyada tarımda en önde olan, dünyaya ürün veren Hindistan, Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya gibi ülkeler, Türkiye’ye ya da Türkiye gibi ülkelere verdikleri akılları kendileri uygulamıyorlar. Çünkü burada bir yapay etin, Birleşmiş Milletler’in öngörüsüne göre, 2030 yılında yüzde 10’a ulaşacağı belirtiliyor. Yani ticaretleşen tarımla ortaya çıkan tablo, bu kesimleri tümden yok ederek kazançlarını artırmaya yönelik bir sömürü anlayışını beraberinde tetikliyor. Dünyada ilaç ya da gübre gibi belli ürünlerde, belli aile gruplarının kontrolünde olan ve onların verdikleriyle dünya tarımının şekillendiği bir süreç dikkate alındığında, birileri daha çok kazanmayı amaçlarken, başkalarının kendi alanlarındaki varlıklarını daraltmayı hedefliyorlar. Buna karşı da dikkatli olunması gerekiyor. Farklı ülkelerin dünyadaki bu felaketleri ve olumsuzlukları tanımladığı süreçte, bizim gibi ülkelere yaptırımcı; kendileri ise bu işin kaymağını yiyici konuma geliyorlar. Sistemi bu yönüyle iyi takip etmek gerekiyor. Gıda zincirinde her halkanın, iklim değişikliği, kuraklık ve ekonomik krizler tarafından daha fazla tehdit edildiğini görmek gerekiyor. Bu kanun da bu konuda çok bir düzenleme içermiyor. Ancak satır arasında, örneğin cezalandırmalarda, yarın salınımı arttı diye hayvancılık yapan birine ceza kesilmeyeceğinin garantisi yok. Çünkü burada bir tanımlama yer almadığı için, buna benzer uygulamaların yaşanma ihtimalinin olduğunu belirtmek gerekir. Ayrıca şunu da söylemekte yarar var, arkadaşlar: Örneğin, bir şeker pancarı, kendinden sonra ekilen ürüne yüzde 20 oranında verim artışı sağlarken, aynı zamanda salınım açısından da en faydalı ürünlerden biri. Fotosentez sonucu havaya verdiği oksijen miktarı, 6 kişinin bir yıllık ihtiyacını karşılayabiliyor. Bize akıl verenler, 'Siz bu şeker pancarını üretmekten vazgeçin de bunun yerine nişasta bazlı şurup üretin,' diyor. Nişasta bazlı şurupla elde edilen ürünlerin dünya üzerindeki değerlerine baktığınızda, şeker pancarına kıyasla çok daha fazla çevresel olumsuz etkisi olduğunu görüyorsunuz. Bu bize dayatılan, aslında onların kendi kazançlarını artıran modellerden oluşuyor. Bu süreçte gençlerin bu işe katkısı ve katılımını artırmak da bir ihtiyaç. Çünkü geleceğin o gençlerin düşünsel yapılarıyla kurulacağı unutulmamalıdır.” dedi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.