SON DAKİKA
Hava Durumu

Hüzünlü Yüzlere

Yazının Giriş Tarihi: 10.10.2024 19:59
Yazının Güncellenme Tarihi: 10.10.2024 20:02

Sıla. . Bedriye. . Sonay. . Ayşenur. . İkbal. . Zehra. . Gülfer. . Sibel. . Hazal. . Özge. . Esin. . Devrim. . Ebru. . Selda. . Ruhan. . Fadimana. . Pelin. . Okumaktan yoruldunuz mu? Yorulmayın! Anlam veremediniz mi? Kim bu isimler mi? Daha değil, biraz sabır.

Aysel. . Zebiniso. . Döne. . Çiğdem. . Fadim. . Maıa. . Elif Ceren. . Hamiyet. . Narin. . Ah Narin. . Hala anlayamıyorum. Hala kabul edemiyorum. Öfkem geçmiyor. Geçmiyor üzüntüm. Yakıştıramıyorum, konduramıyorum bize. Evet BİZ’e!

Bakın, Victoria da var, Adile de. . Nazlı da var, Pervin de. .Seher, Leyla, Cansu, Elif, Pera, Zeynep, Saadet, Şule, İrem, Gülsüm, Hande, Pınar, Fatma, Burcu, Sinem, Esra, Petek, Zeliha, Melek. .

Evet, hepsi birer melek.

Yok, yazamıyorum daha fazlasını. Elim titriyor, kalem yazsa da yazım okunmuyor. Kağıt nemleniyor, gözlerim puslu görmeye başlıyor.

Kaleme kılıç benzetmesinden bile nefret edip atıyorum kalemimi yere. Tahammülüm kalmamış artık benzetme de olsa içinde kılıç, bıçak, silah geçen herhangi bir cümleye.

Derin bir iç çekiyorum.

Yetmiyor.

Camı açıp derin bir nefes alıyorum.

Aldığım nefesten bile utanıyorum. Son nefesini vermiş “melek”leri düşündükçe.

Buruşturup attığım, öfke dolu küfür dolu kağıtlara bakıyorum. Soğumuyor içim. Açık olan bilgisayarımın ekranına takılıyor gözlerim. Tekrar doluyor. Hem gözlerim hem de ekrandaki isimler. Durmuyor, durmuyor, durmuyor!

Lütfen bir dakikalığına şu anda ekranınızda okuduğunuz bu yazıyı okumayı bırakın. Anitsayac.com sitesine girin. Şiddetten ölen kadınlar için dijital bir anıt, bu site.

Hepimizin utanç tablosu. Hepimizin!!

Sayfanın başında yazan rakama baktıkça ve yıllar içinde geriye gittikçe 4’ten, 5’ten, 9’dan, tüm rakamlardan nefret ediyorum. Kafamda beliren istatistikten nefret ediyorum.

Tüm “melek”lerden bir rakam olarak bahsetmek istemediğim için rakam yaz(a)mıyorum. Kendi gözlerinizle görün diye.

Yukarıda saydığım, sadece birkaç “melek” ile aynı isimde olan en az bir tanıdığınız var, biliyorum.

İlla yakınınız olmasına gerek yok.

Her gün ekmek aldığınız fırındaki ablanın ismini sorun, bakın ne çıkacak.

En mutlu gününüze hazırlanırken “mutluluklar” diyen tezgahtar kardeşimizin ismini sorun. Kendisi mutlu olamasa da temennilerinde mutluluklarını kaybetmemiş umutlu gözlerine bu sefer gerçekten bakın.

İlk defa memleketinizden gurbete gidip kayıt yaptırdığınız üniversitenizde, derse giren ilk kadın hocanızın adı neydi?

Kış gelsin diye beklediğiniz ve çıkar çıkmaz koşarak gidip mandalina aldığınız pazarcı teyzenin adı neydi?

Anlaşılacak bir yanı olmadığı için bu vahşeti anla(ya)mıyorum ama anlamamız gereken tek bir şey var: Artık şiddet, bize bir nefesten de yakın.

Nedenleri üzerine tek kelime etmek istemiyorum. Bugün, eğer tüm kadınlar kendilerini güvende hissetmiyorsa bu, hepimizin suçu.

Bir yerlerde kafamızı çevirmişiz, bir yerlerde kulaklarımızı tıkamışız, bir yerlerde çabuk unutmuşuz. Çok çabuk unutmuşuz.

Artık yeter. Gerçekten yeter!

Bu çürümüşlük, bu kabul edilemez durum artık topyekûn bir mücadeleyi gerektiriyor. Sadece kahraman emniyet güçlerimizin omuzlarına bindireceğimizden fazla bir yük var.

Daha dündü, Ümraniye’de şehit olan kahraman polisimiz Şeyda Yılmaz’ın şehit olduğu gün. Daha dündü, dün. Günden bağımsız çünkü artık “dün”ler.

Acıları hep taze, hep içimizde.

Peki, bu cendereden nasıl çıkacağız?

Özdemir Asaf’ın dizelerini hatırlayalım.

“Yüzümde hüzünden gölgeler varsa,

O hüzün yüzündendir olsa olsa.”

Hüzünlü yüzler bir araya gelerek güler yüzlerimize yeniden evrileceğiz.

Hüzünlü yüzlere seslenmek istiyorum.

Akıldan yoksunlar, öz iradesini kaybetmişler, hayatında hayır nedir duymamış, bilmemişlerin son bir tanesi kalmayıncaya dek ıslah etmedikçe bize rahat yok.

Birbirimize sahip çıkmak ve tam anlamıyla bir seferberlik başlatmak zorundayız.

Biz, kendi özgürlüğümüzü kısıtlamayacağız. Özgürlük nedir ve nasıl yaşanılır, hep beraber göstereceğiz.

Huzur bozanlara inat, huzurlu günler için bugünden birlik olmaya başlayacağız.

Özümüze dönmeden, dünyanın daha fazla dönmesine müsaade etmeyeceğiz.

Çocukların güvenle sokakta oynadıkları, kadınların istedikleri saatte, istedikleri yerde güvenle yürüdükleri günler için durmaksızın adım atmak zorundayız. ZO-RUN-DA!

Tüm bu adımları atarken hep akl-ı selim mi olacağız? Hiç mi kısasa kısas olmayacak? Emin olun, fiziken kendisinden güçsüzlere saldıranların tamamı, korkağın önde gidenleri. Gerekeni gerektiği yerde yapmaktan çekinmeyecek o yürek, sadece bizde var. O yüzden hiç merak etmeyiniz, biz bizi yalnız bırakmadığımız müddetçe artık yalnız olmayacağız.

Gerekirse diyemiyorum çünkü artık gereklilik halini aldığı için herkesten yürekten rica ediyorum. Tüm çocukları, tüm kadınları artık gerçek anlamda gözümüzden bile sakınacağız. Hemen kızmayın bana. Eril bir dil değil, bu. Çünkü artık mesele cinsiyet meselesi değil, mesele artık insanlık. Buz tutmuş kalplerdeki buzları, çekiçle kırmak en kolayı. Biz, elimizi o buzun üstüne koyup eritenlerden olacağız. Madenci diliyle ifade etmek isterim: Üstüne ne kadar toprak atılmış olsa da oralarda bir yerlerde, sol tarafınızdaki cevher. Kararmış gibi gözükse de inatla söylemeye devam etmeliyiz: Kararmasın yeter ki, sol mememizin altındaki o cevahir. .

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.