SON DAKİKA
Hava Durumu

#Türkiye Ziraat Odaları Birliği

Porsuk Haber Ajansı - Türkiye Ziraat Odaları Birliği haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Türkiye Ziraat Odaları Birliği haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Başkan Bayraktar Ürün Fiyat Farklılıklarını Değerlendirdi Haber

Başkan Bayraktar Ürün Fiyat Farklılıklarını Değerlendirdi

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Kasım ayında üretici ile market arasındaki fiyat farklılıklarını ve aylık-yıllık girdi fiyatlarındaki değişimleri yaptığı yazılı basın açıklamasında değerlendirdi. Kasım ayında üretici ve market arasındaki fiyat farkının en fazla yüzde 253,7 ile limonda görüldüğünü belirten Bayraktar, açıklamasını şöyle sürdürdü; “Limondaki fiyat farkını yüzde 204,9 ile patates, yüzde 197,4 ile kuru kayısı, yüzde 193,1 ile havuç ve yüzde 188,7 ile antepfıstığı takip etti. Limon 3,5 kat, patates ve kuru kayısı 3 kat, havuç ve antepfıstığı 2,9 kat fazlaya satıldı. Üreticide 8 lira 25 kuruş olan limon 29 lira 18 kuruşa, 6 lira 13 kuruş olan patates 18 lira 69 kuruşa, 135 lira olan kuru kayısı 401 lira 52 kuruşa,11 lira 50 kuruş olan havuç 33 lira 71 kuruşa, 240 lira olan antepfıstığı 693 liraya markette satıldı. Kasım ayında fiyatı en fazla artan ürün markette patlıcan, üreticide ise karnabahar olurken, fiyatı en fazla düşen ürün ise markette portakal, üreticide limon oldu.” Market fiyatları “Kasım ayında markette 42 ürünün 38’inde fiyat artışı, 4’ünde fiyat düşüşü oldu. Markette fiyatı en fazla artan ürün yüzde 69,2 ile patlıcan oldu. Patlıcandaki fiyat artışını yüzde 47,5 ile domates, yüzde 42,3 ile kuru soğan, yüzde 39,4 ile karnabahar takip etti. Markette fiyatı en fazla azalan ürün ise yüzde 17,2 ile portakal oldu. Portakaldaki fiyat düşüşünü yüzde 4,4 ile limon, yüzde 3,2 ile tavuk eti izledi.” Üretici fiyatları “Kasım ayında üreticide 34 ürünün 20’sinde fiyat artışı olurken 7’sinde fiyat düşüşü görüldü. 7 üründe ise fiyat değişimi olmadı. Üreticide en çok fiyat düşüşü yüzde 17,5 ile limonda görüldü. Limondaki fiyat düşüşünü yüzde 15,1 ile kabak, yüzde 10,8 ile zeytinyağı, yüzde 4,2 ile havuç izledi. Üreticide en çok fiyat artışı yüzde 153,4 ile karnabaharda görüldü. Karnabahardaki fiyat artışını yüzde 113,8 ile beyaz lahana, yüzde 100 ile patlıcan ve kuru soğan izledi.” Üretici fiyat değişiminin nedenleri “Zeytinyağı piyasasında durgunluk görülüyor. Talepteki azalma nedeniyle fiyat düşüşü yaşandı. Arzdaki azalış lahana fiyatlarında artışa neden oldu. Patlıcandaki fiyat artışının nedeni tarladan sera üretimine geçişte yaşanan arz düşüşünden kaynaklandı. Soğan ve patates depoya alındı. İşçilik maliyetleri ve depo maliyetleri üzerine eklendiği için fiyatı arttı. Limonda ve kabakta fiyat düşüşünün sebebi arz artışıdır. Arzın düşmesi ve talebin artması üreticide karnabahar fiyatının yükselmesine sebep oldu.” Kasım ayı aylık ve yıllık girdi fiyatlarında yaşanan değişimler “Ziraat Odalarımız aracılığıyla girdi piyasalarından aldığımız fiyat verilerine göre; Kasım ayında, Ekim ayına göre amonyum sülfat gübresi yüzde 3,6, DAP gübresi yüzde 2,3, amonyum nitrat gübresi yüzde 1,5, ÜRE gübresi yüzde 1 ve 20.20.0 kompoze gübresi yüzde 0,8 oranında arttı. Geçen yılın Kasım ayına göre son bir yılda amonyum sülfat gübresi yüzde 29,3, DAP gübresi yüzde 24, 20.20.0 kompoze gübresi yüzde 15, ÜRE gübresi yüzde 13,8, amonyum nitrat gübresi yüzde 12,7 oranında arttı. Kasım ayında Ekim ayına göre besi yemi yüzde 2,2, süt yemi yüzde 1,8, son bir yılda süt yemi yüzde 36,9, besi yemi ise yüzde 36,1 oranında arttı. Tarım ilacı fiyatları yüzde 25,7 oranında artarken elektrik fiyatları yıllık olarak yüzde 30,4 oranında arttı. Mazot fiyatları aylık yüzde 3,3, yıllık bazda yüzde 17,2 oranında arttı.”

Kahverengi Kokarca Ekonomik Tehdit Haline Geldi Haber

Kahverengi Kokarca Ekonomik Tehdit Haline Geldi

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, kahverengi kokarcanın fındık ve diğer tarımsal ürünlere verdiği zararları ve yapılması gerekenleri yaptığı basın açıklamasıyla değerlendirdi.  “Dünya fındık üretiminden aldığımız pay giderek azalsa da ülkemiz dünya fındık üretiminin yüzde 64’ünü gerçekleştirerek hala liderliğini sürdürüyor” diyen Bayraktar, açıklamasını şöyle sürdürdü;  “Fındık ürününde dünyada tekel konumundayız. Ürettiğimiz fındığın yüzde 85’ini ihraç ederek küresel fındık ihracatının yüzde 50’sini karşılıyoruz. Bu durum ülkemizi dünya fındık üretiminde ve ihracatında ilk sıralara taşıyor. Ancak üreticilerimizin çilesi bitmiyor. Kahverengi kokarca zararlısı stratejik öneme sahip fındıkta son yılların en önemli sorunu haline geldi. 2017 yılında Gürcistan’dan yayılarak Borçka ilçesinde görülen kahverengi kokarca zararlısı bugün tüm Karadeniz bölgesinde tarımsal üretimi tehdit ediyor. Yeşil aksama sahip 300’den fazla ürüne zarar veren bu zararlı geçim kaynağı fındık olan çiftçilerimizin gelirini doğrudan etkilemeye başladı. Dünyada muadili olmayan ve küresel pazarda eşsiz bir konuma sahip olan Türk fındığının geleceği bu zararlının kontrol altına alınmaması halinde tehlikeye girecektir. Bu durumdan sadece üreticilerimiz değil sanayicilerimiz, ihracatçılarımız kısacası ülke ekonomimiz etkilenecek, ağır bir bedel ödeyecektir.” “Kahverengi kokarcanın verdiği zarar üreticilerimizi mağdur ediyor. Piyasada üretici fiyatları aşağı çekildi” “2017 yılından buyana Tarım ve Orman Bakanlığımız, Birliğimiz ve Odalarımız başta olmak üzere diğer sektör temsilcileri tarafından her türlü uyarı yapılıyor olmasına rağmen tehlikenin ciddiyeti tam anlamıyla kavranmadı ve ülkemiz büyük bir felaket ile karşı karşıya kaldı. Geçen yıl kahverengi kokarcanın fındığa verdiği zarar yüzde 25’i buldu. Verimin yanında randımanı da düşürdüğü için giderek artan zararın boyutları üreticilerimizi mağdur ediyor. Bu zararlının neden olduğu kayıplar nedeniyle bu yıl randımanda yüzde 30-35 oranında düşüşün yanı sıra küflü ve çürük oranlarında da yüzde 40’a varan oranda artış oldu. Bu kayıplar nedeniyle pek çok üreticimiz fındığını satamadı. Tedbir alınmadığında kahverengi kokarcanın vereceği zararın yüzde 50 ila 75 arasında olacağı tahmin ediliyor. Bu durum 2 milyar doların üzerinde ihracat geliri sağlayan fındık sektöründe telafisi imkansız zararlara yol açabilir. Rekolte düşük olmasına rağmen kokarca zararlısı bahane edilerek fındık alım fiyatları düşürülüyor. Piyasada teşekkül eden fiyatlar Toprak Mahsulleri Ofisinin açıkladığı fındık fiyatının çok altındadır.”  “Kahverengi kokarca ekonomik tehdit haline geldi” “Kahverengi kokarca yalnızca tarımsal üretimi değil, aynı zamanda Türk tarımının ekonomik istikrarını da tehdit eder hale geldi. Nisan ayında kışladıkları yerden çıkarak yayılan bu zararlı karanfil oluşumundan başlayarak fındığa zarar veriyor, çürümeye ve dökülmelere neden oluyor. Hasat aşamasına kadar yaptığı zararlar ile fındıkta iç çürüklüğüne, tadında acımaya, küflenmeye ve depolamada firenin artmasına kadar pek çok ekonomik kayba neden oluyor. Giderek yayılan bu istilacı tür yok edilmediği takdirde önümüzdeki yıllarda ülkemiz geneline yayılarak fındık ve diğer tarımsal ürünlere daha fazla zarar verecektir. Turunçgil uzun antenli böceği ve kahverengi kokarcanın neden olduğu zararın telafisi amacıyla üreticilerimize tazminat ödenmesi amacıyla 2019 yılında Bakanlık nezdinde talepte bulunduk. Talebimiz dikkate alınarak turunçgil uzun antenli böceği için Bitki Karantinası Tazminat Desteği çiftçilerimize sağlandı. Kahverengi kokarca için de bahçe ilaç desteği ve feromon tuzak desteği verilmelidir. Kahverengi kokarca zararlısına karşı Tarım ve Orman Bakanlığı, Birliğimizin de dâhil olduğu 2023-2025 yıllarını kapsayan Kahverengi Kokarca Eylem Planı hazırlayarak uygulamaya koydu. Eylem planı kapsamında zararlıyla mücadele için Tarım ve Orman Bakanlığı ve bölgedeki Ziraat Odaları başta olmak üzere Karadeniz bölgesindeki borsalar, üniversiteler fındıkla alakalı kurum ve kuruluşlar seferber oldu. Bölgedeki Ziraat Odalarımız, Tarım ve Orman il/ilçe müdürlükleri ile koordineli bir şekilde yayılım alanlarını belirlemek için 3 bin 500’e yakın feromon tuzak dağıtıldı. Bu tuzaklar belirli aralıklarla kontrol edilerek zararlının yayılımı kontrol altına alınmaya çalışılıyor. Son olarak Tarım ve Orman Bakanlığı mücadele için faydalı böcek olan samuray arısının üretimini gerçekleştirerek doğaya salınımını sağladı. Bugüne kadar 35 ilde 207 bin 286 samuray arısı üretimi yapılarak salım yapıldı. Samuray arısı üretimi artırılarak daha fazla alana salımı yapılmalıdır.”   “Çiftçilerimiz ilaç fiyatlarının yüksekliği nedeniyle mücadele edemiyor” “Tarımsal üretimde kullanılan girdilerdeki yüksek artışlar üreticilerimizi zorlarken bir de kahverengi kokarca ile mücadelenin eklenmesi fındık üretiminin sürdürülebilirliğinin önünde engel oluşturuyor. Bölge genelinde coğrafi şartların zor olmasının yanı sıra ilaç fiyatlarının yüksekliği üreticilerimizin kendi imkânlarıyla ilaçlı mücadele yapmasına engel oluyor. Zararlı ile mücadelede ilaç temini ve uygulanmasında diğer kurumların yanında belediyelerin de maddi ve ekipman desteği çok önemlidir.”   “Kahverengi kokarca sadece fındıkta değil 300’den fazla üründe zarar yapıyor” “Sadece Karadeniz bölgesinde değil ülkemizin birçok bölgesinde meyve, sebze üretimini tehdit eden, 300’den fazla bitki türüne zarar veren kahverengi kokarca, başta fındık olmak üzere elma, armut, turunçgiller, şeftali, ceviz, Trabzon hurması, mısır, fasulye, domates, biber, patlıcan ve benzeri ürünlere hatta orman ağaçlarında da zarara yol açıyor. Bu zararlı ile mücadelede tüm kurum ve kuruluşlar gereken desteği vererek bu problemin çözümüne katkı sağlamalıdır. Zararlı ile mücadelede yaşanan diğer bir sıkıntı ise bölgedeki fındık bahçe sahiplerinin bir kısmının başka illerde yaşamakta olup hasattan hasada bölgeye gelmesidir. Bu durum zararlının tarım alanları dışında boş mesken, ahır ve benzeri yerlerde toplu olarak kışlaması nedeniyle bu alanlarda yapılacak topyekün ilaçlı mücadelede zaafiyete yol açıyor. Mücadelede bu husus da gözden kaçırılmamalıdır.”   “Kahverengi kokarca yok olana kadar bu mücadele devam etmeli” “Kahverengi kokarca ile mücadelede üreticilere yapılan bilinçlendirme çalışmaları bu zararlı yok olana kadar tüm kurum ve kuruluşlar tarafından kesintisiz sürdürülmelidir. Bu konuda İl ve ilçe Ziraat Odalarımız yıl boyunca bilgilendirme faaliyetlerini devam ettirmektedir. Sadece üreticilerimiz değil bölge insanımız da evinde, deposunda, samanlığında ve benzeri yerlerde bu zararlıyı gördüklerinde imha etmelidir. Nisan ayına kadar evlerde, depolarda, samanlıklarda kışlayan bu zararlı havaların ısınmasıyla birlikte tarımsal alanlara yayılarak önümüzdeki sezon da üretimi tehdit edecektir. Bu sebeple özelikle kış aylarında köylerde boş bırakılan bu mekânlar kontrol edilmeli, bu zararlı böcek ile karşılaşılması halinde Tarım ve Orman il/ ilçe Müdürlükleri veya Belediyelerle irtibata geçilerek imha edilmeleri sağlanmalıdır. Kahverengi kokarcanın hareketli olduğu Nisan ayı sonu ve Mayıs ayında Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ruhsatlandırdığı ruhsatlı bitki koruma ürünleri ile tarımsal alanlarda ilaçlı mücadele yapılmalıdır. Kimyasal mücadelenin yanında çevreye zarar vermemek adına biyolojik mücadele daha da önem kazanıyor. Bu nedenle biyolojik ve biyoteknik mücadelede Bakanlık daha fazla inisiyatif almalıdır. Kokarcadan zarar gören üreticilerimizin Ziraat Bankalarına ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçları faizsiz veya çok düşük faizle uzun vadede ödenmesi sağlanmalı, yeniden kredi kullanabilmelerinin önü açılmalıdır. İlgili kurum ve kuruluşların çiftçilerimizle el ele vererek bu zararlıya karşı mücadelesinin başarıya ulaşması en büyük dileğimizdir.”

Kuraklık Nedeniyle Hububat Ekimleri Yapılamıyor! Haber

Kuraklık Nedeniyle Hububat Ekimleri Yapılamıyor!

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, iklim değişikliğinin tarımsal üretime etkilerini yaptığı basın açıklamasında değerlendirdi. “İklim değişikliği, yağış rejiminde değişikliğe, doğal afetlere, sıcaklık artışına ve kuraklığa neden oluyor. Dolayısıyla iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini en fazla tarım sektörü hissediyor” diyen Bayraktar, açıklamasını şöyle sürdürdü; “Tarımsal aktiviteler iklim şartlarına doğrudan bağlıdır. İklim değişikliği; kalite ve verim düşüklüğüne, üretim maliyetlerinin artmasına, daha sıcak ve az yağışlı iklim koşullarına, meteorolojik olaylarda artışa, bitki hastalık ve zararlılarında artışa, ekolojik alanlarda kaymaya, bitkisel çeşitliliğin azalmasına ve kültürel işlemlerde sorunlara neden oluyor. Kısacası iklim değişikliği, dünyada nüfusun artmasıyla beraber sağlıklı gıdaya ve suya ulaşımı zorlaştırıyor.”  “İklim değişikliği en çok su kaynaklarını olumsuz etkiliyor” “İklim değişikliğinin en önemli etkisinin su döngüsü üzerinde olacağı ve 2025 yılından itibaren 3 milyardan fazla insanın su kıtlığı yaşayacağını bilimsel çalışmalar ortaya koyuyor. Ülkemizde 98 Milyar metreküp yerüstü, 14 Milyar metreküp yeraltı suyu olmak üzere toplam 112 milyar metreküp kullanılabilir su miktarı bulunuyor. Bu miktarın 44 milyar metreküpü tarımda, 13 milyar metreküpü sanayi ve içme-kullanma olarak kullanılıyor. Yani kullandığımız suyun yüzde 77’si tarımda kullanılıyor. Yıllık kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı ise bin 302 metreküptür. Bu durum bizlere su zengini bir ülke olmadığımız ve hatta su stresi altında olan ülke konumunda olduğumuzu gösteriyor. İklim değişiklinin etkileri bu miktarın azaltılması gerektiğini bize söylüyor. Bu söyleme kulaklarımızı kapatırsak gelecekte bir damla suya hasret kalacağız. Her geçen yıl nüfus artışının etkisiyle kişi başına düşen kullanılabilir su miktarımız azalıyor. Ekonomik sulanabilir arazi varlığımız 8.5 milyon hektar iken sulamaya açılan arazi miktarımız 7,1 milyon hektardır. Ülke genelinde sulamaya açılan alanlarda sulama oranı yüzde 68 ve sulama randımanı yüzde 51’dir. Diğer taraftan bitkisel üretim esnasında 1 kilogram buğday üretebilmek için bin 800 litre, aynı miktarda soya için 2 bin 100 litre, çeltik için ise 2 bin 500 litre su kullanılıyor. Bu miktarlar göz önünde bulundurulduğunda su kaynaklarının sürdürülebilir yönetilmesi gerekliliği daha fazla önem arz ediyor. Sulamada yatırımların bitirilmemesi ve etkinliğin sağlanamaması bir diğer yapısal sorunlarımızın başında geliyor. Sürdürülebilir bir tarımsal üretimde su olmazsa olmazdır. Halen 1,4 milyon hektar alanda sulama altyapısı tamamlanmadı. Sulamaya açılacak her metrekare tarım arazisi ülkemizin menfaatine olacaktır. Hükümetin sulama yatırımlarına yönelik çalışmalarını destekliyoruz. Diğer taraftan gölet, baraj gibi sulama yatırımlarına ağırlık vererek maliyetleri her geçen gün artan ve kâr oranı düşük kalan özellikle küçük işletme sahibi çiftçilerimizin tarımsal sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekiyor. Ülke genelinde sulamaya açılan alanlarda sulama oranı yüzde 68 ve sulama randımanı yüzde 51’dir. Sulama randımanı düşüktür. Kaynaktan tarlaya gelene kadar önemli bir kısmı kaybediyoruz. Sulama kanallarının önemli bir kısmı eskimiştir ve açık sistemdir. Sulama kanallarının yenilenmesi ve kapalı sisteme geçilmesi şarttır. Ayrıca bitkide verim kaybına ve toprakta tuzlanmaya neden olan vahşi sulama yöntemlerini bırakmalıyız. Bu tür sulama hem sulama maliyetini artırıyor hem de yarar getirmiyor. Üreticilerimizin suyu bilinçli kullanması için çiftçilerimize gerekli eğitimler verilmeli ve dekarda kullanılacak su miktarı belirlenerek gereğinden fazla su kullanımının önüne geçilmedir. Burada tarla içi modern sulama sistemlerini yapma görevi üreticilerimizdedir. Ancak artan maliyetler karşısında çiftçilerimizin zorluk çekmesi modern sulama sistemlerine geçişini zorlaştırıyor. Bunun için çiftçilerimize su tasarrufu sağlayan modern sulama sistemlerini kurabilmeleri için teşvik ve krediler artırılmalıdır. ”  “İklim değişikliğinin ortaya çıkardığı sorunlardan bir diğeri ise kuraklıktır” “Küresel iklim değişikliğinin sonucu olarak dünyanın birçok bölgesinde artan sıcaklıklar ve azalan yağışlar, kuraklık afetinin sıklığını ve şiddetini artırıyor. Birçok doğal afetin aksine kuraklık yavaş gelişim gösterebilmekte, çok geniş bölgelerde ve hatta kimi zaman bir ülkenin tümünde ciddi ekonomik, çevresel ve sosyal etkilere sebep olabilmektedir. Ayrıca tarımın yerüstü ve yeraltı su kaynaklarına olan bağımlılığı nedeniyle kuraklık, tarımsal ekonominin birçok sektörünü etkileyen karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu nedenle tarımda su vazgeçilmezdir. Diğer taraftan kuraklık tüm iklim kuşaklarında görülür ancak alanın kuraklığa karşı hassasiyeti ve etkilerinin derecesi bir bölgeden diğerine oldukça büyük farklılıklar gösterebiliyor. Ülkemizin küresel ölçekte yarı kurak bir iklim kuşağında bulunması kuraklığın hassasiyetini artırıyor. Kuraklığın tarıma etkilerini 2007, 2008, 2014 ve 2021 yıllarında ülkemizde yaşadık. Bitkilerin çıkış̧ ve gelişme döneminde ihtiyaç duydukları suyun toprakta bulunamaması nedeniyle söz konusu yıllarda hem verimde hem de kalitede ciddi sorunlar yaşandı. O yıllarda kuraklık sonucu tarımsal üretim önemli ölçüde etkilendi ve birçok üreticinin yanı sıra ülke ekonomisi de oldukça zarar gördü. Kuraklık, tarımsal ürünlerin verimliliğini etkilediği gibi gelir seviyesi daha fazla ürünlerin ekiminden de çiftçilerimizi uzaklaştırdı. Ayrıca iklim değişikliğinin etkisiyle son yıllarda ekim-dikim ve hasat tarihlerinde kaymalar da görülüyor. Bu sezon da ürün ve bölge bazlı değişmekle birlikte başta buğday ve arpada ekim tarihi 1 ay kadar ileri kaydı.  “Ekim ayı yağışları Karadeniz bölgesi hariç diğer bölgelerde düştü” “Kuraklık nedeniyle hububat ekimleri yapılamıyor”  “Geride bıraktığımız yaz mevsiminde yağışlar normaline göre yüzde 9, geçen yıl yağışlarına göre yüzde 30 azalma gösterdi. Ekim ayı yağışları ise normaline göre yüzde 46, geçen yıl göre de yüzde 27 oranında azaldı. Türkiye genelinde ekim ayı yağışları son 6 yıldır normalinin altında gerçekleşiyor. Yağışlar Ege Bölgesinde son 40 yılın, Marmara Bölgesi’nde ise son 23 yılın en düşük seviyesine indi. Bölgelere göre incelendiğinde ise yağışlar normaline göre Ege Bölgesinde yüzde 95, Akdeniz Bölgesinde yüzde 90, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yüzde 87, Marmara Bölgesinde yüzde 81, İç Anadolu Bölgesinde yüzde 74 ve Doğu Anadolu Bölgesinde yüzde 37 azalma gösterdi. Buna karşın sadece Karadeniz Bölgesinde yüzde 31 oranında arttı. 2023 yılının Ekim ayında yağışlar normaline göre yüzde 26 oranında azaldı. Buğday ve arpada ekim dönemi ileri tarihlere kaydı. Bu sezon da bölgelere göre değişmekle birlikte yağışların ekim ayında istenilen seviyede olmaması ve bazı bölgelerde çok geç gelmesi nedeniyle ekilişler 20 gün ile 1 ay kadar ileri kaydı. Kuraklık nedeni ile birçok çiftçimiz hububat ekimi yapamadı.”  “Tarım teknolojisi ileri ülkelerde bile, tarımsal üretimin temel sorunlarından biri kuraklıktır” “Dünya Meteoroloji Örgütü verilerine göre dünyanın yaklaşık yüzde 35'i kurak, yarı kurak ve kuru-nemli bölgelerden oluşuyor. Tarım teknolojisi ileri ülkelerde bile kuraklık tarımsal üretimin temel sorunudur. Kurak ve yarı kurak bölgelerde yağış azlığı, yağış̧ rejimlerinin düzensizliği ve kaynaklarının kıt olması gibi faktörler tarımın temel sorunları arasında yer alıyor. Dolayısıyla su azlığı ve yağış yetersizliğinden doğan kuraklığın etkilerini azaltmak için kurak ve yarı kurak bölgeleri tarıma kazandırmak amacıyla, ya sulama faaliyetleri geliştirilmeli ya da kuru tarım metodu yaygınlaştırılmalıdır. Artan dünya nüfusuyla birlikte tarımsal üretimdeki mevcut verim nüfusun gıda ihtiyacını karşılamada yetersiz kalacaktır. Bu nedenle yapılması gerekenin birim alandan daha fazla verim almak olduğu aşikârdır. Bunun için de sürdürülebilir su politikaları özellikle su stresi yaşayan ülkemizde her daim ön planda tutulmalıdır. Diğer taraftan ülkemizde 23,9 milyon hektar olan tarım arazisinin yüzde 28,5’inde üretilen ve stratejik öneme sahip olan buğday ekim alanının yüzde 74,5’inin kuru tarım alanı olduğu gerçeği kuraklığın tarımsal üretimimize etkisinin ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Dünya nüfusu her yıl Türkiye nüfusu kadar yani ortalama yüzde 1,1 oranında artıyor. Dolayısıyla tarımsal üretim artmak zorundadır. Bu artış tarımda sürdürülebilirliği sağlamak açısından en az kaynak ve girdi tüketimiyle, düşük maliyetlerle, doğaya en az zararla gerçekleştirilmelidir. Bunun için alışıla gelmiş üretim tekniklerinden uzaklaşarak modern üretim teknolojilerine geçilmesi ve bunlara uygun araçların kullanılması gereklidir. Ülke olarak bizler de modern uygulamalara geçiş için hazırlıklı olmalıyız. Ülkemiz, sahip olduğu iklim, toprak, su ve biyoçeşitlilik potansiyeli dikkate alındığında küresel iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini asgari düzeye indirecek çözümleri de içerisinde barındırıyor. Alınan ve alınacak önlemler; su, toprak ve biyoçeşitlilik gibi doğal kaynakların korunması, sürdürülebilir ve etkin kullanımına yönelik olmak zorundadır. Bu nedenle tarım ve gıda sektörü her zaman en stratejik sektörlerden biridir. Bu sektörü sürdürülebilir kılmak ise önemli ölçüde, iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirecek uygulamalara, doğal kaynaklarımızın sürdürülebilir kullanımına ve yönetimine bağlıdır.”

Şekerpancarı Üretimi Yapan Çiftçi Sayısı Azalıyor Haber

Şekerpancarı Üretimi Yapan Çiftçi Sayısı Azalıyor

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 6 Kasım 2024 tarihinde Aksaray’da şekerpancarı hasadına katıldı.  Bayraktar Ziraat Odaları Başkanlarıyla birlikte basın açıklaması yaptı. TZOB Başkanı Bayraktar’ın açıklaması şu şekilde; “Pancar ve şeker üretimi, yüksek katma değeri, yüksek istihdam imkânı sağlaması, diğer tarım ürünlerinin ve hayvancılığın gelişmesindeki rolü, biyoetanolün en verimli hammaddesi olması gibi özellikleriyle sosyal ve ekonomik yaşam üzerinde tüm dünyada stratejik önemi olan bir üretim koludur. Dünyadaki coğrafi yapı gereği Avrupa Birliği ülkeleri, Rusya, Ukrayna ve ülkemiz şekeri pancardan; Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Çin gibi ülkeler hem pancardan hem kamıştan; Brezilya, Hindistan, Meksika, Tayland, Avustralya başta olmak üzere birçok ülke de şekeri kamıştan üretiyor.” “Ülkemiz, pancar şekeri üretiminde dünyada 5’inci, Avrupa’da 4’üncü sırada yer alıyor” “Ülkemiz, dünya pancar şekeri üretiminde yüzde 6,6’lık pay ile pancardan şeker üreten ülkeler arasında önemli bir konuma sahiptir.  Dünyada beşinci, Avrupa’da dördüncü sırada yer alıyor. Dünya genelinde kamış ve pancardan şeker üreten ülkeler arasında da 12’nci sıradadır. Şekerpancarı tarımı; Doğu Karadeniz, Ege ve Akdeniz’in sahil şeridi ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi dışındaki tüm bölgelerde her yıl üreticilerle yapılan ‘Şekerpancarı Üretim Sözleşmesi’ esaslarına göre yapılıyor. Sözleşmeli üretimin ilk örneklerinden biri olup, tarımın sanayiye entegre olmasını sağladı. Ülkemizde şeker pancarı üretimi; her yıl belirlenen şeker kotalarına bağlı olarak şirketler tarafından programlanıyor. Şeker üretiminde ve dolayısıyla pancar üretiminde kota uygulaması ülke kaynaklarının optimum düzeyde verimli ve etkin kullanımını sağlıyor. Ülkemizin yıllık şeker ihtiyacının yüzde 95’i pancar şekeri, yüzde 5’i ise nişasta bazlı şeker ile karşılanmak üzere programlanıyor. 7103 sayılı Kanun ile 2019/2020 pazarlama yılından itibaren her yıl Cumhurbaşkanı kararı ile nişasta bazlı şeker kotası ülke toplam A kotasının yüzde 2,5’i oranında belirleniyor. Ülkemizde 58 ilde şekerpancarı üretiliyor. Üretimde Konya, Yozgat, Afyonkarahisar, Kayseri, Eskişehir ve Aksaray ilk sıralarda geliyor. Geçtiğimiz sezon Aksaray’da 1 milyon 178 bin 458 ton şekerpancarı üretildi. Bu üretim rakamıyla ülke üretiminden yüzde 4,7 pay alarak 6’ncı sırada yer alıyor. Tarım topraklarımızın 3,6 milyon dekarını şekerpancarı üretimi için ayırıyoruz. Yıllar itibarıyla değişmekle birlikte son 10 yılda ortalama yıllık 19,5 milyon ton şekerpancarı üretimi yapıldı. 2023 yılında 3,6 milyon dekarda 25 milyon 250 bin ton şekerpancarı üretildi. 2023 yılında rekor bir üretim ile şekerpancarı üretimimiz ilk defa 25 milyonu geçti. Türkiye İstatistik Kurumu Bitkisel Üretim 2’nci Tahminine göre 2024 yılında üretimin yüzde 8,9 oranında azalarak, 23 milyon ton olacağı tahmin ediliyor.” “Şekerpancarı üretimi yapan çiftçi sayısı azalıyor” Şekerpancarı üretimi yapan çiftçi sayısı yıllar itibarıyla önemli ölçüde azaldı. Son 10 yılda pancar üreten çiftçi sayısı yüzde 19,8 oranında azalarak 99 bin 714’e düştü. Şeker tüketimimiz ise artıyor. 2021 yılında kişi başına şeker tüketimimiz 30,7 kilogram iken 2022 yılında 33,6 kilograma yükseldi. 1 yılda yüzde 9,4 artan kişi başı tüketimimizle şekerdeki yeterlilik oranımız düştü. 2022 yılında şeker yeterlilik oranımız 91,1 olarak gerçekleşti. 85 milyonu geçmiş genç, dinamik ve artış hızı yüksek bir nüfusa sahibiz. Ülkemizde 5 milyonu aşkın mülteci, sığınmacı ve yabancı yaşıyor. Yıllık 55 milyon turist ülkemizi ziyaret ediyor. Bütün bunlar şeker talebini önemli ölçüde artıran unsurlardır. Bu talebin karşılanması gerekiyor. Talebin karşılanması için de şekerpancarı üretiminin devam etmesi gerekiyor.”  “Şeker stratejik bir üründür. Dışa bağımlı olunacak bir ürün değildir. Yerli üretimi korumaktan başka çare de yoktur” “Şeker sektörü, şekerpancarı üreticileri ve şeker fabrikalarıyla birlikte bir bütündür. Fabrikalar teknoloji açısından güçlendirilmeli, verimli çalışması sağlanmalı, istihdam artırılmalı ve gerekli yatırımlar yapılmalıdır. Şeker sektörünün çiftçi, fabrika çalışanı ve tüketici ayağı bulunuyor. Yarattığı katma değer ve kamu yararı unsuru da göz ardı edilemez. Şeker üretim tüketim dengesine, artan nüfusa bakıldığında, hem şeker pancarı hem şeker üretiminin artırılması gerekiyor. Açıklanan şekerpancarı fiyatları üreticinin yeterli gelir elde etmesini sağlayacak düzeyde olması ve üretim motivasyonunun artırması fevkalade önemlidir. Tarımsal üretimin tüm kollarında üretimin devam etmesi elzemdir. TÜRKŞEKER’in açıkladığı şekerpancarı alım fiyatları yıllar itibarıyla artış gösterdi. 2023 yılında ton başına kota tamamlama primi dahil bin 855 lira olan şekerpancarı alım fiyatı 2024 yılında yüzde 28’lik artışla 2 bin 375 lira oldu. Açıklanan fiyat artmış olsa da yeterli değildir. Tarımsal girdilerdeki artışlar ve ödemekte zorlanılan borç yükü her geçen gün üretimi zorlaştırıyor. Fiyatların hasat başlamadan açıklanması gerekiyor. Bu senede şeker alım kampanyası Eylül’ün 4’ünde başlamış olmasına rağmen fiyat açıklaması 24 Eylül’de geldi. Fiyat açıklamasının gecikmesi üreticilerimizi endişelendiriyor. Birçok üründe maliyet seviyesinde fiyat açıklaması yapıldı. Fiyatların hasattan önce artan girdi fiyatları ve üretim maliyetleri göz önüne alınarak, üreticilerin geçimlerini sağlayacakları ve üretimlerini devam ettirebilecekleri seviyelerde açıklanması şarttır. Üreticilerimiz bunu hak ediyor. Kırsalımız Yaşlanıyor. Yaş ortalaması 58’e yükseldi ve gençlerimizi kırsalda tutamıyoruz. Çiftçilerimizin ödedikleri prim gün sayısında adalet sağlanmasını istiyoruz. Çiftçilerimiz diğer sigortalılar gibi prim gün sayısının 7200 güne indirilmesini bekliyor. Gençlerimiz primlerinin devlet tarafından ödenmesini talep ediyor. Bugün burada yapacağımız şekerpancarı hasadımızın tüm üreticilerimize hayırlı olmasını diliyor, emeklerinin karşılıklarını alacağı bereketli bir sezon diliyorum.”  

Marmarabirlik Açıkladığı Fiyatı Revize Etmelidir Haber

Marmarabirlik Açıkladığı Fiyatı Revize Etmelidir

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 1 Kasım Cuma günü Bursa’nın İznik ilçesinde zeytin hasat törenine katıldı. Başkan Bayraktar Ziraat Odaları Başkanları ile birlikte yaptığı basın açıklamasında şu ifadeleri kullandı; “Zeytin, Anadolu coğrafyasında doğmuş ve binlerce yıldır Akdeniz havzasında tarımı geleneğe dönüşmüş bir bitkidir. Kökleri tarihe dayanan ve kutsal kitaplarda yerini bulan zeytinin sıkılması ile elde edilen zeytinyağı içerdiği antioksidanlar, karotenoidler, fenolik bileşikler ve vitaminler bakımından beslenme ve sağlık açısından önemlidir. Dünya’da zeytin yetiştiriciliği yapılan alanın yaklaşık yüzde 90’ı ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz havzasındaki ülkelerdedir. Dünyada 2022 verilerine göre yaklaşık 10,9 milyon hektar alanda 21,5 milyon ton zeytin üretimi yapıldı. Dünya sofralık zeytin üretimi aynı seviyede kalırken, zeytinyağı üretimi yüzde 25 arttı. Dünyada ilk sırada gelen İspanya’da sofralık zeytin üretimi azalırken, ülkemizin üretimi arttı. Önceki yıllarda üçüncü sırada olan ülkemiz 2022 yılında dünya sofralık zeytin üretiminde dünya birincisi oldu. Ülkemizi İspanya ve Mısır izledi.” “Sofralık zeytin üretiminde dünya lideriyiz” “Dünya zeytinyağı üretimi ve ihracatının yarısından fazlası İspanya ve İtalya’ya aittir. Zeytinyağı üretiminde de dünyada azalış görülürken ülkemizde artış gerçekleşti. Ülkemiz İspanya’nın ardından dünyada ikinci sıraya yerleşti. Böylece önceki yıllarda dünya sıralamasında dördüncü sırada gelen ülkemiz zeytinciliğini geliştirdi ve zeytinyağı üretiminde kendisine koyduğu dünya ikinciliği hedefine ulaştı, hatta sofralık zeytin üretiminde dünya lideri oldu. Zeytin üretimimiz 2021 yılında 1,7 milyon ton iken, 2022 yılında 2,9 milyon tona yükseldi. 2023 yılında 9 milyon dekar zeytinlik alanda 1 milyon 520 bin ton üretim gerçekleşti. Bu miktarın yüzde 68’i yani 1 milyon tonu yağlık, yüzde 32’si yani 490 bin tonu sofralık zeytindir. Son 5 yılda dane zeytin üretimimiz yüzde 2,7 artış gösterdi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bitkisel üretim 2. tahminine göre 2024 yılında dane zeytin üretimi yüzde 136,8 artışla 3 milyon 600 bin ton olması bekleniyor.” “Bu yıl rekor bir üretim gerçekleşmesi bekleniyor” “2022 yılında zeytinyağı üretimi 422 ton, sofralık zeytin üretimi ise 736 bin ton ile rekor seviyeye ulaştı. 2024 yılı için yapılan rekolte tahmininde sofralık zeytin üretimi 750 bin ton, zeytinyağı üretimi ise 475 bin ton olarak tespit edildi. Bu tüm zamanların en yüksek üretimi olacak ve 2024 yılında yeni bir rekor üretim gerçekleşecektir. Üretimdeki artışla birlikte zeytin ve zeytinyağı ihracatımız da artıyor. Zeytinyağı ihracatımız 2021 yılında 50 bin ton, 154 milyon dolardan, 2022 yılında 86 bin ton, 317 milyon dolara, 2023 yılında da 135 bin ton 675 milyon dolara yükseldi. Dünyada azalan zeytin ve zeytinyağı üretimi nedeniyle ihracatımızda önemli artış görüldü. İç piyasada kontrolü sağlamak için 1 Ağustos 2023’ten itibaren dökme ve varilli zeytinyağı ihracat yasağı getirildi, daha sonrasında Ticaret Bakanlığı, 04 Haziran’da ise 1 Kasım 2024 tarihine kadar 50 bin ton dökme ve varilli zeytinyağı ihracatına izin verdi. İhracatın arz-talep dengesine göre yapılması önemlidir. Üreticilerimizin ve tüketicilerimizin korunması gerekiyor. Özellikle Türk markalı ve ambalajlı ihracatta yeni pazarlara girme fırsatını iyi değerlendirmemiz büyük önem taşıyor. Rekoltedeki artışa paralel olarak ihracatın artarak devam etmesi sektör için önemlidir.” “Bursa 96 bin 498 ton sofralık zeytin üretimiyle Ülkemizde ikinci sıradadır” “Zeytin üreticilerimiz bu sezonda da tüm zorluklara karşı üretmeye devam ediyor. Zeytinyağında dünya ikinciliği, sofralık zeytinde dünya liderliği konumunda olmamız zeytin sektörü için büyük başarıdır. Bu başarıda zeytin üretiminde önemli bir ilimiz olan Bursa’nın da katkısı büyüktür. Nitekim Bursa 96 bin 498 ton sofralık zeytin üretimiyle Ülkemizde ikinci sıradadır. Bursa’da üretilen zeytinin yüzde 26’sı olan 25 bin 78 tonunu İznik ilçemiz üretiyor. Ancak üreticilerimiz bu seneki rekor üretimden memnuniyet yaşamakla birlikte aynı zamanda ürün artışının fiyatlara yansımaması nedeniyle yeterli geliri elde edemeyeceği endişesi içindedir.” “Marmarabirlik açıkladığı fiyatı revize etmelidir” “Geçtiğimiz günlerde Marmarabirlik zeytin avans fiyatlarını açıkladı. Açıklanan avans fiyatlarda; tavan fiyatta yüzde 13,6 artış varken, taban ve yağlık zeytin fiyatları aynı kaldı. Açıklanan bu fiyatlar üreticilerimizin beklentisinin altındadır. Özellikle işçilik maliyetlerinin artmasıyla birlikte maliyetlerin yükselmesi ve enflasyon dikkate aldığında açıklanan zeytin fiyatının yetersiz olduğunu görüyoruz. Marmarabirlik sektör için, üreticilerimiz için önemli bir birliktir. Marmarabirliğin açıkladığı fiyat piyasaya yön veriyor. Marmarabirliğin düşük kalan bu fiyatları açıklaması ne yazık ki piyasada oluşan fiyatları geri çekmiştir. İri dane zeytin fiyatı 165 lira seviyelerine kadar çıkmışken, bu günlerde fiyatlar 55 lira ila 140 liraya kadar geriledi. Yağlık zeytin fiyatı tüccar alımlarında 28 lira seviyesindedir. Bu fiyatlar kabul edilebilir değildir. Marmarabirliğin açıkladığı fiyatların avans fiyat olduğunu biliyoruz. Marmarabirliğin fiyatları üreticilerimizin beklentisi doğrultusunda tekrar ele almasını bekliyoruz. Marmarabirlik bu sene kota dâhilinde ürün alımı yapacak. Rekoltenin bu sene yüksek olduğu göz önüne alındığında üreticilerimizin ürünlerini birliğe verebilmesi için kotaların artırılması şarttır. Tariş ve Tarım Kredi Kooperatifleri henüz alım fiyatı açıklamadı. Bir an evvel üreticilerimizin yeterli gelir elde edebileceği bir fiyatın açıklamasını bekliyoruz. Rekoltenin yüksek olması nedeniyle üreticilerimizin ürünlerini ederinden satamama endişesi taşımasını istemiyoruz. Sağlıklı beslenmede büyük bir önemi ve yeri olan zeytin ve zeytinyağında üreticilerimizin ürünlerini değerinden satması için herkesin elini taşın altına sokması şarttır. Zeytin üretiminin devam etmesi için üreticilerimiz mutlaka desteklenmelidir. Sektöre hak ettiği değer verilmeli, üreticilerimizin üretimde kalması, zeytinliklerin korunması sağlanmalıdır.” “Taklit ve tağşiş üreticilerimizi olumsuz etkiliyor” “Sektörün yıllardır devam eden en önemli sorunlarından biri taklit, tağşişdir. Özellikle son yıllarda sıkı denetim yapılmasına rağmen taklit ve tağşiş engellenemiyor. Bu durum üreticilerimizi de olumsuz etkiliyor. Son aylarda yapılan denetim sonrasında Bakanlığımızca kamuoyuyla paylaşılan taklit ve tağşişli gıda listesi de zeytinyağında yaşanan sahtekarlığı bir kez daha gözler önüne serdi. Taklit ve tağşişli olduğu tespit edilen 705 adet ürünün 331 tanesi zeytinyağıdır. Üreticilerimizin bin bir emekle ürettiği ürünü korumak, her türlü hile ve sahtekârlığa karşı çıkmak gerekiyor. Üreticilerimizin ürünü sofralarımıza içeriğinde ne olduğu belli olmayan yağ olarak girmemelidir. Markasız veya sahte markalı üretimlere yönelik denetimler daha da sıklaştırılmalı ve cezalar mutlaka caydırıcı nitelikte olmalıdır. İthalatta sektörün önemli bir sorunu Afrin’den ihraç kaydı ile getirilen ve serbest bölgelerde işlendikten sonra ihraç edilmesi gereken zeytinyağının; iç piyasaya arz edilmesidir. Bu durum haksız rekabet yaratmakta ve yüksek üretim maliyetleri ile üretim yapan üreticilerimizi de etkilemektedir. Bugün burada yapacağımız zeytin hasadımızın tüm üreticilerimize hayırlı olmasını diliyor, emeklerinin karşılıklarını alacağı bereketli bir sezon diliyorum.”

Fiyat Farklılığını Önlemek İçin Gübrede Tavan Fiyat Uygulanmalıdır Haber

Fiyat Farklılığını Önlemek İçin Gübrede Tavan Fiyat Uygulanmalıdır

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Ekim ayında üretici ile market arasındaki fiyat farklılıklarını, aynı bölgede farklı satış noktalarından alınan gübre fiyatlarındaki farklılıkları ve aylık-yıllık girdi fiyatlarındaki değişimleri yaptığı basın açıklamasında değerlendirdi. “Ekim ayında üretici ve market arasındaki fiyat farkının en fazla yüzde 368,5 ile karnabaharda görüldüğünü belirten Bayraktar, açıklamasını şöyle sürdürdü; “Karnabahardaki fiyat farkını yüzde 281 ile patates, yüzde 259,4 ile beyaz lahana, yüzde 236,6 ile portakal ve yüzde 205,3 ile limon takip etti. Karnabahar 4,7 kat, patates 3,8 kat, beyaz lahana 3,6 kat, portakal 3,4 ve limon 3,1 kat fazlaya satıldı. Üreticide 12 lira 50 kuruş olan karnabahar 58 lira 56 kuruşa, 3 lira 60 kuruş olan patates 13 lira 72 kuruşa, 4 lira 81 kuruş olan beyaz lahana 17 lira 30 kuruşa, 13 lira 75 kuruş olan portakal 46 lira 28 kuruşa, 10 lira olan limon 30 lira 53 kuruşa markette satıldı. Ekim ayında markette ve üreticide fiyatı en fazla artan ürün salatalık olurken, fiyatı en fazla düşen ürün ise markette kuru soğan, üreticide patates oldu.”  Market fiyatları “Ekim ayında markette 36 ürünün 21’inde fiyat artışı, 15’inde fiyat düşüşü oldu. Markette fiyatı en fazla artan ürün yüzde 89,8 ile salatalık oldu. Salatalıktaki fiyat artışını yüzde 65 ile sivri biber, yüzde 60,4 ile yeşil soğan, yüzde 46 ile kabak, yüzde 34,1 ile domates takip etti. Markette fiyatı en fazla azalan ürün ise yüzde 18,7 ile kuru soğan oldu. Kuru soğandaki fiyat düşüşünü yüzde 17 ile limon, yüzde 9,2 ile kuru incir, yüzde 7,9 ile Antep fıstığı, yüzde 7,5 ile kuru kayısı izledi.”  Üretici fiyatları “Ekim ayında üreticide 28 ürünün 18’inde fiyat artışı olurken 7’sinde fiyat düşüşü görüldü. 3 üründe ise fiyat değişimi olmadı. Üreticide en çok fiyat düşüşü yüzde 23,4 ile patateste görüldü. Patatesteki fiyat düşüşünü yüzde 13 ile limon, yüzde 10,1 ile yumurta, yüzde 8,8 ile pirinç ve yüzde 2,2 ile nohut izledi. Üreticide en çok fiyat artışı yüzde 105,9 ile salatalıkta görüldü. Salatalıktaki fiyat artışını yüzde 104,8 ile kabak, yüzde 102,2 ile sivri biber, yüzde 64,4 ile domates ve yüzde 60 ile havuç izledi.”  Üretici fiyat değişiminin nedenleri “Arz ve talepteki değişim yumurta fiyatlarını düşürdü. İklim değişikliği sebebiyle erken olgunlaşan erkenci ve orta erkenci limon çeşitlerinin aynı sezonlarda hasat ediliyor olması arzda artışa, talebin azalması fiyat düşüklüğüne neden oldu. Patateste rekoltenin yüksek olması sebebiyle şu an talep olmadığından dolayı fiyatlar düştü. Salatalık, kabak, sivri biber ve domateste tarladan seraya geçiş üretici fiyatlarını artırdı.” Gübre fiyat çalışması “2021 yılının ekim ayından itibaren yükselmeye başlayan gübre fiyatları, 2023 yılının ağustos ayında zirveyi gördü ve fiyatlar bu seviyelerde devam ediyor. Artan gübre fiyatları üreticilerimizi ucuz gübre arayışına sevk ederken gübre fiyatları da bayiden bayiye değişkenlik gösteriyor. Birliğimizce Ankara’da tarımsal faaliyetin yoğun olarak yapıldığı bir ilçede, aynı gübrenin farklı satış noktalarındaki fiyat değişimlerine dair çalışma yapıldı. Çalışmada, ülkemizde en çok kullanılan gübrelerden; 1 tonluk amonyum sülfat gübresinin fiyatı Bayi 1’de 11 bin lira iken Bayi 2’de 9 bin 300 lira, Bayi 5’te 10 bin 500 lira, Bayi 6’da 11 bin 250 lira ve Bayi 7’de 11 bin 480 liraya satılıyor. Amonyum sülfat gübresinin fiyatı farklı satış noktalarına göre yüzde 23,4 oranında değişiyor. 1 tonluk ÜRE gübresinin fiyatı Bayi 1, Bayi 2, Bayi 4 ve Bayi 5’te 15 bin 500 lira iken Bayi 3’te 15 bin lira, Bayi 6’da 16 bin 200 lira, Bayi 7’de 15 bin 940 lira ve Bayi 8’de 15 bin 50 liraya satılıyor. ÜRE gübresinin fiyatı farklı satış noktalarına göre yüzde 8 oranında değişiyor. 1 tonluk DAP gübresinin fiyatı Bayi 1 ve Bayi 5’te 23 bin 750 lira iken Bayi 2’de ve Bayi 4’te 24 bin lira, Bayi 3’te 22 bin 850 lira, Bayi 6’da 24 bin 950 lira, Bayi 7’de 24 bin 220 lira ve Bayi 8’de 23 bin 500 liraya satılıyor. DAP gübresinin fiyatı farklı satış noktalarına göre yüzde 9,2 oranında değişiyor. 1 tonluk 20.20.0 kompoze gübresinin fiyatı Bayi 1, Bayi 2 ve Bayi 4’te 15 bin lira iken Bayi 3’te 14 bin 600 lira, Bayi 5’te 15 bin 350 lira, Bayi 6’da ve Bayi 8’de 14 bin 750 liradır. 20.20.0 kompoze gübresinin fiyatı farklı satış noktalarına göre yüzde 5,1 oranında değişiyor. Gübre fiyatlarının üreticilerimizi zorladığı bu günlerde, aynı gübrenin farklı satış noktalarındaki fiyat farkının yüzde 23’lere kadar çıkması kabul edilebilir değildir. Birbirinden farklı yüksek fiyatlardan çiftçilerimizi korumak gerekiyor. Yaşanan yüksek fiyat farkının önüne geçmek amacıyla gübrelerde tavan fiyat uygulanmalıdır.” Eylül ayı aylık ve yıllık girdi fiyatlarında yaşanan değişimler “Ziraat Odalarımız aracılığıyla girdi piyasalarından aldığımız fiyat verilerine göre; Ekim ayında, Eylül ayına göre ÜRE gübresi yüzde 6,4, DAP gübresi yüzde 2 oranında artarken, amonyum sülfat gübresi yüzde 1,7, 20.20.0 kompoze gübresi yüzde 1,4 ve amonyum nitrat gübresi yüzde 0,6 oranında arttı. Geçen yılın Ekim ayına göre son bir yılda amonyum sülfat gübresi yüzde 23,1, DAP gübresi yüzde 19,8, 20.20.0 kompoze gübresi yüzde 12,1, ÜRE gübresi yüzde 7,2, amonyum nitrat gübresi yüzde 6,9 oranında arttı. Ekim ayında Eylül ayına göre süt yemi yüzde 2,4, besi yemi yüzde 3,7, son bir yılda süt yemi yüzde 38,3, besi yemi ise yüzde 36,8 oranında arttı. Tarım ilacı fiyatları yüzde 82 oranında artarken elektrik fiyatları yıllık olarak yüzde 30,4 oranında arttı. Mazot fiyatları aylık yüzde 2,6, yıllık bazda yüzde 7,8 oranında arttı.”

Ülkemizdeki Pamuk Fiyatları Hak Ettiği Değeri Bulmuyor Haber

Ülkemizdeki Pamuk Fiyatları Hak Ettiği Değeri Bulmuyor

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 20 Ekim Pazar günü Diyarbakır’da pamuk hasat törenine katıldı. Bayraktar’ın Ziraat Odaları Başkanları ile birlikte yaptığı basın açıklaması şöyle; “Pamuk, hem üretim yapılan bölgenin gelişmesinde hem de sağladığı istihdam nedeniyle ülke ekonomisine önemli katkı sağlıyor. Türk tarımının vazgeçilmez bir ürünü olan pamuk; lif, çiğit, tohum, yağ, küspe gibi asıl ve yan ürünleriyle tekstil, hazır giyim, bitkisel yağ ve yem başta olmak üzere birçok sektöre hammadde oluşturuyor. Türk tekstil ve hazır giyim sanayilerimizin kuruluşunda ve hızla gelişerek bugünkü seviyelere gelmesinde yerli pamuk üretimimizin yani çiftçilerimizin önemli rolü göz ardı edilmemelidir. Ülkemizde 2023 yılı verilerine göre 22 ilde üretimi gerçekleştirilen ve Nisan ayı sonu itibarıyla ekimi yapılan pamukta hasat devam ediyor. Yaklaşık 4,8 milyon dekar alanda üretimi gerçekleştirilen pamukta geçtiğimiz yıl çiftçilerimiz 2,1 milyon ton kütlü pamuk üretti. Bu yıl ise Türkiye İstatistik Kurumu Birinci Tahmin verilerine göre 2,2 milyon ton seviyesinde üretim tahmin ediliyor.” “Üretimin yüzde 82,2’sini 5 il gerçekleştiriyor” “Ülkemiz pamuk üretiminin tamamına yakını Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Ege Bölgesi ile Çukurova ve Antalya yörelerinde yapılıyor. İl bazında baktığımızda ise pamuk üretiminin yaklaşık yüzde 42’sini Şanlıurfa, yüzde 14,4’ünü Diyarbakır, yüzde 11,6’sını Aydın, yüzde 8,8’ini Hatay ve yüzde 5,5’ini İzmir gerçekleştiriyor. Söz konusu beş il toplam üretimin yüzde 82,2’sini gerçekleştiriyor. Pamukta son beş yılda ortalama ekim alanı 4,63 milyon dekardır. 2023 yılında bir önceki önceki yıl 5,73 milyon dekar olan ekim alanı yüzde 16,7 oranında azalarak 4,77 milyon dekara geriledi.” Dünya Lif Pamuk Üretimi ve Dış Ticaret “Dünyada 2024/2025 üretim sezonunda Uluslararası Pamuk İstişare Kurulu (ICAC) verilerine göre 26 milyon 332 bin ton lifli pamuk üretimi olacağı tahmin ediliyor. Bu üretimin yaklaşık yüzde 3’ünü ülkemiz sağlıyor. Diğer taraftan ülkemiz; Çin, Hindistan, ABD, Brezilya, Pakistan ve Avustralya’dan sonra pamuk üretiminde yedinci sırada geliyor. Ülkemizde 2022 yılında 886 bin ton olan lifli pamuk üretimi 2023 yılında 700 bin tona geriledi. Aynı yıl 732,4 bin ton pamuk ithal ettik, bu ithalat için 1 milyar 631 milyon dolar ödedik. 2024 yılında lifli pamuk üretiminin 750 bin ton olacağı tahmin ediliyor. Ülkemizdeki bu dalgalanma stratejik öneme sahip pamukta akılcı ve kalıcı politikalar sergilememiz gerektiğinin önemini vurguluyor.” “Pamuk sanayi ürünü olmaktan çıkarılmalı, Gümrük Birliği Anlaşmaları revize edilmeli, pamuk tarım ürünü olarak işlem görmelidir” “Pamukta ekim alanlarındaki değişim çiftçilerimizin kazancıyla, yani ürün maliyetleri, fiyat ve desteklerle doğrudan ilişkilidir. Pamuğa, Gümrük Birliği Anlaşması nedeniyle sanayi ürünü kabul edildiği için gümrük vergisi koyamıyoruz. Dünya pamuk fiyatlarındaki düşüş iç piyasada pamuk fiyatlarını doğrudan etkiliyor ve fiyatları düşürüyor. Pamuk bir sanayi ürünü değildir, tarım ürünüdür. Gümrük Birliği Anlaşması revize edilmeli, pamuk tarım ürünü olarak değerlendirilmelidir.  Çiftçilerimiz iç piyasada pamuk fiyatlarında son üç yıldır umduğunu bulamadı. Bu yılda umduğu fiyatı alamazsa önümüzdeki sezon üretim miktarında azalma olacaktır. Ülkemizde pamuk üretim maliyetleri yüksek olmasına rağmen destekleme miktarları rakip ülkelere göre düşüktür. Girdi fiyatlarındaki artışlardan çiftçilerimizin en az seviyede etkilenmesi için kilogram başına üç yıldır 1 lira 60 kuruş olarak ödenen primler artırılmalı, üreticilerimiz korunmalıdır. Pamuk üretimini geliştirmenin yolunun desteklemeden geçtiği ve desteklemenin de ülkemiz pamuk üretiminde istikrarın temeli olduğu unutulmamalıdır.” “Ülkemizdeki pamuk fiyatları hak ettiği değeri bulmuyor” “ABD Memphis lif pamuk fiyatı kilogram başına 65 lira, yani yüzde 40 randımanla kütlü pamuk fiyatı yaklaşık 26 lira iken, ülkemizde üretilen lif pamuk fiyatının kilogramı serbest piyasada 57 lira, kütlü pamuk fiyatı ise 22 lira 80 kuruş seviyesindedir. Kütlü pamukta fiyat en az 30 lira bandında olmalı ki üreticilerimiz pamuktan vazgeçmesin. TARİŞ Pamuk Birliği, Çukobirlik ve Antbirlik gibi Birlikler bu hususları dikkate alarak fiyat açıklamalıdır. Ancak görünen o ki pamukta sürdürülebilirliği kimse düşünmüyor. Nem oranına göre değişmekle birlikte yüzde 40 randımanlı kütlü pamuğu Söke TARİŞ kilogram başına 24 liraya, Çukobirlik açıkladığı fiyatı revize ederek kilogram başına 26 lira 50 kuruşa, Antbirlik ise kilogram başına 27 lira 80 kuruşa alım yapıyor. Bu fiyatlar maliyetin oldukça altında kalıyor. Böyle giderse sektör önümüzdeki sezon pamuk üretecek çiftçi bulamayacak. Son yıllarda fiyat açısından zor durumda kalan üreticilerimiz bu yıl maliyetini karşılayacak ve makul bir kar payı ile fiyatların revize edilmesini bekliyor. Üreticilerimiz bu sezonda ürününü yok pahasına satmasın. Bir diğer husus ise sulama ücretlerinin yüksekliğidir. Sulama ücretlerinin tüm tarımsal ürünlerde olduğu gibi pamukta da girdi kalemleri arasında önemli bir payı vardır. Şüphesiz ki su kamu malı olup korunmalı ve tasarrufuna azami riayet edilmelidir. Ancak üreticilerimizin mağduriyetlerinin giderilmesi bakımından geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yılda tarımsal sulama amaçlı su kullanım hizmet bedeli yüzde 50 indirimle desteklenmelidir. Üretim, verimlilik ve çiftçilerimizin deneyim üstünlüğüne sahip olduğu bu ürünü sektörde yer alan sanayicilerimizin de sahiplenmesi üretimin sürdürülebilirliği açısından önem taşıyor. Üreticilerimizin beklentilerinin karşılandığı ve karşılaştıkları sorunlar çözüldüğünde pamuk üretiminde artış yaşanacak, tekstil sanayimizin hammadde ihtiyacı karşılanacak ve pamuk için ödediğimiz döviz miktarı azalacaktır.”

Çeltikte Yüzde 100’e Varan Oranda Zarar Var Haber

Çeltikte Yüzde 100’e Varan Oranda Zarar Var

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Çanakkale’nin Biga ilçesinde geçtiğimiz günlerde etkili olan dolu afetinin etkilerini yerinde inceledi. “2024 yılı çiftçilerimiz açısından her anlamda zor geçiyor. Çiftçilerimiz bir yandan ürettikleri ürünleri değerinde pazarlamakta sıkıntı yaşıyor, diğer yandan doğal afetlerle mücadele ediyor” diyen Bayraktar, açıklamasını şöyle sürdürdü; “Yaşanan doğal afetlerden en çok çiftçilerimiz etkileniyor. Doğal afetler her zaman var oldu ve olmaya da devam edecektir. Fakat iklim değişikliğinin de etkisiyle son yıllarda sayısı ve şiddeti arttı. Türkiye’de 2011 yılında 324 adet doğal afet meydana gelmişken 2023 yılında bu sayı 1475’e ulaştı. 2024 yılının henüz ilk 8 ayında 900 adet doğal afet yaşandı. Bu afetlerin yüzde 22’si gibi önemli bir kısmını dolu afeti oluşturdu. Afetlere yalnızca sayı gözüyle de bakamayız. Çiftçilerimizin emeklerini ortaya koyarak ve yüklü miktarda borca girerek üretmeye çalıştıkları ürünlerin bir anda ziyan olması hem çiftçilerimiz hem de ülkemizin gıda güvencesi için çok büyük bir tehlikedir. “Çanakkale önemli bir tarım şehridir” “Çanakkale tarihi ve turistik bir şehir olmasının yanında önemli de bir tarım şehridir. 2023 yılı itibarıyla yulaf, sorgum, yem bezelyesi, İtalyan çimi gibi yem bitkilerini en çok üreten ilimiz Çanakkale’dir. Yine salçalık biber üretiminde birinci sıradadır. Şeftali üretiminde ikinci, çilek üretiminde üçüncü, çeltik, sofralık domates, şaraplık üzüm, armut ve ayva üretiminde dördüncü sıradadır. Genel olarak Çanakkale 28 bitkisel ürünün üretiminde ilk 5’tedir. Böylesine önemli bir tarım şehrinde yaşanan afetin faturası da büyük olur.” “Dolu afeti sonrası çeltikte yüzde 100’e varan oranda zarar var” “Biga’da yaşanan dolu afeti yaklaşık 45 bin dekarlık alanda etkili oldu. Bu alanda çeltik başta olmak üzere silajlık mısır, kışlık sebzeler, zeytin ve diğer meyveler yetiştiriliyor. Fakat dolu afetinin etkili olduğu alanın takribi yüzde 90’ını çeltik oluşturuyor. Çanakkale’de üretilen çeltiğin yüzde 68’i de Biga’da üretiliyor. Çeltikte yüzde 100’e varan bir zarar söz konusudur. Gönen ve Biga barajlarının en fazla suladığı bu bölgede zarar gören alanın Biga’nın toplam tarım alanının yaklaşık 3’te birine tekabül ettiği dikkate alındığında bu felaketin ilçe ekonomisinde çok büyük kayıplara yol açtığı görülecektir. Tarımsal üretimin sürdürülebilirliği için bugün Biga’daki üreticilerimize sahip çıkmamız gerekiyor. Her zaman dediğimiz gibi, çiftçilerimiz devlet destekli tarım sigortasından faydalanmalı; ürününü, gelirini ve geleceğini sigorta altına almalıdır. Doğal afetlerden korunmanın tek yolu budur. Sigortalılık oranının yükselmesi için de sigorta primleri daha makul düzeye çekilmelidir. Ülkemizin diğer bölgelerinde olduğu gibi Biga’da da artan girdi fiyatları ve üretilen ürünlerin değerinde pazarlanamaması çiftçi gelirlerine doğrudan etki etmiş ve üreticilerimizi banka kredilerine yöneltmiştir. Çoğu çiftçimiz bir önceki yıl aldığı krediyi kapatamamakta, hasat sezonunda kredinin faizini ancak ödeyebilmektedir. Önceki yılın borcu devam ederken yeni faiz oranı ile yeniden kredi almakta ya da önceki kredisini limit artırarak yeniden yapılandırmaktadır. Günün sonunda çiftçilerimiz bir yıl boyunca emek vererek elde ettiği gelirin bir kısmını hasat sonunda bankalara verir hale gelmiştir. Artan maliyetler ve yüklü borçlar çiftçilerimizin tarımsal üretim yapmasını zorlaştırırken bir de bunların üstüne yaşanan doğal afetler çiftçilerimizin elini kolunu bağlıyor. Bu vesileyle, çiftçilerimizin içinde bulunduğu durum ve tarımsal üretimin sürdürülebilirliği adına Biga’daki doğal afetlerden etkilenen çiftçilerimizin borçları faizsiz ertelenmelidir. Yetkili Kurumlar bir an evvel harekete geçerek çiftçilerimizin uğradıkları bu büyük zararı telafi etmelidir. Bu büyük afetten zarar gören Biga’lı çiftçilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Çiftçilerimizin Üretimde Kalmasını Sağlamalıyız Haber

Çiftçilerimizin Üretimde Kalmasını Sağlamalıyız

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde Konya’da katıldığı mısır hasat töreninde Konya Ziraat Odası Başkanlarıyla birlikte basın açıklaması yaptı. Bayraktar’ın konuşması şu şekilde;                    “Mısır, kullanım alanının oldukça fazla olması ve bitkisinin her parçasının ayrı bir ekonomik değere sahip olması nedeniyle stratejik ürünler arasında yer alıyor. Ülkemizde 75 ilde mısır üretimi yapılıyor. Üretimde önde gelen illerimiz sırasıyla Konya, Şanlıurfa, Adana, Mardin ve Karaman’dır. Mısır üretiminin yüzde 58,1’ini bu illerimiz gerçekleştiriyor.” “Geçen yıl fiyattan umduğunu bulamayan mısır üreticilerimiz bu yıl ekim alanlarını azalttı” “Mısır, toplam tahıl üretiminden yüzde 22,5 oranında pay alıyor. Mısır üretimimiz 2023 yılında ilk kez rekor bir üretimle 9 milyon tona ulaştı. Son yıllarda ekim alanlarındaki artışın yanında verimdeki artış mısır üretiminin önemli düzeyde artmasına neden oldu.  Son 5 yılda mısır üretimi yüzde 57,9 oranında arttı. Ancak geçen yıl fiyattan umduğunu bulamayan üreticilerimiz bu yıl mısırda ekim alanlarını azalttı. Türkiye İstatistik Kurumu birinci tahmin verilerine göre de 2024 yılında bir önceki yıla göre yüzde 5,6 azalışla 8 milyon 500 bin ton üretim bekleniyor. Mısır üreticilerimiz, başta tarımsal sulamada kullanılan elektrik olmak üzere girdi fiyatlarının yüksekliğiyle artan maliyetlerin yükünü kaldıramıyor. Bunun yanı sıra bu yıl, aşırı sıcaklar ve kuraklık nedeniyle de mısır rekoltesinde azalma oldu. Adana, Kahramanmaraş, Osmaniye ve Hatay’da mısır hasadı bitti. Bu illerdeki Ziraat Odalarımızdan mısır veriminde ortalama yüzde 20-30 oranında azalma olduğu bilgisini aldık. Hasadın devam ettiği Konya, Şanlıurfa, Mardin, Karaman, Eskişehir ve Aksaray gibi mısır üretiminin yoğun yapıldığı illerde de kuraklık ve aşırı sıcaklıkların verimi etkilediğini görüyoruz. Konya mısır üretiminde yüzde 22,7 payla birinci sırada bulunuyor. İlçeler arasında farklılık göstermekle birlikte il genelinde mısır veriminde yüzde 10-30 arasında kayıp mevcuttur.” “Hasat dönemlerinde gümrük vergi oranı düşürülmemelidir” “Mısır alım fiyatı 2022 yılında Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından ton başına 5 bin 700 lira olarak açıklanmıştı. 2023 yılında ise alım fiyatları sadece yüzde 5,3 artışla 6 bin lira olarak açıklandı. Yüksek girdi fiyatları ve artan enflasyon rakamları ortada iken açıklanan bu fiyat maliyetin altında kaldı. Toprak Mahsulleri Ofisi bu sene mısır alım fiyatı açıklamadı. Serbest piyasada mısır fiyatları geçen hafta ton başına 7 bin lira ile 9 bin 500 lira arasında değişiyordu. Konya’da ise fiyatlar geçen hafta 9 bin 700 liraya kadar çıktı. Bu fiyat üreticilerimizin yüzünü güldürdü. Ancak 10 Ekim tarihinde Resmi Gazete ‘de yayımlanan karar ile yılsonuna kadar 1 milyon ton mısır ithalatı için gümrük vergisi yüzde 130’dan yüzde 5’e indirildi. Alınan bu karar sonrasında 4-5 günde mısır fiyatları Konya’da ton başına 7 bin 700 liraya kadar geriledi. Üreticilerimiz fiyatın daha da düşmesinden endişe ediyor. Ben buradan soruyorum. Üretici fiyatları biraz yükseldiğinde acele hareket edilerek ithalat kapıları açılıyor ve fiyatlara müdahale ediliyor. Üretici fiyatları düştüğünde niçin acele hareket edilerek fiyatlara müdahale edilmiyor ve üreticilerimizin mağduriyeti önlenmiyor. Patateste, soğanda, domateste, biberde, kabakta, karpuzda ve bunun gibi birçok üründe fiyatlar düştüğünde serbest piyasa ekonomisi denilerek müdahale edilmiyor. Mısır fiyatları yükseldiğinde bu serbest piyasa ekonomisi olmuyor mu da müdahale ediliyor. Bu çifte standarttan vazgeçilmelidir. Çiftçilerimize hasatta ürün fiyatı belirsizliği yaşatılmamalıdır. Hasat dönemlerinde gümrük vergi oranları düşürülmemelidir. Üreticilerimizin yeterli gelir elde etmesi için gerekli tedbirlerin alınması elzemdir.” “Mısır üretiminin artırılması gerekiyor” “Ülkemizde mısırın kullanım alanı oldukça geniştir. Buna rağmen mısır en fazla hayvan yemi olarak kullanılıyor. 2022/23 sezonunda mısır üretiminin yüzde 94,3’ü yem sanayiinde kullanıldı. Son yıllarda mısır üretimimiz artmış olsa da tüketimi karşılamaya yetmiyor. Mısırda yeterlilik oranımız yüzde 85,8’dir. Yani ihtiyacımızın yüzde 14,2’sini ithalat yoluyla karşılamak zorunda kalıyoruz. Ancak ithalatın ihtiyaç kadar yapılması önemlidir. 2023 yılında 1 milyon 896 bin ton olarak gerçekleştirilen ithalata 560 milyon dolar ödendi. 2024 yılı ilk 8 ayda ise 2 milyon 637 bin ton ithalat yapıldı. 2024 yılı 8 aylık dönemde toplam ithal edilen mısırın yüzde 43,2’si Ukrayna’dan, yüzde 42,3’ü ise Rusya Federasyonu’ndan gerçekleştirildi. Hayvancılıkta en temel girdilerden olan mısırda üretimin daha fazla artırılması gerekiyor. Yüksek girdi fiyatları nedeniyle maliyetleri artan üreticilerimizin zarar etmesine müsaade edilmemelidir. Bu kapsamda mısır üretimine verilen prim desteğinin önemi büyüktür. Dane mısır desteği 2017 yılından itibaren 6 yıl boyunca ton başına 30 lira olarak ödendi. 2024 yılında ise destek miktarı ton başına 100 liraya çıkarıldı. Prim miktarı, piyasa fiyatları ve üretim maliyetlerine göre belirlenerek her yıl güncellenmelidir.” “Gıda en temel ihtiyaçtır ve mutlaka karşılanmalıdır” “Diğer taraftan bugün Dünya Gıda Günü. Her insanın sağlıklı, sürdürülebilir ve ulaşılabilir gıda en temel ihtiyacıdır ve mutlaka karşılanmalıdır. Gıda insanlık tarihi boyunca stratejik öneme sahip oldu. Gıda güvencesi de her ülkenin en önemli konularından biridir. Sağlıklı beslenmede en kritik nokta gıdaya ekonomik erişimin sağlanmasıdır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü verileri, 3,1 milyardan fazla insanın yani dünya nüfusunun yüzde 42’sinin sağlıklı beslenemediğini ortaya koyuyor. Dünyada 783 milyon insan yetersiz besleniyor, açlık yaşıyor. Yani dünyadaki her on kişiden biri açlıkla karşı karşıyadır. Açlık yaşayan insanların yarısından fazlası Afrika’da bulunuyor.” “Gıdayı israf edecek lüksümüz yok” “Üretilen gıdanın dengeli dağıtılması, gıdada kayıp ve israfın en aza indirilmesi gerekiyor. Dünya çapında tüketicilere sunulan tüm gıdanın yüzde 17’si olan yaklaşık 1 milyar ton gıda çöpe atılıyor. Çöpe atılan gıda aynı zamanda su kaynaklarının da kaybı demektir. Gıda israfının önlenmesi sürdürülebilir bir gelecek için kritik önem taşıyor. Ülkemizde günde 12 milyon ekmeğin çöpe gitmesi ve dünyada üretilen gıdanın yüzde 30’unun henüz rafa çıkmadan kayba uğraması büyük bir sorundur. Gıdayı israf edecek lüksümüz yok. Bu bilinçle hareket etmeli, gıda tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmeli, ihtiyacımız kadar gıda temin etmeliyiz. Sağlıklı beslenmeyi sağlayabilmek için her ülke kendi yasal düzenlemeleri çerçevesinde hem iç hem de dış piyasalara uygun kalite ve standartlarda gıda üretimi yapıyor. Ülkemizde de yasal mevzuatlarımız çerçevesinde gıda üretimi yapıyoruz. Tarım ve Orman Bakanlığı ulusal düzeyde gıda kontrolleri yapıyor. Yapılan denetimlerin sıklaşması ve caydırıcı cezaların uygulanması büyük önem taşıyor. Yapılan denetimler neticesinde tespit edilen taklit ve tağşişli ürünler ile insan sağlığını tehlikeye sokan ürünler kamuoyuyla paylaşılmaya devam edilmelidir.” “Gıdanın temeli tarımsal üretimdir” “Gıdanın temeli tarımsal üretimdir. Bu nedenle, ülkemizin tarımsal alt yapıları tamamlanmalı, tarım toprakları ve su kaynakları en iyi şekilde korunmalı ve değerlendirilmelidir. Üreticilerimizin alın teri dökerek elde ettikleri ürünler değerini bulmalı ve üreticilerimizin refah seviyesi yükseltilmelidir. Üreterek sofralarımızda hiçbir gıdayı eksik etmeyen çiftçilerimize vefalı olmalıyız. Sabah, öğle, akşam sofralarımızda yediğimiz gıdalarda bir eksilme olmasını istemiyorsak çiftçilerimizin üretimde kalmasını sağlamalıyız. Özellikle gençlerimize sağlayacağımız desteklerle onları muhakkak surette tarımda tutmalıyız Ülkenin gıda güvencesini göçmenlerle sağlayamayız. Gıda güvencesinin sağlandığı, israfın bittiği, açlık sorunun olmadığı bir Türkiye ve Dünya dileğiyle 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nü kutluyorum.”

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.